Mudebbec : Sözlükte dibâc denilen kıymetli bir kumaşla süslenmiş müzeyyen ve başı, hilkat ve bünyesi çirkin ve kabih olan insan ve hayvan manalarına ismi mef’uldür. Hadis ıstılahı olarak genelde akranın yani yaş ve isnad itibariyle birbirlerine yakın ravilerin birbirlerinden rivayetlerine denir. el-Irâki’nin belirttiğine göre ilk defa ed-Dârekutni tarafından isimlendirilerek hakkında müstakil bir kitap te’lif edilmiş olan 763 müdebbec, el-Hâkimu’n-Nisâbûrî’ye göre Tâbi’în, Etba’u’t-Tâbi’în ve sonra gelen İslâm âlimlerinden akran olanların birbirlerinden rivayet şekillerinden biridir.
Ona göre akranın birbirlerinden rivayetleri üç çeşittir. İlki mudebbecdir ve birbirlerine yakın iki raviden birinin diğerinden onun da öbüründen rivayet etmesidir. Bu tarifi veren el-Hâkim sonra da Sahabe, Tâbi’în, Etbâ’ut-Tâbi’în ve daha sonraki tabakalardan ravilerin birbirlerinden rivayetlerinden misaller zikretmektedir. Ne var ki birbirlerinden rivayette bulunan yakın kimselerden maksadın yaşça ve isnadca birbirlerine yakın olanlar olduğunu tasrih ettiği halde mudebbecin tarifinde esas olan akranın yaşça birbirlerine yakın olanlar mı, yoksa isnad yakınlığına sahip raviler mi olduğunu açıklamamaktadır.
Bununla birlikte birbirlerinden rivayette bulunanlara sahabeden Hz. Aişe’nin Ebu Hureyre’den, Tabi’înden Ömer b. Abdilaziz’in ez-Zuhrî’den, Etbâ’uttabi’inden Mâlik b. Enes’in el-Evzâ’îden, daha sonraki tabakalara mensup olanlardan ise meselâ, Abdurrazak’ın Ahmet b. Hanbel’den rivayetlerini misal verdiğine bakılırsa764, Mudebbeci isnadca birbirlerine yakın kimselerin birbirlerinden rivayetleri olarak gördüğü söylenebilir. Nitekim İbnu’s-Salâh da “el-Hakim mudebbecin tanıtılmasında ihtimal, yaşça yakınlık olmasa da isnad yakınlığı ile yetinmiştir” diyerek buna işaret etmiştir. 765Âlimimize göre de müdebbec birbirlerine yakın olanların birbirlerinden rivayetleri cümlesindendir. Misalini sahabeden Hz. Aişe ile Ebu Hureyre’nin birbirlerinden, Tabi’înden Ömer b. Abdilaziz ile ez-Zuhri’nin karşılıklı olarak birbirlerinden, Etbâu’t-Tâbi’înden Mâlik b. Enes’in el-Evzai’den, el-Evzâ’înin Mâlik’ten; Etba’ut-Etbâdan ise Ahmed b. Hanbel’in Ali İbnu’l-Medinî’den, Ali İbnu’l-Medinî’nin de Ahmed b. Han-bel’den karşılıklı rivayetleri teşkil eder. İbnu’s-Salâh bu görüşünde, misaller dahil, tamamen el-Hâkim’e uymuştur.
Her ikisinin tarifine göre müdebbec isnad itibariyle birbirlerine yakın iki ravinin birbirlerinden rivayetleri olmaktadır. Nitekim gerek el-Hâkim’in gerekse İbnu’s-Salâh’ın akranının rivayetleri arasında müdebbec olmayanlar olarak zikrettikleri rivayetler iki akrandan birinin diğerinden tek taraflı rivayetleridir. Bununla birlikte el-lrâki mudebbecin bu tarifine itiraz ederek şunları söylemiştir: “el-Hâkim’in ve ona tabi olan İbnu’s-Salâh’ın mudebbecin iki yakının rivayetlerinden ibaret olduğunu söylemeleri doğru değildir. Doğrusu, mrudebbec akran olsun, biri diğerinden büyük olsun, iki ravinin birbirlerinden rivayetidir. Böyle rivayette büyüğün küçükten rivayeti rivayetu’l-ekâbir ani’l-esâğir nevinden olur.
Şu var ki el-Hâkim müdebbec ismini adını vermediği bir şeyhten nakletmiştir ki o şeyhden kasdi ed-Dârekutnî’dir; zira ed-Dârekutnî şeyhlerinden biridir. Bildiğime göre ise Müdebbec ismini ilk defa kullanan ve o konuda ilk olarak el-Mudebbec adında etraflı bir kitap yazan odur. Bu kitabın elimde sahih bir nüshası mevcuttur.
Burada Müdebbec için iki ravinin akran olmalarını kayda bağlamış değildir. Kaldı ki ed-Darekutnî bu eserinde Hz. Ebu Bekr’in Hz. Peygamber (s.a.s)’den, Hz. Peygamber (s.a.s)’in Hz. Ebu Bekr’den, Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber (s.a.s)’den, Hz. Peygamber’in Hz. Ömer’den, Sa’d b. Ubâde’nin Hz. Peygamber (s.a.s)’den; Hz. Peygamber (s.a.s)’in Sa’d b. Ubâde’den rivayetlerini zikretmiştir. Aynı şekilde Hz. Ömer’in Ka’bu’l-Ahbar’dan Ka’bu’l-Ahbar’ın Hz. Ömer’den; İbn Mes’ud’un Zirr b. Hubeyş’den, Zirr’in de İbn Mes’ud’dan; İbn Ömer’in Atıyye el-Avfî’den; Atıyye’nin İbn Ömer’den… rivayetleri gibi Sahabenin Tabi’înden rivayetlerine de yer vermiştir. Keza kitabında Abdullah b. Avn ve Yahya b. Saîd el-Ensârî’nin Mâlik’ten, Mâlik’in herbirinden rivayeti gibi Tabiîlerin Etbâ’ut-Tâbi’înden rivayetlerine de yer verilmiştir. Bundan başka aynı kitapta Ma’ıner’in Abdurrezzak’tan, Abdurrezzak’ın Ma’mer’den rivayeti misali Etbâ Etbâ’it-Tâbiînin Etbâ’u’l-Etbâ’dan rivayetleri de vardır.
Bütün bunlar delâlet eder ki Müdebbec, birbirlerinden rivayet eden ravilerin karin olmasıyla kayıtlı değildir. Aksine mudebbecin hükmü daha umumidir.” 766 Görüldüğü gibi el-Irâkî mudebbeci daha şümullü görmekte, büyüklerin küçüklerden rivayetinin de mudebbece dahil olacağını ileri sürmektedir. Fakat bu itirazının kabule şayan görüldüğünü söylemek zordur; çünkü meşhur âlim İbn Hacer de akran olan ravi ile şeyhinin birbirlerinden rivayetine müdebbec denileceğini, şeyhin talebesinden hadis rivayet etmesi halinde bunun müdebbec değil büyüklerin küçüklerden rivayetine dahil olacağını söylemiştir. 767Böylece o, el-Irâkî’ye katılmamış, el-Hâkim ile İbnu’s-Salâh’a uymuştur. Mudebbecin sözlük manasını dikkate alanlar böyle birbirinden hadis rivayet edenlerin rivayetlerine ne yönden bu ismin verildiğine dair izahlar yapmışlardır. el-Irâkî’ye göre müdebbec, müzeyyen manasına Arapçaya Farsçadan geçmiş dibâc kelimesinden alınmadır.768
Nitekim dibâcetu’1-vech yüz güzelliğine denir. İbn Mes’ud’un “hamim” le başlayan surelere Kur’ân-i Kerim’in dîbâcı demesi de aynı manasındandır. Bu manadan alınma bir terim kabul edildiği takdirde müdebbec, isnadda iki karin denilen akranın veya biri büyük diğeri küçük olmak üzere birbirinden rivayette bulunan iki ravinin bir araya gelmesi halinde olur. Böyle iki ravi daha çok ikisinin de alim yahut hafız olması; yahutta her ikisinde (veya sadece birisinde) tercih sebeplerinden birisi bulunması halinde bir isnadda bir araya gelir. Bunlardan biri söz konusu olup da birbirinin akranı iki ravinin bir isnadda bir araya gelmesi ise ravinin musâvât dolayısiyle uluvdan yahut aksine nuzûldan vazgeçmesine imkan verir. Böylece isnadda tahsin ve tezyin hasıl olur.
Ahmed b. Hanbel’in Yahya b. Ma’inden; Yahya’nın da Ahmed’den rivayetleri böyledir. Dahası, akranın birbirinden rivayeti çok kere hadîs ilminin inceliklerine vakıf alimler arasında olur. Bu da isnad için süs mesabesindedir. Mudebbece neden bu ismin verildiği konusunda şu da söylenebilir: Mudebbecde vaki olan iki karinin ikisi de bir tabakadan ve aynı derecededirler. Böylece iki yanağa benzerler; zira yüzdeki iki yanağa dibacetân denildiği vakidir. Bu mana el-Hâkim ile İbnu’s-Salâh’ın, mudebbeci iki karinin rivayetlerine has görmelerine de uygun olur. Mudebbece isnadın nazil oluşu dolayısıyle bu isim verilmiş de olabilir; zira müdebbec iki ravi birbirine karin iseler her birinin isnadı bir, eğer büyüğün küçükten rivayeti ise iki derece nazil olur. Yahya b. Ma’în’e göre nazil isnad yüz karasıdır.
Ali İbnu’l-Medînî ve Ebu Avni’l-Mustemlî ise “nüzul uğursuzluktur” demişlerdir. Bu takdirde müdebbec öğme değil yermedir ve kelimenin çirkin yüzlü mânâsından alınmadır. Bunlarla birlikte öyle görünüyor ki müdebbec ismi birbirlerinin akranı iki alim raviyi bir araya getirdiğinden öğmek için verilmiştir. Ancak ikinci ihtimale göre isnadda nüzul söz konusu olduğu için yermek üzere verilmiş de olabilir. 769