“Gizli ve âşikâr her işinde, Allah’dan korkmayı tavsiye ederim. Bir fenâlık yapar isen hemen (onu yok edecek) bir iyilikte bulun, kimseden (muztar kalmadıkça) aslâ bir şey isteme, (hıfzına muktedir olmadığın veya hıfzında nefsine i’timad etmediğin) emâneti alma, îki kişi arasında (teayyün etmedikçe) hâkimlik ve hakemlik yapma,”
İZAHI
Hadîs-i şerif, hikmetin başı olan Allah korkusuyla başlıyor. Gizli ve âşikâr memnû* olan temâyül ve hareketlerden içtinap tavsiye ve emrediyor. Çünkü, dünyâ ve âhirette saadetin medarı ancak, Allah korkusudur, takvadır. Islâm Dîni’nin hakikati bu kelimede mündemiçtir. Kur’ân-ı Kerîm müteaddit âyetlerinde takvayı emreder ve sayısız hadîsler vardır ki, Peygamber-i zî-Şân ümmetinin selâmeti için takvâyı tavsiye eder.
Hadîs-i şerif, kısa olarak takvâyı tavsiye ettikten sonra şu hitaplarda bulunuyor: Bir fenâlık yapar isen, hemen hasene yâni iyilik yap, iyice düşünmeden kimseden emânet alma, iki kişi arasındaki dâvâda hükmetme.
Filhakika insan, beşeriyyet muktezâsı bâzı kabahatler yapabilir. Bunları keffâretle karşılamak İcâbeder. Kulluğun, îmanda Kemâlin şiân budur. Günahları karşılayacak, onun günâhını mahvedecek haeene, yâni iyi ameldir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: İyi amel-ler, kötü amelleri giderir. Ve bir hadîs-i şerifte de: Birinden diğerine kadar iki namaz, büyük günahlardan içtinap şartiyle aralarındaki seyyiâta keffârettir, buyurulmuştur.
ilâve edelim ki, büyük günahların keffâreti tevbedir. Ve kul hakkı teallûk ediyorsa, helâllaşmaktır.
Resûl-i Ekrem, kimseden bir şey istememeyi tavsiye ediyor. Muztar olmadıkça arz-ı ihtiyaç, hem lüzumsuz, hem de mahzurludur. Ezcümle, bu gibi hareketler izzet-i nefsi ihlâl eder ve menfî mukâ-bele ile kırgınlığa sebep otur.
Resûl-i Ekrem, iyi düşünmeden emânet almamayı tavsiye buyuruyor. Çünkü emânetin hüsn-ü muhâfazası lâzımdır. Aksi halde emânete hıyânet edilmiş olur. Bu halde insan, bilhassa hıfzına muktedir olmadığı veya hıfzında nefsine i‘timâdı bulunmadığı hallerde emânet almamalıdır.
Resûl-i Ekrem, iki kişi arasında dâvâda hükmetme, buyuruyor. Bu tavsiye hem kazâ vazifesi kabûlüne, hem de hakem sûre tiyle hükme şâmildir. Çünkü kazâ o kadar hatarlı ve veballi bir iştir ki, birçok büyük âlimler kazâ vazifesini kabûl etmemiş ve bu yüzden ağır muâhaze ve ezâlara mâruz olmuşlardır. Yalnız, başka muktedir ve ehil kimse yoksa, adâlete riâyet azmiyle, kazâ vazifesini kabûl-de mahzur yoktur.
izah da serdettiğimiz bâzı kayıtlar, hadîs şârihlerinin beyanlarına ve fıkıh esaslarına müstenittir.