Kur’ân-ı kerîmin bir süresi olan Ahkaf süresinin fazileti ve sırları diğer sure ve ayetler gibi özellikleri ve önemi vardır. Kur’an okumanın faziletiyle ilgili bütün rivayetler Kur’an’ın her suresi ve ayeti için geçerlidir.Kur’an’ın yeni nazil oluyormuş gibi tazeliğini ve gençliğini gösteren delillerden biri de Kur’an’ın kırk altıncı suresi olan Ahkaf suresi ve onun ayetleridir.
Dünyada hiçbir kitap fazilet ve üstünlük açısından Kur’an-ı Kerim’le eşdeğer olamaz. Onun için kişi Ahkaf sureyi veye ayetleri okuyan kişilere manevi armağanlar verilir. Hz. Ali (r.anh) şöyle demiştir: “Ayaktayken namaz da Kuran okuyan bir kimse için her harfe karşılık yüz sevap yazılır. Oturarak namazda Kuran okuyan için, her harfe karşılık elli, namazın dışında abdestli olarak okuyan içinde yirmibeş, ve abdestsiz olarak okuyan için ise on sevap vardır. Geceleyin ibadet etmek daha ewfdaldir. Çünkü o gece kalbin herşeyden boşalmasına daha elverişlidir.’
Kur’ân-ı kerîmin kırk altıncı sûresi.
Ahkâf sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil olmuştur (inmiştir). Otuz beş âyettir. Yirmi birinci âyet-i kerîmede geçen Ahkâf kelimesi sûreye isim olmuştur. Ahkâf, uzun ve yüksek kum yığınları demektir. Sûrede adı geçen Ahkâf, Arabistan’ın güneyinde Umman ile Mehre arasındaki kumluk bölgedir. Bu hususta başka rivâyetler de vardır. Hûd aleyhisselâm, Âd kavmini(milletini) burada îmâna dâvet etti, çağırdı. Sûrede, Allahü teâlânın birliğinin delilleri, şirkin (cenâb-ı Hakk’a ortak koşmanın) yanlışlığı bi ldirilmekte, inananların, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınanların büyük mükâfâtlara kavuşacakları müjdelenmekte, mü’minlerin, analarına, babalarına iyi davranmakla mükellef (yükümlü) oldukları, dünyânın fânî, geçici varlığına ve lezzetlerine kapılmanın uygun olmadığı anlatılmakta, Âd kavminin kıssası ve Hûd aleyhisselâma inanmamaları, ona karşı gelmeleri netîcesinde acı bir azabla helak oluşları haber verilmekte ve daha başka konular yer almaktadır.
AHKAF SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?
Kelbî’nin yaptığı rivayete göre : «Mekke’de ashab-ı kiram iyice sıkılmış ve üzülmüşlerdi. Müşriklerin ardı arkası kesilmeyen saldırı ve işkenceleri onlara çok zor günler yaşatıyordu. Bir gün Resûlüllah (A.S.) Efendimiz rüyasında, hurması ve suyu bulunan bir ülkeye hicret ettiğini görmüştü. Bunu arkadaşlarına anlatınca, onlar çok sevindiler; müşriklerin eza ve cefasından kurtulacakları o günü beklediler. Süre gecikince, Peygamber’e (A.S.) baş vurdular ve ne zaman hicret edebileceklerini sordular. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz susup cevap vermedi ve derken dokuzuncu âyet indi.»
Ebû Bekir Sıddîk (R.A.) henüz on sekiz, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz de 20 yaşında bulunuyordu. Birlikte ticarî amaçla Şam’a doğru bir yolculuk yaptılar. Konakladıkları bir yerde sidre ağacının gölgesinde oturuyorlardi. O sırada Ebû Bekir Sıddîk (R.A.) dinî konuda hatırına geien bir meseleyi sormak üzere kalkıp yakın yerdeki manastıra gitti. Rahip ona : «Şu sidre ağacının gölgesinde oturan kimdir?» diye sordu.
Oda : «Mekkeli Abdullah oğlu Muhammed’dir; Abdülmuttalib’in torunudur» diye cevap verdi. Rahip ona : «Vallahi o peygamberdir. İsa’dan sonra ağacın altında ondan başka kimse gölgelenmedi. Şüphesiz o son peygamber olacaktır» diyerek yemin etti. Böylece Ebû Bekir Sıddîk’ın kalbine tasdîk ve yakın girdi ve artık Peygamber (A.S.) Efendimizden ayrılmak istemedi. Hz. Peygamber (A.S.) kırk yaşına girip nübüvvet tacını giyince, otuz sekiz yaşında olan Ebû Bekir (R.A.) Ona imân edip tasdîkte bulundu ve kırk yaşına girince de, âyette açıklandığı şekilde duâ etti.
Yukarıdaki onbeş ve onaltıncı âyetler bu sebeple indi.
Ebû Bekir Sıddîk’in (R.A,) oğlu Abdurrahman, babasıyla birlikte İslama girmeyip ona muhalefet etti ve : «Üf be ikinize! Benden önce nice kuşaklar gelip geçtiği halde siz beni öldükten sonra dirilip topraktan çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?» diyerek sert çıkışta bulundu. Ebû Bekir (R.A.) ile eşi ona : «Yazıklar olsun sana! İmân et. Şüphen olmasın ki Allah’ın verdiği söz haktır» diyerek uyarılarını tekrarladılar ve bu hususta Allah’a sığınıp O’nun yardımını dilediler. On yedinci âyet bu sebeple indi.
AHKAF SÛRESİ’NİN FAZİLETİ VE YARARLARI
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Ahkaf Suresini okuyan kişiye, yeryüzündeki tüm kum tanelerinin sayısının on katı kadar sevap verilir, on katı kadar günahı affedilir ve on katı kadar derecesi yükseltilir.”(Ebu Suud Efendi, Ebû Suud Tefsiri (İrşâdü Aklis-Selim), 8/90)
Bu sureyi okuyu kendi üzerine üflerse inşaallah, cin ve şeytanların şerrinden korunur. Şayet yatmadan önce okuduğunda ve kendine üslendiğinde kötü rüya görmekten korunur.
Eşyaların korunması için okunur.
Şeyhzâde şöyle der: “Ahkaf suresinin 15. ayetini okuyan kişi, Allah’tan üç şey istemiştir. birincisi, Allah’ın kendisini nimete şükretmeye muvaffak kılması. İkincisi, Allah katında makbul itaat yapmaya muvaffak etmesi. Üçüncüsü, soyu içersinde salih kişiler yaratması. İşte bu, insan mutluluğunun doruk noktasıdır.” (Ahkaf Suresinin 15. ayeti)
Yaptığı duanın acilen kabul edilmesini dileyen kişi, (duanın kabul olma şartlarını yerine getirdikten sonra) ahkaf suresinin 35. ayetini okuyup (kalp kırıklığı ve acziyet içersinde) dua etmelidir.
Yaptığı duanın acilen kabul edilmesini dileyen kişi, (duanın kabul olma şartlarını yerine getirdikten sonra) ahkaf suresinin 35. ayetini okuyup (kalp kırıklığı ve acziyet içersinde) dua etmelidir.
Bir kimse Ahkâf Sûresi’ni çokça okuyup Cenâb-ı Hak’tan istediğini talep etsin. Muhakkak talebi ihsan edilir ve maksuduna ulaştırılır.