“Dünyâda asıl garib olan şu dört şeydir: Zâlimin hâfızasında bulunan Kur’ân, müslüman topluluğu yerinde bulunup da onların namaz kılmadığı mescid, bir evde bulunup orada okunmayan Mushaf, fenâ bir zümre içinde yaşayan sâlih kişi.”
ÎZÂHI
Gurabâ’, garibin cemidir. Garib, vatanından aynlıp uzakta kalan kimseye denir. Ekseriyyetle bu gibilere i‘tibâr olunmaz. Çünkü, kendilerini tanıyanlardan uzaktadır. Bulunduğu yerde kendisini tanıyan yoktur.
Hadîs-i şerîfde zikr olunan dört şey, yalnız kalmakta ve i’tibar görmemekte garibe benzetilmiştir.
Bunlardan biri, zâlimin bilip de mûcibince amel etmediği Kur’ân-ı Kerîm’dir ki, zâlim buna i‘tibar etmez.
İkincisi, içinde namaz kılınmayan mesciddir ki, bu da garibdir, kimse semtine uğramaz. Bu dalâl, en çok mevkıa, mal ve mülke tapan, zevk ve sefâhate dalan müslüman topluluklarında görülür ki, hüsran alâmetidir.
Târihlerin verdikleri malûmâta göre, Endülüs’ün izmihlâli devrinde, câmilerde birkaç amele ile birkaç fakirden başka kimse görülmez olmuştu. Nihâyet bunun cezâsmı pek acı şekilde gördüler; feryatlar, âh u enînler, acıklı mersiyyeler bir fâide vermedi. Çünkü, Allah zâlimlere acımaz.
Üçüncüsü, bir evde bulunup da okunmayan Mushâf-ı Şerif. Bu da garibdir. Çünkü, Kur’ân-ı Kerim, mahfazalarda saklanmak için değil, ta’mmen okunmak ve münderecâtı ile amel edilmek için gönderilmiştir.
Dördüncüsü, fâsık bir güruh içinde kalan sâlih ve mütedeyyin kimsedir ki, bu da garîbdir. Kimse sözüne ütifat etmez, hattâ ha-kâret ve cefâlara ma‘ruz kalır.
Allah, Kur’an’ımızı, mescid ve câmilerimizi ve sâlih din kardeşlerimizi garib kalmaktan korusun.