Peygamberimizin (s.a.v.) Allah Teâlâ ile ilgili hadis-i şerifleri…
Übey b. Kâ’b (r.a.) naklediyor:
Müşrikler Peygamber’e, “Yâ Muhammed! Rabbini bize tanıt.” dediler. Bunun üzerine Allah Tebâreke ve Teâlâ İhlâs sûresini indirdi: “De ki, O Allah tektir, Allah Samed’dir. (O hiçbir şeye muhtaç değildir ama bütün varlıklar O’na muhtaçtır.) O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.” (İbn Hanbel, V, 133)
İbn Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (s.a.v.) yatağına yattığı zaman şöyle dua ederdi:
“Bana yeten, beni barındıran, beni yediren ve içiren, bana iyilik edip (iyiliğini) arttıran, bana nimet verip (nimetini) bollaştıran Allah’a hamdolsun. Her hâl ve durumda Allah’a hamdolsun. Her şeyin Rabbi, hükümdarı ve ilâhı olan Allah’ım! Cehennemden sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 97, 98)
Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor:
Bir yolculuk esnasında Peygamber ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda (yüksek sesle) tekbir getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan birisine seslenmiyorsunuz. (Bilakis) Her şeyi işiten, gören ve çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.” (Buhârî, Tevhîd, 9)
Ebû Mes’ûd el-Ensârî (r.a.) anlatıyor:
Bir gün kölemi dövüyordum ki arkamdan birisi şöyle seslendi: “Şunu iyi bil Ebû Mesut!” Bir de döndüm baktım ki Resûlullah bana şöyle söylüyor: “Şunu iyi bil Ebû Mes’ûd! Allah’ın sana karşı gücü, senin bu köleye karşı olan güç ve kuvvetinden çok daha fazladır.” (Tirmizî, Birr, 30)
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah, herhangi birimiz yatağına yattığında şöyle dua etmesini bize emrederdi. “Allah’ım! Göklerin ve yerlerin Rabbi! Rabbimiz, her şeyin Rabbi! Tane ve çekirdeği çatlatıp yaran! Tevrat, İncil ve Kur’an’ı indiren! Her türlü kötülük sahibinin şerrinden sana sığınırım. Onu perçeminden tutan (kudreti altında bulunduran) sensin. Sen Evvel’sin, senden önce hiçbir şey yoktur.
Sen Âhir’sin, senden sonra da hiçbir şey olmayacaktır. Zâhir (varlığı delillerle apaçık olan) sensin, varlığı seninkinden daha aşikâr hiçbir şey yoktur. Bâtın (mahiyeti idrak edilemeyen, zâtı insanlar için gizli olan) sensin. Senin mahiyetinden daha gizli olan hiçbir şey yoktur.” (Tirmizî, Deavât, 19; Müslim, Zikir, 61)
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah buyuruyor ki: Kulum beni nasıl düşünüyorsa ben öyleyim. O beni anarken ben onunla beraberim. O beni kendi başına anarsa, ben de onu kendim anarım. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim.” (Müslim, Zikir, 2)
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa cennete girer.” (Buhârî, Şürût, 18)
Abdullah b. Mesut’tan (r.a.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelliği sever…” (Müslim, Îmân, 147)
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa, cennete girer. (Bu isimler şunlardır): O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü’min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri, elMusavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi’, el-Muizz, el-Müzill, es-Semî’, elBasîr, el-Hakem, el-Adl, el-Latîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Alî, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi’, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eşŞehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kavî, el-Metîn, el-Velî, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdi, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, elMuahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâlî, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntekım, el-Afüv, er-Raûf, Mâlikü’l-mülk, Zü’l-celâli ve’likrâm, el-Muksit, el-Câmi’, el-Ganî, el-Muğnî, el-Mâni’, ed-Dârr, enNâfi’, en-Nûr, el-Hâdî, el-Bedî’, el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr.” (Tirmizî, Deavât, 82)
Ebû Hüreyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve şöyle buyurur: ‘Bana dua eden yok mu, duasını kabul edeyim! Benden isteyen yok mu, ona (dilediğini) vereyim! Benden mağfiret isteyen yok mu, onu bağışlayayım!’” (Buhârî, Deavât, 14)
İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor:
Bir gün Peygamber’in arkasında (bineğe oturmuş gidiyor) idim, bana şöyle buyurdu: “Evlâdım! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah’ı(n hakkını) koru ki O da seni korusun. Allah’ı(n hakkını) koru ki O’nu hep yanında bulasın. Bir şey isteyeceğinde Allah’tan iste. Yardım dileyeceğinde Allah’tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki bütün toplum (varlık âlemi) bir konuda senin yararına bir şey yapmak için bir araya gelse, ancak Allah yazmışsa sana destek verebilirler. Yine (bütün varlık âlemi) bir konuda sana zarar vermek için bir araya gelse, ancak Allah yazmışsa sana zarar verebilirler…” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59)
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Kim benim bir veli kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım…’” (Buhârî, Rikâk, 38)
Ebû Hüreyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı ne ise öyleyim. Beni andığında onunla beraberim. O beni kendi başına anarsa, ben de onu kendi başıma anarım. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!’” (Buhârî, Tevhîd, 15; Müslim, Zikir, 21)
Ubâde b. Sâmit’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse, Allah da o kimseye kavuşmayı arzu eder. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikâk, 41; Müslim, Zikir, 14)