Bir kavmin yâni bir ümmetin veya cemâatin kerîmi, o ümmet veya cemâatin reîsi veya onlar arasmda şeref ve i’tibar sâhibi olan kimsedir. îster bu adam şahsen, ister kavmi nâmına gelsin, zahir halde bu, dostluk arzusuna delâlet eder. Dostâne olmayan gelişin ikrama lâyık olmadığını söylemeye hacet yoktur.
îyi niyyetle gelen bir kavmin kerîmine ikramla mukâbele, hem nezâket, hem insanlık icâbıdır. Bu suretle gösterilecek hareketler, şahsen ve mensup olduğu kavim üzerinde müsbet duygulara ve iyi münâsebetlere vesüe olur.
Hadîs-i şerîf mutlak olduğundan müslim ve gayr-i müslimin kerîmine şâmildir. Nitekim Resûlullah Efendimiz, etrafdan ve kabilelerden gelen müslim ve gayr-i müslim i’tibar sâbibi adamları hüsn-ü kabûl buyurur ve onlara ütifat ederlerdi. Bugün dahi mületler ara-sında iyi niyyet ziyâfetleri yapılmakta ve gelen misâfirlere mertebelerine göre ikram olunmaktadır. Devletler umûmî hukukunda devlet mümessillerine ve elçilere gösterilen nezâket, bu hadîs-i şerifin resmiyyete intikâl etmiş olan tatbîkâtmdan başka bir şey değüdir.