Rehbâniyyet, nefsini ibâdete hasredip elini dünyâdan çekmektir. Ribat, İslâm yurdunu düşmandan muhâfaza için hududlarda silâh elde devamlı olarak yurdu beklemektir.
İnsanlar, kimi mağaralarda, kimi puthânelerde ve manastırlarda ibâdet maksadiyle vakit geçirirler, dünyâdan ellerini çekerler. Müslümanlık’da rehbâniyyet; dünyâdan elini çekerek meskenet ve atâlete dalmak yoktur. Müslümanlık’da ölmeyecekmiş gibi çalışmak, yann ölecekmiş gibi Allâh’ın emirlerine imtisâl ve nehyettiği şeylerden içtinap sûretiyle kulluk vardır.
Resûl-i Ekrem’in, hududdaki mücâhidleri rehbâniyyet lâfziyle ifâde buyurması, murâbıtlann vakıtlarmı vatan muhâfazasma hasr ve tahsis etmeleri münâsebetiyledir. Bu, hadd-i zâtında ma’rûf mânâda rehbâniyyet değil, Allah yolunda mücâhededir. Ve sevâbı o derece büyüktür.
Hazret-i Resûl-i Ekrem, vatan muhabbetinin ibâdet gibi ulvî bir hareket olduğuna işâret buyurmuşlardır. Aynı gâye ile askerlik hizmetinde bulunanların da ribat ecir ve sevâbma nâil olacaklarını söylemeye hacet yoktur. Ribat ve mürâbataya dâir birçok hadîs-i şerifler vardır ki, ileride teberrüken bunları da îzâha çalışacağız.