Ağaç diken hiçbir kişi yoktur ki, onun için diktiği ağacm meyvası kadar, amel defterine ecir ve sevab yazılmış olmasın.”
İZÂHI
Zirâat ve san* at ve ticâret, ormancılık ve bunlarm maddî ve mâ-nevî fâideleri hakkında müteaddit hadîs-i şerifler vardır. îmâm-ı Şâfiî merhum, kazancın en fâideiisi, evvelâ zirâat, sonra san‘at ve sonra ticâret olduğunu beyan eylemiştir.
Bu beyan, iktisap vâsıtalarının fert ve cemiyet için fâidesi bakımındandır. Yoksa herkes zi-râatçı, san‘atkâr ve tâcir olamaz, ve her iklim ve mahal zirâata elverişli bulunmaz. Binâenaleyh, insan ne ile te’mîn-i maSşet ediyorsa, onda sebat edip faâliyet ve kabiliyyetini ilerletmeye çalışmalıdır. Gerek zirâat ve san*atın ve gerek ticâretin verimi, bilgi ve sa’yin derecesiyle mütenâsip olarak zuhûr eder. Şu halde her şeyden evvel bilgi edinmeye ve mütemâdiyen çalışmaya gayret etmek lâzımdır
Bu hadîs-i şerîfde, meyvalı ağaç dikmenin uhrevî fâidesi beyan buyurulmuştur. Ağaç dikmek sadaka-i câriye ve dâimedendir. O ağaç semere verdikçe ve bundan insan ve kuşlar fâidelendikçe, dikenin amel defterine sevab yazılır. Velevki, o ağaç dikenin mülkünden çıkıp başkalarına geçmiş olsun. Zîrâ ecir ve sevab, dikmenin mükâfâ-tıdır. Lüzum olmadıkça meyvalı ağaçlan kesmek memnûdur. Hu-lefâ-yi Râşidîn ve diğer âdil İslâm hükümdarları, düşman arazisinden girdikleri yerlerdeki meyvalı ağaçlan kesmemek için ordularına emir verirler ve hilâfmda hareket edenleri tecziye ederlerdi.