Hangi bir şahıs, insanları dalâle (sapıklığa) da‘vet eder de ona uyulursa, uyanların günahlarından bir şey eksiltilmemek üzere bütün onların günahlarının bir misli o şahıs üzerinedir. Hangi bir şahıs hidâyete (doğru yola) da‘vet eder de ona uyulursa, sevaplarından bir şey eksiltilmemek üzere onların sevaplarının bir misli o şahıs üzerine olur.”
İZÂHI
Her müslüman, müslüman ve insan olmak i’tibâriyle başkalarını Allâh’a kulluğa, doğruluğa, her türlü kıymet ve fazilete teşvik, her türlü fenalıklardan men‘ vazifesiyle mükellefdir. Buna lisân-ı şer’de “emri bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker” denir ki, ma‘-rûf ve meşrû’ olanla emir, kötülüklerden men‘ etmek demektir. Ma‘-rûf ve meşrû ile emretmek, dünya ve âhiret saâdeti için ne derece mühim ve müstahsen ise, başkalarını ma’sıyet ve ilhâda teşvik eylemek haram ve memnû’dur.
Netice versin vermesin, başkalarını ma’sıyete şevkin büyük günah ve vebâli vardır. Binâenaleyh,, başkalarını hidâyete, doğru yola da’vet ve teşvik edenlerin amel defterlerine, davetlerine uyanların nâil oldukları sevâbm bir misli kayıt olunur. Ve uyanların sevâbmdan hiçbir şey eksiltilmez. Bilâkis başkalarını dalâle daVet edenlerin amel defterlerine, uyaniarın günâhı kadar günah kaydolunur ve uyanların günahlarından bir şey eksiltilmez.
Halkı doğru yola da’vet ve teşvik edenler, îman, hulûs-u kalb ve safvet-i rûh sâhibi olan kimselerdir. Bir cemiyetin ekseriyyetini bu gibiler teşkil ederse, o cemiyyet mes’ûd olur. Bilâkis bir cemiyetin ekseriyyetini fazılet-i ahlâkıyyeden mahrum, cür’etkâr şahıslar teşkil ederse o cemiyet saâdet yüzü görmez, nihâyet mahv u perî-şân olur.