“Dünyâsını Âhireti için ve Ahiretini Dünyâsı için, terk eden sizden biriniz, Dünyâ ve Âhireti için çalışmadıkça sizin hayırlınız değildir. Çünkü Dünyâ, Ahirete erişmek (Âhireti kazanmak) içindir. Halk üzerine yük olmayınız.”
IZÂHI
İnsanın hayatta maddi ve mânevi iki türlü vazifesi vardır: Biri çalışıp kendisinin ve efrâd-ı âileainin maişet ve hayâtım korumak ve diğeri Allâh-u Teâlâ’nın emir ve nehiylerine riâyetle kulluk vakfesini yapmak. Bu vazifelerden herhangi biri, diğeri için terk olunamaz. Ne Ahiret için Dünyâ, ne de Dünyâ için Âhiret terk ve ihmâl olunur.
Diğer bir hadis-i şerîfde beyan buyurulduğu üzere, mü’min olan, ölmeyecekmiş gibi çalışacak ve yarm ölecekmiş gibi Allâh’a ibâdet eyleyecektir.
Âhiret için Dünyâyı terk eden, kendisinin ve evlâd ü ıyâlinin yaşaması için ya düenecek veya oturduğu yerde atâlet ve meskenetle şunun bunun yardımına muhtaç halde bekleyecektir.
îslâm şeriatında insan, kerâmet ve izzet-i nefsi üe kabil-i te’lif olmayan, her ikisi de memnûdur.
Hazret-i Resûl-i Ekrem işte, halka yük olmaktan men ediyor. Bu hadîs-i şerif ifâde etmektedir ki, Âhiret için çalışmaya mânî olmamak şartiyle, Dünyâ için çalışmak, evlâd ve ıyâlinin nafa-kasını tedârik ve muhtaçlara yardım etmek ve hayır ve hasenatta bulunmak meşrû* ve sevaptır.