Ya’nî : “Demek istiyor ki” manasına gelir. Hadislerin daha çok isnadlarında yerine göre bir kelimenin düşmesi halinde kullanılan tabirdir. Açıklamak gerekirse, bir Hadîsin isnadından bazen bir lafız düşer. Ancak bu düşen lafız daha sonra aynı Hadîsi rivayet eden ravilerden birisi tarafından rivayet edilir.
Eğer üst taraftaki ravilerin bu düşen lafzı rivayetlerinde zikrettikleri malum olursa o ravi kendi asıl nüshasına bu eksiği ilave eder. Şu var ki lafzın kendisi tarafından rivayet edildiğine işaret etmek üzere önüne ya’ni kelimesini koyar. Kullanılışına misal olarak el-Hâtîb’in bir rivayeti verilebilir. Alimimiz Hz. Aişe’nin, “Hz. Peygamber (s.a.s) hayızlı olduğum halde mübarek başını bana yaklaştırırdı.
Ben de saçlarını tarardım” Hadîsini Ebu Amr b. Mehdî ani’l-Mehâmilî tarikından rivayet ederken “an Amrete ya’ni A’işete” demiştir. Ona göre bu Hadîsin isnadı İbn Mehdî’nin asıl nüshasında “an Amrete” şeklindedir. Anlaşıldığına göre el-Mehâmilî Hadîsi düşen kelime mevcut olduğu halde rivayet etmiştir. Şeyhi Ebu Amr’ın nüshasında ise düşmüştür.
Bu yüzden el-Mehâmilî rivayetinde bilinen kelime rivayete eklenmiş ve bu eklemeye işaret etmek üzere önüne ya’ni kelimesi konulmuştur. 1211 Bununla birlikte ya’ni lafzı senedi teşkil eden ravilerden birinin isminin mübhem bırakılması halinde bir Hadîscinin, şeyhinin isnadındaki sözlerine bir açıklama ekleyerek mübhem ravinin ismini açıkladığım işaret etmek maksadiyle de kullanılmıştır.
Aslında ravinin, isnadda mübhem bırakılan herhangi bir ismi açıklığa kavuşturmak maksadiyle isnada kendiliğinden bir şeyler eklemesi ancak eklediği açıklamanın şeyhinin lafzından ayırt edilebilmesini mümkün kılacak bir ifade kullanmasiyle mümkün olur. Böyle durumda ravi, şeyhinin ismini söyler. Daha sonra mübhem ravi için “ya’ni’bne fulânin” (şeyhim, falancanın oğlu demek istedi) gibi bir açıklama yapar. Buradaki ya’ni sözü ravinin, şeyhinin sözlerini açıklamak üzere isnada kendiliğinden eklediği lafızları göstermiş olur