Hazret-i Âişe anlatıyor:’ Hazret-i Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem, gecenin bir kısmında kalkar ayaklarına meşakkat ve yorgunluk gelinceye kadar (ibadet ederdi). O’na dedim ki:
— Niçin böyle yaparsın? Allah geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etti. Dedi ki:
— Şükreden bir kul olmayı arzu etmeyeyim mi?
IZÂHI
Hasret-i Nebiyy-i Ekrem, Allâh’ı ile d&imî irtibat halinde idi. “Yatarken, gezerken dâima Allâh’ı zikrediniz…” meâlindeki âyet-i ceiÜenın hakkını vermeyi Rabbi O’na nasîb eylemişti. Geçmiş ve gelecek günahları (zelle ve hatâları) mağfiret olunmuş olduğu halde, farz ve vacip ibâdetlerden maâdâ vakit vakit, husûsiyle geceleri, ayaklarına tâb ve meşakkat ânz oluncaya kadar, Allâh’a ibâdet ederlerdi. Bu, Allâh’a istiğrak ve aşkın eseri idi. Diğer peygamberin-! zi-şân dahi, aynı mazhariyyette idiler. Lâkin Peygamberimizin hubb ve istiğrakı hepsinin fevkmda idi. Bu lâhûtî iştiyak son nefesine kadar devam etti.
Hastalıkları esnasında, son gün akşam namazını kıldıktan sonra yatsı vakti girmişti. Yatsı namazının kılınıp kılınmadığını sordu. Cemâatin Zât-i Risâlet-Penâhîlerine muntazır olduğunu söylediler. Yıkanarak ayağa kalkmaya çalıştı, fakat baygın bir halde, düştü. Ayıklıktan sonra tekrar sordu, cemâatin beklemekte oldukları anlaşılınca yine yıkandı ve ayağa kalkmak istedi yine baygın düştü, üçüncü defa da aynı hal vâki4 oldu ve dördüncü defa ayılınca: Ebû Bekr cemâate namazı kıldırsın, buyurdu. Bu manzara karşısında klemi ervah ve melâikenin salât ve selâm âvâzeleriyle bir an çal-kandığına kaniim.