“Siz ne halde iseniz, (sizi idâre için) başınıza o halde adamlar getirilir.”
ÎZÂHI
Her milletin bir temeddün seviyyesi vardır. Bu seviyye, zekâ, sa‘y ve gayret, ilim ve ahlâk gibi maddi ve mânevi yüksek kıymetlerin muhassalasmı teşkil eder ve bu kıymetler yükseldikçe mede-niyyet derecesi yükselir; düştükçe medeniyyet derecesi de düşer. İdâre için milletlerin başlarına getirilenlerin hal ve seviyyeleri, mensup oldukları cemiyyetin umûmî seviyyesinden farklı olmaz ve bunlardan cemiyyet yararına fazla bir iş ve kifâyet beklenemez.
Bir memleketin umrâm da, buraya sâhip olanların temeddün derecesiyle mütenâsiptir. Şimâlî Amerika’daki kavimlerle Cenûbî Amerika’daki kavimler arasındaki farklar, garplılarla Amerika, Asya’da sâkin kavimler arasındaki temeddün farkları, arzettiğimiz değişmez hakikatin birer misâlini teşkil eder ve başka türlü olmasına da imkân yoktur.
Meselâ, Alman milletinin Habeşistan’a ve Habeş’lilerin Almanya’ya nakil olunduğunu farz edelim. Az müddet sonra temeddün ve ümran bakımından Habeşistan Almanya’ya ve Almanya Habeşistan’a benzer olur. Demek oluyor ki, terakki ve temeddün, refah ve saâdet, satvet ve şevket, fertlerin taşıdığı kıymetlerle mümkündür. Binâenaleyh, cemiyyetimizin mes‘ûd olması için, fertlerini ıslâha gayret etmeliyiz. işte Resûl-i Ekrem, veciz bir mazmunla bu hakîkatları beyan etmiş oluyor.