” Toplu birkaç kimse, toplu birkaç kimseye rastgelir de onlardan biri oturanlara selâm verir ve selâm verilenlerden yalnız biri bu selâmı alırsa, her iki topluluk için (selâm verip almak yerine) kifâyet eder.”
ÎZÂHI
Selâm vermek sünnet ve selâmı almak farzdır. Ancak topluluklarda her iki tarafdan birinin selâm vermesi sünnet-i kifâye ve diğer tarafın verilen selâmı alması farz-ı kifâyedir. Yâni bunlardan birinin, selâm verip alması ile sünnet ve farz yerine getirilmiş olur. Ferden ferden selâm verip almaya lüzum yoktur.
Şâhidin cem‘i şühûd olduğu gibi cülûs câlisin cem’idir. Cülûs kayd-ı ihtirâzî değildir. Selâm verilenler ayakta bulunsalar yine hüküm aynıdır.
Müslümanlıkta, selâm verip almak, mühim bir vazifedir. Selâmla istînâs ve sevgi husûle gelir.
Burada bir vâkıayı hikâye etmeden geçemiyeceğim: Allah tak-sîrâtım affetsin, eski vekillerden Süleyman Sırrı Bellioğîu anlatmıştı: Avrupa seyâhaünda Lehistan’da bir zat kendisine selâm vermiş, kendisi bu selâma mukabeleyi müteâkimen bu zatla görüşüp konuşmuşlar. Merhum bana, ben selâmın fâide ve hikmetini bu vâkıa üzerine anladım, demişti.