Cerh: Sözlükte “yaralamak, dürtmek, tesir etmek, bir yarayı deşmek” manalarına gelir. Asıl olan yaralamak manası yanında bir kimseye söğmek, hakimin, yalan veya fısk gibi sebeplerle şahidi adaletten düşürerek şahitliğini reddetmesi, nihayet lazım fiil manasıyla yararlanmak gibi manaları da vardır.130
Hadis terimi olarak cerh, tecrîh ile aynı manada kullanılır. Mutkin ve hafız olan bir alimin bir ravinin rivayetini, kendisinde veya rivayetinde bulunan kâdih illet sebebiyle reddetmesine denir. Bu, bir bakıma ravinin veya rivayetinin taşıdığı kâdih illet yüzünden rivayet ettiği hadisin doğruluğuna şehadetini reddetmekten ibarettir. Ravi, sırf kusuru yüzünden reddedilmekle cerhedilmiş demektir. Dolayısiyle hadisi de reddedilmiştir. Bununla birlikte ravinin rivayetinde mesela yalan ithamına maruz kalması, çokça yanılması gibi sebeplerle reddedilmesi de aynıdır ve rivayetinin reddiyle sonuçlanır. Şu hale göre cerh, hadis ravilerinde bulunan ve rivayetlerinin reddedilmesine sebep olan kusurların tesbit edilerek rivayet kusurlarının ortaya konması ve bunun sonucu olarak naklettiği hadislerin reddedilmesini sağlamaktır.
Cerh konusu Hadis ilminin en önemli konularından biri, hatta birincisidir. İslamî nakilleri, özellikle hadisleri korumak ve uydurmalarıyla karışmasına mani olmak gayesiyle konulmuştur.
Çeşitli vesilelerle tekrar edileceği gibi, İslâm Dini, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra Sünnete, dolayısiyle de hadislere dayanır. Hadisler nesilden nesile rivayet yoluyla aktarılmıştır. Bu aktarma işinin sistemli bir şekilde yürütülebilmesi başta isnad olmak üzere konulan rivayet kaideleriyle mümkün olmuştur. Bunun yanısıra ravinin her halinin tetkik edilmesi sonucu hakkında verilen cerh veya ta’dil hükmü ise hadisleri değerlendirme esaslarının başında yer almıştır. Bu itibarla rivayetleri kabulde tadıl, reddetmede tecrîh önemli bir metot haline gelmiştir.
en-Nevevî’ye göre ravilerin cerh edilmesi, İslâm şeriatını korumaktır. Hadis rivayeti dinî bir iş olduğundan ravileri cerhetmek lüzumsuz ve haram olan gıybet değildir. Dedikodu da sayılamaz. Aksine vacip bir iştir.131 Zira rivayetler çok kere bir şeyi ya helal, ya haram kılar. Emreder veya yasaklar. Teşvik eder veya sakındırır. Halbuki zayıf ravilerin naklettikleri yalan yanlış haberler müslümanları hatalı yollara sürükler. 132Nitekim tanınmış cerh ve ta’dil âlimi Yahya b. Sa’id el-Kattân, “Sufyânu’s-Sevrî, Şu’be, Mâlik gibi alimlere “yalan töhmetine maruz kalan yahut zayıf bulunan bir ravinin halini açıklayayım mı, yoksa susayım mı?” diye sordum; hepsi de “halini açıkla” dediler” diyor. Yine Yahya, “cerhettiğin kimselerin kıyamet günü hasım olarak karşısına dikilmelerinden korkmuyor musun?” diye soranlara şu cevabı vermiştir: Onların kıyamette karşıma hasım olarak çıkmaları, hadislerini müdâfa etmediğim için Hz. Peygamber (s.a.s)’in hasım olarak çıkmasından daha evlâdır.” 133
Tirmizî de şunları söylemiştir: Muhaddisleri hadis ravilerini cerhe seviden âmil, bize kalırsa, Allah bilir, müslümanların iyiliğine çalışmaktır. Yoksa bunların müslümanlara ta’n etmek veya dedikodu yapmak istedikleri düşünülemez. Bize göre muhaddisler cerh ile ancak zayıf ravilerin zayıf olduklarını açıklamak istemişlerdir. Bunu da onların tanınmaları için yapmışlardır; zira zayıf kabul edilen ravilerin kimi bidat sahibidir. Kimi hadislerinde töhmet altında kalmıştır. Kimi de gaflet sahibi veya çok hata yapan biridir. Cerh ve ta’dil imamları, dine olan şefkatlerinden dolayı bunların hallerini beyan etmek istemişlerdir. Kaldı ki dinî konulardaki tesebbüt (işi sağlam tutma) hukukî şehadetten de mal konusundaki şehadetten de daha mühimdir.” 134
Tarîhen sabittir ki sahabîler arasında görülen ihtilaf ve anlaşmazlık Tâbi’ûn ve Tebe’ut-Tâbi’în devirlerinde müslümanlar arasında birer tarafı tutmak meylini doğurmuştur. Çok geçmeden bazı fırkaların ortaya çıkışıyla birlikte bazı kişiler, dinin gerçek yüzünü değiştirecek hadisler uydurmaya başlamışlardır. Bu faaliyetlerin giderek artması İslâm Dini’nin Hz. Peygamber zamanındaki safiyetini koruma endişesine yol açmıştır. Bunun üzerine hadis âlimlerinin, işittikleri rivayetleri inceden inceye tetkik ederek şüpheli gördüklerini haber vermeleri; bunun için de birçok hadis ravisini ta’n etmeleri zarurî hale gelmiştir.
Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerinin toplanma, tedvin edilme, daha sonra da tasnif edilerek kitaplara yazılma zamanı olan yaklaşık üç asır devam eden süre içinde binlerce ravi teker teker cerh ve ta’dil süzgecinden geçirilmiştir. Bu tenkit faaliyeti sonunda naklettiği hadisler makbul sayılan sika ravilerle zayıf ve metruk olanlar, meçhuller ve bilhassa yalancılar ve hadis uyduranlar tesbit edilmiştir. İşte cerh, böyle bir gayretin sonucudur.
Cerh ve ta’dil kaideleri arasında cerhle ilgili olanlar önemli bir yer tutarlar. Bunun yanısıra cerhle ilgili bazı önemli hususlar vardır. Bunların başında cerhedilen ravide gerçekten cerhe sebep teşkil edecek bir halin bulunması gelir. Bir de herkesin, cerh ediyorum diye dilediği kimseyi dilediği şekilde kötülememesi gerekir; çünkü öyle haller vardır ki bunlar, çoğunluğun nazannda sahibinin cerhini gerektirecek kötülükler değillerdir. Öyle iken bazıları bunları kötü görür ve yapanları cerhederler. Bu ise onların bazı insanları haksız yere kötülemesiyle birdir. Cerhin, cerhe sebep teşkil eden hal açıklanmadıkça kabul edilmemesinin en mühim sebebi budur.
Öte yandan cerhin, cerhi gerektirecek görünür bir halden dolayı yapılması gerekir. İndî yorumlarla raviler cerhedilemez. Onun için cerh ve ta’dil alimlerinin ravilerin cerh edilmesini gerektiren halleri iyi bilmeleri gerekir.