Garîbu’l-Hadîs : Garib hadisle bir ilgisi olmayan, bu yüzden onunla karıştırılmaması gereken garîbu’l-hadîs tabiri, hadislerin herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, ancak Arap dilinde derinleşmiş alimlerin anlayabilecekleri lafızları manasınadır.
Konusunu hadislerin anlaşılması güç lafızlarının açıklanmasının teşkil ettiği ilme de garîbu’l-hadîs ilmi denir. Misal vermek gerekirse, “Allah Kitabı Kur’an-ı Kerim gökten yere uzanan bir nurdur” hadisindeki “habl” lafzı garib bir lafızdır. Aslında “ip” manasına gelen bu kelimeyle Hz. Peygamber (s.a.s) Kur’ân-ı Kerim’i mü’min gönülleri aydınlatan bir nur olarak nitelemişlerdir; zira araplar güneşin huzmeler şeklinde yeryüzünü aydınlatan ışığını ip veya ipliğe benzetirler.
Nitekim, ayetinde de 297öyledir ve fecir aydınlığı beyaz ipliğe, gece karanlığı siyah ipliğe teşbih buyurulmuştur. 298 Hadislerin doğru ve etraflı bir şekilde anlaşılabilmesi her şeyden önce garîb lafızlarının iyice anlaşılmasına bağlıdır; Çünkü hadisten doğru hüküm çıkarılabilmesi için bütün lafızlarının iyce anlaşılması gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.s) herkesin anlayabileceği şekilde fasih ve açık konuştuğu için hadislerde kapalılık yoktur. Anlaşılması güç lafızlar da pek fazla değildir. Bu itibarla sahabiler için hadisleri anlama güçlüğü söz konusu olmamıştır. Bununla birlikte sahabîler, anlayamadıkları Kur’ân-ı Kerim ayetlerini olduğu gibi Hz. Peygamber’in sözlerindeki anlayamadıkları lafızları da sorup öğrenmişlerdir.
O’nun ebedi aleme göç etmesinden sonra kısa zamanda fetihler ilerlemiş ve Arap asıllı olmayanlardan müslüman olanların sayısı hayli artmıştır. Bu yeni dini kabul edip onun Kur’an-ı Kerim ve hadislerden ibaret iki ana kaynağını iyice öğrenmek isteyenler bunların bazı lafızlarını etraflıca anlayamamak gibi bir durumla karşılaşmışlardır. Aslında diğer müslümanların gerek Kur’ân-ı Kerimi, gerekse hadisleri arap aslından olanlar derecesinde anlamaları zordur.
Kaldı ki bu iki kaynağın iyice anlaşılabilmesi belli bir islamî kültür seviyesine ulaşmayı gerektirir. Yeni müslüman olmuş, değil, Arapçayı, dinini bile henüz layıkiyle öğrenememiş müslümanın böyle bir kültüre sahip olamıyacağı açıktır. Öte yandan Hadis İlminde en düşük seviye olan rivayet derecesinde olanlardan başlamak üzere her derecedeki muhaddisler arasında hadislerin garib lafızlarını bilmek şart görülmüştür, durum böyle olunca hadislerin garîb lafızlarını açıklayan kitaplara şiddetle ihtiyaç duyulmuştur.
Bu ihtiyaç Kur’an-ı Kerim’in garib lafızlarını açıklayan kitapların yanında garîbu’l-hadis kitaplannın tasnifine yol açmıştır. Tasnif edilen kitaplann bir kısmı garibu’l-Kur’anla birlikte garîbu’l-hadisi de ihtiva eder ki Kitâbu’l-garibeyn adlı eserler bu tür kitaplardır. İlk garibu’l-hadis kitabını tasnif eden alim olarak, Ebu’l-Hasen en-Nadr b. Şumeyl bilinir. Bununla birlikte bazıları ilk garibu’l-hadis kitabını Ebu Ubeyde Ma’mer İbni’l-Musenna’nın tertiplediği görüşündedirler.
Her ikisi de üçüncü hicrî asrın başlarında ölmüşlerdir. Buna göre denilebilir ki, garibu’l-hadis kitapları ikinci asrın sonlarına doğru yazılmaya başlanmıştır. Zamanla ilk yazılan kitaplar esas olmak üzere garîbu’l-hadis kitapları çoğalmıştır. Bunlardan en önemli birkaçı şunlardır: 1. Garîbu’l-Hadîs: Ebu Ubeyde el-Kasım b. Selâm el-Herevî 299 2. Garîbu’l-Hadîs: Abdullah b. Müslim b. Kuteybe 3. el-Fâ’ik fî Garîbi’l-Hadîs: Mahmud b. Umer ez-Zemahşeri 4. en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs: İbnu’l-Esîri’l-Cezerî.300