Kur’ân-ı kerîmin yedinci sûresi. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce nâzil olmuştur.
A’râf sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). 206 âyet-i kerîmedir. 46’dan 50’ye kadar olan âyet-i kerîmelerde A’râf’da bulunanlardan bahsedildiği için, sûre A’râf adını almıştır. Sûrede, îtikâda ve diğer dînî hükümlere âit bir çok esas bildir ilmekte, bâzı peygamberlerin kıssaları, ümmetlerinin halleri geniş olarak anlatılmaktadır. (Fahreddîn-i Râzî).
Şimdi sizler için hazırladığımız Kur’anı Kerim surelerden olan Araf süresi arapça yazılışı ile latince harflerle Türkçe okunuşunu derledik. Ayrıca Diyanet İşleri tarafından düzenlenen mealine’de yer verdik. Bu sebeple hem Arapça yazısı hem de latince okunuşunu öğrenerek okuyabilirsiniz.
Fazileti : Nesâî’nin naklettiği bir hadise göre Resûlullah, akşam namazının ilk rek‘atında Fâtiha’dan sonra bu sûrenin bir bölümünü, ikinci rek‘atında da kalan bölümünü okurdu (“İftitâh”, 67).
Konusu : Üslûp ve muhteva bakımından bir önceki sûrenin (En‘âm) devamı gibi görünen A‘râf sûresinde de iman meseleleri, bilhassa âhiretle ilgili hususlarla vahyin önemi, ataları körü körüne taklit etmenin yanlışlığı ve zararları, müminlerle inkârcıların âhiretteki durumlarının mukayesesi, Allah’ın mutlak hükümranlığı, rahmetinin genişliği gibi itikadî konular işlenir. Bunun yanında geçmiş peygamberlerin hayatlarından misaller verilerek onların iman uğrundaki mücadeleleri gözler önüne serilir; sırası geldikçe müşrikler uyarılır; müminlere de sabır ve sebat tavsiye edilir.
ARAF SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam mim sad
2. Kitabun unzile ileyke fe la yekun fî sadrike haracum minhu li tunzira bihî ve zikra lil mu’minîn
3. İttebiu ma unzile ileykum mir rabbikum ve la tettebiu min dunihî evliya’ kalîlem ma tezekkerun
4. Ve kem min karyetin ehleknaha fe caeha be’suna beyaten ev hum kailun
5. Fe ma kane da’vahum iz caehum be’suna illa en kalu inna kunna zalimîn
6. Fe le nes’elennellezîne ursile ileyhim ve le nes’elennel murselîn
7. Fe le nekussanne aleyhim bi îlmiv ve ma kunna ğaibîn
8. Vel veznu yevmeizinil hakk fe men sekulet mevazînuhu fe ulaike humul muflihun
9. Ve men haffet mevazînuhu fe ulaikellezîne hasiru enfusehum bima kanu bi ayatina yazlimun
10. Ve le kad mekkennakum fil erdî ve cealna lekum fîha meayiş kalîlem ma teşkurîn
11. Ve le kad halaknakum summe savvernakum summe kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblîs lem yekum mines sacidîn
12. Kale ma meneake ella tescude iz emartuk kale ene hayrum minhhalaktenî min nariv ve halaktehu min tîyn
13. Kale fehbît minha fe ma yekunu leke en tetekebbera fîha fahruc inneke mines sağîrîn
14. Kale enzîrnî ila yevmi yub’asun
15. Kale inneke minel munzarîn
16. Kale fe bima ağveytenî le ak’udenne lehum sîratakel mustekîym
17. Summe le atiyennehum mim beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim ve la tecidu ekserahum şakirîn
18. Kalehruc minha mez’umem medhura le men tebiake minhum le emleenne cehenneme minkum ecmeîyn
19. Ve ya ademuskun ente ve zevcukel cennete fe kula min haysu şi’tuma ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimîn
20. Fe vesvese lehumeş şeytanu li yubdiye lehuma mavuriye anhuma min sev’atihima ve kale ma nehakuma rabbukuma an hazihiş şecerati illa en tekuna melekeyni ev tekuna minel halidîn
21. Ve kasemehuma innî lekuma le minen nasîhîyn
22. Fe dellahuma bi ğurur fe lemma zakaş şecerate bedet lehuma sev’atuhuma ve tafika yahsifani aleyhima miv verakîl cenneh ve nadahuma rabbuhuma e lem enhekuma an tilkuemş şecerati ve ekul lekuma inneş şeytane lekuma aduvvum mubîn
23. Kala rabbena zalemna enfusena ve il lem tağfir lena ve terhamna lenekunenne minel hasirîn
24. Kalehbitu ba’dukum li ba’dîn aduvv ve lekum fil erdî mustekarruv ve metaun ila hîyn
25. Kale fîha tahyevne ve fîha temutune ve menha tuhracun
26. Ya benî ademe kad enzelna aleykum libasey yuvarî sev’atikum ve rîşev ve libasut takva zalike hayr zalike min ayatillahi leallehum yezzekkerun
27. Ya benî ademe la yeftinennekumuş şeytanu kema ahrace ebeveykum minel cenneti yenziu anhuma libasehuma li yuriyehuma sev’atihima innehu yerakum huve ve kabîluhu min haysu la teravnehum inna cealneş şeyatîyne evliyae lillezîne la yu’minun
28. Ve iza fealu fahîşeten kalu vecedna aleyha abaena ballahu emerana biha kul innellahe la ye’muru bil fahşa’ e tekulune alellahi ma la ta’lemun
29. Kul emera rabbî bil kîstî ve ekîymu vucuhekum înde kulli mescidiv bedeekum teudun
30. Ferîkan heda ve ferîkan hakka aleyhimud dalaleh innehumut tehazuş şeyatîyne evliyae min dunillahi ve yahsebune ennehum muhtedun
31. Ya benî ademe huzu zînetekum înde kulli mescidiv ve kulu veşrabu ve la tusrifu innehu la yuhîbbul musrifîn
32. Kul men harrame zînetellahilletî ahrace li îbadihî vet tayyibati miner rîzk kul hiye lillezîne amenu fil hayatid dunya halisatey yevmel kîyameh kezalike nufassîlul ayati li kavmiy ya’lemun
33. Kul innema harrame rabbiyel fevahîşe ma zahera minha ve ma betane vel isme vel bağye bi ğayril hakkî ve en tuşriku billahi ma lem yunezzil bihî sultanev ve en tekulu alellahi ma la ta’lemun
34. Ve li kulli ummetin ecel fe iza cae ecluhum la yeste’hîrune saatev ve la yestakdimun
35. Ya benî ademe imma ye’tiyennekum rusulum minkum yekussune aleykum ayatî fe menitteka ve asleha fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenun
36. Vellezîne kezzebu bi ayatina vestekberu anha ulaike ashabun nar hum fîha halidun
37. Fe men azlemu mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe bi ayatih ulaike yenaluhum nesîybuhum minel kitab hatta iza caethum rusuluna yeteveffevnehum kalu eyne ma kuntum ted’une min dunillah kalu dallu anna ve şehidu ala enfusihim ennehum kanu kafirîn
38. Kaledhulu fî umemin kad halet min kablikum minel cinni vel insi fin nar kullema dehalet ummetul leanet uhteha hatta ized daraku fîha cemîan kalet uhrahum li ulahum rabbena haulai edalluna fe atihim azaben dî’fem minen nar kale li kullin dî’fuv ve lakil la ta’lemun
39. Ve kalet ulahum li uhrahum fe ma kane lekum aleyna min fadlin fe zukul azabe bima kuntum teksibun
40. İnnellezîne kezzebu bi ayatina vestekberu anha la tufettehu lehum ebvabus semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelu fî semmil hîyad ve kezalike neczil mucrimîn
41. Lehum min cehenneme mihaduv ve min fevkîhum ğavaş ve kezalike necziz zalimîn
42. Vellezîne amenu ve amilus salihati la nukellifu nefsen illa vus’aha ulaike ashabul cenneh hum fîha halidun
43. Ve neza’na ma fî sudurihim min ğîllin tecrî min tahtihimul enhar ve kalul hamdu lillahillezî hedana li haza ve ma kunna li nehtediye lev la en hedanellah le kad caet rusulu rabbina bil hakk ve nudu en tilkumul cennetu uristumuha bima kuntum ta’melun
44. Ve nada ashabul cenneti ashaben nari en kad vecedna ma veadena rabbuna hakkan fe hel vecedtum ma veade rabbukum hakka kalu neam fe ezzene muezzinum beynehum el la’netullahi alez zalimîn
45. Ellezîne yesuddune an sebîlillahi ve yebğuneha îveca ve hum bil ahîrati kafirun
46. Ve beynehuma hîcab ve alel a’rafi ricaluy ya’rifune kullem bisîmahum ve nadev ashabel cenneti en selamun aleykum lem yedhuluha ve hum yatmeun
47. Ve iza surifet ebsaruhum tilkae ashabin nari kalu rabbena la tec’alna meal kavmiz zalimîn
48. Ve nada ashabul a’rafi ricaley ya’rifunehum bisîmahum kalu ma ağna ankum cem’ukum ve ma kuntum testekbirun
49. E haulaillezîne aksemtum la yenaluhumullahu bi rahmeh udhulul cennete la havfun aleykum ve la entum tahzenun
50. Ve nada ashabun nari ashabel cenneti en efîdu aleyna minel mai ev mimma razekakumullah kalu innellahe harramehuma alel kafirîn
51. Ellezînettehazu dînehum lehvev ve leîbev ve ğarrathumul hayatud dunya fel yevme nensahum kema nesu likae yevmihim haza ve ma kanu bi ayatina yechadun
52. Ve le kad ci’nahum bi kitabin fassalnahu ala îlmin hudev ve rahmetel li kavmiy yu’minun
53. Hel yenzurune illa te’vîleh yevme ye’tî te’vîluhu yekulullezîne nesuhu min kablu kad caet rusulu rabbina bil hakk fe hel lena min şufeae fe yeşfeu lena ev nuraddu fe na’mele ğayrallezî kunna na’mel kad hasiru enfusehum ve dalle anhum ma kanu yefterun
54. İnne rabbekumullahullezî halekas semavati vel erda fî sitteti eyyamin summesteva alel arşi yuğşil leylen nehara yatlubuhu hasîsev veş şemse vel kamera ven nucume musehharatim bi emrih ela lehul halku vel emr tebarakellahu rabbul alemîn
55. ud’u rabbekum tedarruav ve hufyeh innehu la yuhîbbul mu’tedîn
56. Ve la tufsidu fil erdî ba’de îslahîha ved’uhu havfev ve tamea inne rahmetellahi karîbum minel muhsinîn
57. Ve huvellezî yursilur riyaha buşram beyne yedey rahmetih hatta iza ekallet sehaben sikalen suknahu li beledim meyyitin fe enzelna bihil mae fe ahracna bihî min kullis semerat kezalike nuhricul mevta leallekum tezekkerun
58. Vel beledut tayyibu yahrucu nebatuhu bi izni rabbih vellezî habuse la yahrucu illa nekida kezalike nusarriful ayati li kavmiy yeşkurun
59. Le kad erselna nuhan ila kavmihî fe kale ya kavmî’budullahe ma lekum min ilahin ğayruh innî ehafu aleykum azabe yevmin azîym
60. Kalel meleu min kavmihî inna li nerake fî dalalim mubîn
61. Kale ya kavmi leyse bî dalaletuv ve lakinnî rasulum mir rabbil alamîn
62. ubelliğukum risalati rabbî ve ensahu lekum ve a’lemu minellahi ma la ta’lemun
63. E ve acibtum en caekum zikrum mir rabbikum ve li tetteku ve leallekum turhamun
64. Fe kezzebuhu fe enceynahu vellezîne meahu fil fulki ve ağraknellezîne kezzebu bi ayatina innehum kanu kavmen amîn
65. Ve ila adin ehahum huda kale ya kavmî’budullahe malekum min ilahin ğayruh e fe la tettekun
66. Kalel meleullezîne keferu min kavmihî inna le nerake fî sefahetiv ve inna le nesunnuke minel kazibîn
67. Kale ya kavmi leyse bî sefahetuv ve lakinnî rasulum mir rabbil alemîn
68. ubelliğukum risalati rabbî ve ene lekum nasîhun emîn
69. E ve acibtum en caekum zikrum mir rabbikum ala raculim minkum li yunzirakum vezkuru iz cealekum hulefae mim ba’di kavmi nuhîv ve zadekum fil halkî bestah fezkuru alaellahi leallekum tuflihun
70. Kalu eci’tena li na’budellahe vahdehu ve nezera ma kane ya’budu abauna fe’tina bima teîduna in kunte mines sadikîyn
71. Kale kad vekaa aleykum mir rabbikum ricsuv ve ğadab e tucadilunenî fî esmain semmeytumuha entum ve abaukum ma nezzelellahu biha min sultan fentezîru innî meakum minel muntezîrîn
72. Fe enceynahu vellezîne meahu bi rametim minna ve kata’na dabirallezîne kezzebu bi ayatina ve ma kanu mu’minîn
73. Ve ila semude ehahum saliha kale ya kavmi’budullahe malekum min ilahin ğayruh kad caetkum beyyinetum mir rabbikum hazihî nakatullahi lekum ayeten fe zeruha te’kul fî erdîllahi ve la temessuha vi suin fe ye’huzekum azabun elîm
74. Vezkuru iz cealekum hulefae mim ba’di adiv ve bevveekum fil erdî tettehîzune min suhuliha kusurav ve tenhîtunel cibale buyuta fezkuru alaellahi ve la ta’sev fil erdî mufsidîn
75. Kalel meleul lezînestekberu min kavmihî lillezînes tud’îfu li men amene minhum eta’lemune enne saliham murselum mir rabbih kalu inna bima ursile bihî mu’minun
76. Kalellezînestekberu inna billezî amentum bihî kafirun
77. Fe akarun nakate ve atev an emri rabbihim ve kalu ya salihu’tina bima teîduna in kunte minel murselîn
78. Fe ehazethumur racfetu fe asbehu fî darihim casimîn
79. Fe tevella anhum va kale ya kavmi le kad eblağtukum risalete rabbî ve nesahtu lekum ve lakil la tuhîbbunen nasîhîyn
80. Ve lutan iz kale li kavmihî ete’tunel fahîşete ma sebekakum biha min ehadim minel alemîn
81. İnnekum le te’tuner ricale şehvetem min dunin nisa’ bel entum kavmum musrifun
82. Ve ma kane cevabe kavmihî illa en kalu ahricuhum min karyetikum innehum unasuy yetetahherun
83. Fe enceynahu ve ehlehu illemraetehu kanet minel ğabirîn
84. Ve emtarna aleyhim metara fenzur keyfe kane akîbetul mucrimîn
85. Ve ila medyene ehahum şuayba kale ya kavmî’budullahe malekum min ilahin ğayruh kad caetkum beyyinetum mir rabbikum fe evful keyle vel mîzane ve la tebhasun nase eşyaehum ve la tufsidu fil erdî ba’de îslahîha zalikum hayrul lekum in kuntum mu’minîn
86. Ve la tak’udu bi kulli sîratîn tuîdune ve tesuddune an sebîlillahi men amene bihî ve tebğuneha îveca vezkuru iz kuntum kalîlen fe kesserakum venzuru keyfe kane akîbetul mufsidîn
87. Ve in kane taifetum minkum amenu billezî ursiltu bihî ve taifetul lem yu’minu fasbiru hatta yahkumellahu beynena ve huve hayrul hakimîn
88. Kalel meleullezînestekberu min kavmihî le nuhricenneke ya şuaybu vellezîne amenu meake min karyetina ev leteudunne fî milletina kale e ve lev kunna karihîn
89. Kadifterayna alellahi keziben in udna fî milletikum ba’de iz neccanellahu minha ve ma yekunu lena en neude fîha illa ey yeşaellahu rabbuna vesia rabbuna kulle şey’in îlma alellahi tevekkelna rabbeneftah beynena ve beyne kavmina bil hakkî ve ente hayrul fatihîyn
90. Ve kalel meleullezîne keferu min kavmihî le initteba’tum şuayben innekum izel le hasirun
91. Fe ehazethumur racfetu fe asbehu fî darihim casimîn
92. Ellezîne kezzebu şuayben ke el lem yağnev fîhellezîne kezzebu şuayben kanu humul hasirîn
93. Fe tevella anhum ve akle ya kavmi le kad eblağtukum risalati rabbî ve nesahtu lekum fe keyfe asa ala kavmin kafirîn
94. Ve ma erselna fî karyetim min nebiyyin illa ehazna ehleha bil be’sai ved darrai leallehum yeddaraun
95. Summe beddelna mekanes seyyietil hasenete hatta afev ve kalu kad messe abaenad darrau ves serrau fe ehaznahum bağtetev ve hum la yeş’urun
96. Ve lev enne ehlel kura amenu vettekav le fetahna aleyhim berakatim mines semai vel erdî ve lakin kezzebu fe ehaznahum bima kanu yeksibun
97. E fe emine ehlul kura ey ye’tiyehum be’suna beyatev ve hum naimun
98. E ve emine ehlul kura ey ye’tiyehum be’suna duhav ve hum yel’abun
99. E fe eminu mekrallah fe la ye’menu mekrallahi illel kavmul hasirun
100. E ve lem yehdi lillezîne yerisunel erda mim ba’di ehliha el lev neşau esabnahum bi zunubihim ve natbeu ala kulubihim fe hum la yesmeun
101. Tilkel kura nekussu aleyke min embaiha ve le kad caethum rusuluhum bil beyyinat fe ma kanu li yu’minu bima kezzebu min kabl kezalike yatbeullahu ala kulubil kafirîn
102. Ve ma vecedna li ekserihim min ahd ve ev vecedna ekserahum le fasikîyn
103. Summe beasna mim ba’dihim musa bi ayatina ila fir’avne ve meleihî fe zalemu biha fenzur keyfe kane akîbetul mufsidîn
104. Ve kale musa ya fir’avnu innî rasulum mir rabbil alemîn
105. Hakîykun ala el la ekule alellahi illel hakk kad ci’tumu bi beyyinetim mir rabbikum fe ersil meîye benî israîl
106. Kale in kunte ci’te bi ayetin fe’ti biha in kunte mines sadikîyn
107. Fe elka asahu fe iza hiye su’banum mubîn
108. Ve nezea yedehu fe iza hiye beydau lin nazîrîn
109. Kalel meleu min kavmi fir’avne inne haza le sahîrun alîm
110. Yurîdu ey yuhricekum min erdîkum fe maza te’murun
111. Kalu ercih ve ehahu ve ersil fil medaini haşirîn
112. Ye’tuke bi kulli sahîrin alîm
113. Ve caes seharatu fir’avne kalu inne lena le ecran in kunna nahnul ğalibîn
114. Kale neam ve innekum le minel mukarrabîn
115. Kalu ya musa imma en tulkîye ve imma en nekune nahnul mulkîy
116. Kale elku fe lemma elkav seharu a’yunen nasi vesterhebuhum ve cau bi sîhrin azîym
117. Ve evhayna ila musa en elkî asak fe iza hiye telkafu ma ye’fikîn
118. Fe vekaal hakku ve betale ma kanu ya’melun
119. Fe ğulibu hunalike venkalebu sağîrîn
120. Ve ulkîyes seharatu sacidîn
121. Kalu amenna bi rabbil alemîn
122. Rabbi musa ve harun
123. Kale fir’avnu amentum bihî kable en azene lekum inne haza le mekrum mekertumuhu fil medîneti li tuhricu minha ehleha fe sevfe ta’lemun
124. Le ukattîanne eydiyekum ve erculekum min hîlafin summe le usallibennekum ecmeîyn
125. Kalu inna ila rabbina munkalibun
126. Ve ma tenkîmu minna illa en amenna bi ayati rabbina lemma caetna rabbena efrîğ aleyna sabrav ve teveffena muslimîn
127. Ve kalel meleu min kavmi fir’avne e etezru musa ve kavmehu li yufsidu fil erdî ve yezerake ve alihetek kale senukattilu ebnaehum ve nestahyî nisaehum ve inna fevkahum kahirun
128. Kale musa li kavmihisteîynu billahi vasbiru innel erda lillah yurisuha mey yeşau min îbadih vel akîbetu lil muttekîyn
129. Kalu uzîna min kabli en te’tiyena ve mim ba’di ma ci’tena kale asa rabbukum ey yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fil erdî fe yenzura keyfe ta’melun
130. Ve le kad ehazna ale fir’avne bis sinîne ve naksîm mines semerati leallehum yezzekkerun
131. Fe iza caethumul hasenetu kalu lena hazih ve in tusîbhum seyyietuy yettayyeru bi musa ve mem meah e la innema tairuhum îndellahi ve lakinne ekserahum la ya’lemun
132. Ve kalu mehma te’tina bihî min ayetil li tesharana biha fe ma nahnu leke bi mu’minîn
133. Fe erselna aleyhimut tufane vel cerade vel kummele ved dafadia ved deme ayatim mufessalatin festekberu ve kanu kavmem mucrimîn
134. Ve lemma vekaa aleyhimur riczu kalu ya mused’u lena rabbeke bima ahide îndek le in keşefte annar ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî israîl
135. Felemma keşefna anhumur ricze ila ecelin hum baliğuhu iza hum yenkusun
136. Fentekamna minhum fe ağraknahum fil yemmi bi ennehum kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilîn
137. Ve evrasnel kavmellezîne kanu yustad’afune meşarikal erdî ve meğaribehelletî barakna fîha ve temmet kelimetu rabbikel husna ala benî israîle bima saberu ve demmerna ma kane yesneu fir’avnu ve kavmuhu ve ma kanu ya’rişun
138. Ve cavezna bi benî israilel bahra fe etev ala kavmiy ya’kufune ala asnamil lehum kalu ya musec’al lena ilahen kema lehum aliheh kale innekum kavmun techelun
139. İnne haulai mutebberum ma hum fîhi ve batîlum ma kanu ya’melun
140. Kale eğayrallahi ebğîykum ilahev ve huve feddalekum alel alemîn
141. Ve iz enceynakum min ali fir’avne yesumunekum suel azab yukattilune ebnaekum ve yestahyune nisaekum ve fî zalikum belaum mir rabbikum azîym
142. Ve vaadna musa selasîne leyletev ve etmemnaha bi aşrin fe temme mîkatu rabbihî erbeîyne leyleh ve kale musa li ehîyhi harunahlufnî fî kavmî ve aslîh ve la tettebî’ sebîlel mufsidîn
143. Ve lemma cae musa li mîkatina ve kelemehu rabbuhu kale rabbi erinî enzir ileyk kale len teranî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe teranî felemma tecella rabbuhu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saîka felemma efaka kale subhaneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn
144. Kale ya musa innistafeytuke alen nasi bi risalatî ve bi kelamî fe huz ma ateytuke ve kum mineş şakirîn
145. Ve ketebna lehufil elvahî min kulli şey’im mev’îzatev ve tefsîylel li kulli şey’ fe huzha bi kuvvetiv ve’mur kavmeke ye’huzha bi ahseniha seurîkum daral fasikîyn
146. Seasrifu an ayatiyellezîne yetekebberune fil erdî bi ğayril hakk ve iy yerav kulle ayetil la yu’minu biha ve iy yerav sebîler ruşdi la yettehîzuhu sebîla ve iy yerav sebîlel ğayyi yettehîzuhu sebîla zalike bi ennehum kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilîn
147. Vellezîne kezzebu bi ayatina ve likail ahîrati habitat a’maluhum hel yuczevne illa ma kanu ya’melun
148. Vettehaze kavmu musa mim ba’dihî min huliyyihim îclen cesedel lehu huvar e lem yerav ennehu la yukellimuhum ve la yehdîhim sebîla ittehazuhu ve kanu zalimîn
149. Ve lemma sukîta fî eydîhim ve raev ennehul kad dallu kalu leil lem yerhamna rabbuna ve yağfir lena lenekunenne minel hasirîn
150. Ve lemma racea musa ila kavmihî ğadbane esifen kale bi’sema haleftumunî mim ba’dî e aciltum emra rabbikum ve elkal elvaha ve ehaze bi ra’si ehîyhi yecurruhu ileyh kalebne umme innel kavmestad’afunî ve kadu yaktulunenî fe la tuşmit biyel a’dae ve la tec’alnî meal kavmiz zalimîn
151. Kale rabbîğfir lî ve li ehîy ve edhîlna fî rahmetike ve ente erhamur rahîmîn
152. İnnellezînet tehazul îcle seyenaluhum ğadabum mir rabbihim ve zilletun fil hayatid dunya ve kezalike neczil mufterîn
153. Vellezîne amilus seyyiati summe tabu mim ba’diha ve amenu inne rabbeke mim ba’diha le ğafurur rahîym
154. Ve lemma sekete am musel ğadabu ehazel elvah ve fî nushatiha hudev ve rahmetul lillezîne hum li rabbihim yerhebun
155. Vahtara musa kavmehu seb’îyne raculel li mîkatina felemma ehazethumur racfetu kale rabbi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyay e tuhlikuna bima feales sufehau minna in hiye illa fitnetuk tudîllu biha men teşau ve tehdî men teşa’ ente veliyyuna fağfir lena verhamna ve nete hayrul ğafirîn
156. Vektub lena fî hazihid dunya hazenetev ve fil ahîrati inna hudna ileyk kale azabî usîybu bihî men eşa’ ve rahmetî vesiat kulle şey’ fe seektubuha lillezîne yettekune ve yu’tunez zekate vellezîne hum bi ayatina yu’minun
157. Ellezîne yettebiuner rasulen nebiyyel ummiyyellezî yecidune mektuben îndehum fit tevrati vel incîli ye’muruhum bil ma’rufi ve yenhahum anil munkeri ve yuhîllu lehumut tayyibati ve yuharrimu aleyhimul habaise ve yedau anhum îsrahum vel ağlalelletî kanet aleyhim fellezîne amenu bihî ve azzeruhu ve nesaruhu vetteveun nurallezî unzile meahu ulaike humul muflihun
158. Kul ya eyyuhen nasu innî rasulullahi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semavati vel ard la ilahe illa huve yuhyî ve yumîtu fe aminu billahi ve rasulihin nebiyyil ummiyyellezî yu’minu billahi ve kelimetihî vettebiuhu leallekum tehtedun
159. Ve min kavmi musa ummetuy yehdune bil hakkî ve bihî ya’dilun
160. Ve katta’nahumusnetey aşrate esbatan umema ve evhayna ila musa izisteskahu kavmuhu enîdrib bi asakel hacer fembeceset minhusneta aşrate ayna kad alime kullu unasim meşrabehum ve zallelna aleyhimul ğamame ve enzelna aleyhimul menne ves selva kulu min tayyibati ma razaknakum ve ma zalemuna ve lakin kanu enfusehum yazlimun
161. Ve iz kîyle lehumuskunu hazihil kayete ve kulu minha haysu şi’tum ve kulu hîttatuv vedhulul babe succeden nağfirlekum hatîy’atikum senezîdul muhsinîn
162. Fe beddelellezîne zalemu minhum kavlen ğayrallezî kîyle lehum fe erselna aleyhim riczem mines semai bima kanu yazlimun
163. Ves’elhum anil karyetilletî kanet hadîratel bahr iz ya’dune fis sebti iz te’tîhim hîytanuhum yevme sevtihim şurraav ve yevme la yesbitune la te’tîhim kezalike nebluhum bima kanu yefsukun
164. Ve iz kalet ummetum minhum lime teîzune kavmenillahu muhlikuhum ev muazzibuhum azaben şedîda kalu ma’ziraten illa rabbikum ve leallehum yettekun
165. Felemma nesu ma zukkiru bihî enceynellezîne yenhevne anis sui ve ehaznellezîne zalemu bi azabim beîsim bima kanu yefsukun
166. Felemma atev amma nuhu anhu kulna lehum kunu kîradetem hasiîn
167. Ve iz teezzene rabbuke le yeb’asenne aleyhim ila yevmil kîyameti mey yesumuhum suel azab inne rabbeke le serîul îkab ve innehu le ğafurur rahîym
168. Ve katta’nahum fil erdî umema minhumus salihune ve minhum dune zalike ve belevnahum bil hasenati ves seyyiati leallehum yarciun
169. Fe halefe mim ba’dihim hayfuv verisul kitabe ye’huzune arada hazel edna ve yekulune se yuğferulena ve iy ye’tihim aradum misluhu ye’huzuh e lem yu’haz aleyhim mîsakul kitabi el la yekulu alellahi illel hakka ve derasu ma fîh ved darul ahîratu hayrul lillezîne yettekun e fela ta’kîlun
170. Vellezîne yumessikune bil kitabi ve ekamus salah inna la nudîy’u ecral muslihîyn
171. Ve iz netaknel cebel fevkahum keennehu zulletuv ve zannu ennehu vakîum bihîm huzu ma ateynakum bi kuvvetiv vezkuru ma fîhi leallekum tettekun
172. Ve iz ehaze rabbuke mim benî ademe min zuhurihim zurriyyetehum ve eşhedehum ala enfusihim elestu bi rabbikum kalu bela şehidna en tekulu yevmel kîyameti inna kunna an haza ğafilîn
173. Ev tekulu innema eşrake abauna min kablu ve kunna zurriyyetem mim ba’dihim e fetuhlikuna bima fealel mubtîlun
174. Ve kezalike nufessîlul ayati ve leallehum yarciun
175. Vetlu aleyhim nebeellezî ateynahu ayatina feneseleha minha fe etbeahuş şeytanu fe kane minel ğavîn
176. Ve lev şi’na le rafa’nahu biha ve lakinnehu ahlede ilel erdî vettebea hevah fe meseluhu ke meselil kelb in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhu yelhes zalike meselul kavmillezîne kezzebu bi ayatina faksusîl kasasa leallehum yetefekkerun
177. Sae meselenil kavmullezîne kezzebu bi ayatina ve enfusehum kanu yazlimun
178. Mey yehdillahu fe huvel muhtedî ve mey yudlil fe ulaike humul hasirun
179. Ve le kad zera’na li cehenneme kesîram minel cinni vel insi lehum kulubul la yefkahune biha ve lehum a’yunul la yubsîrune biha ve lehum azanul la yesmeune biha ulaike kel en’ami bel hum edall ulaike humul ğafilun
180. Ve lillahil esmaul husna fed’uhu biha ve zerullezîne yulhîdune fî esmail seyuczevne ma kanu ya’melun
181. Ve mimmen halakna ummetuy yehdune bil hakku ve bihî ya’dilun
182. Vellezine kezzebu bi ayatina senestedricuhum min haysu la ya’lemun
183. Ve umlî lehum inne keydî metîn
184. E ve lem yetefekkeru ma bi sahîbihim min cinneh in huve illa nezîrum mubîn
185. E ve lem yenzuru fî melekutis semavati vel erdî ve ma halekallahu min şey’iv ve en asa ey yekune kadîkterabe eceluhum fe bi eyyi hadîsim ba’dehu yu’minun
186. Mey yudlilillahu fe la hadiye leh ve yezeruhum fî tuğyanihim ya’mehun
187. Yes’eluneke anis saati eyyane mursaha kul innema îlmuha înde rabbî la yucellîha lil vaktiha illa hu sekulet fis semavati vel ard la te’tîkum illa bağteh yes’eluneke keenneke hafiyyun anha kul innema îlmuha îndellahi ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
188. Kul la emliku li nefsî nef’av ve la darran illa ma şaellah ve lev kuntu a’lemul ğaybe lesteksertu minel hayr ve ma messeniyes suu in ene illa nezîruv ve beşîrul li kavmiy yu’minun
189. Huvellezî halekakum min nefsiv vahîdetiv ve ceale minha zevceha li yeskune ileyha felemma teğaşşaha hamelet hamlen hafîfen fe merrat bih felemma eskalet deavellahe rabbehuma lein ateytina salihal lenekunenne mineş şakirîn
190. Felemma atahuma salihan ceala lehu şurakae fîma atahuma fe tealellahu amma yuşrikun
191. E yuşrikune ma la yahluku şey’ev ve hum yuhlekun
192. Ve la yestetuy’une lehum nasra v ve la enfusehum yensurun
193. Ve in ted’uhum ilel huda la yettebiukum sevaun aleykum e deavtumuhum em entum samitun
194. İnnellezîne ted’une min dunillahi îbadun emsalukum fed’uhum felyestecîbu lekum in kuntum sadikîyn
195. E lehum erculuy yemşune biha em lehum eydiy yebtîşune biha em lehum a’yunuy yubsîrune biha em lehum azanuy yesmeune biha kulid’u şurakaekum summe kîduni fela tunzîrun
196. İnne veliyyiyallahullezî nezzelel kitabe ve huve yetevelles salihîyn
197. Vellezîne ted’une min dunihî la yestetîy’une nasrakum ve la enfusehum yensurun
198. Ve in ted’uhum ilel huda la yesmeu ve terahum yenzurune ileyke ve hum la yubsîrun
199. Huzil afve ve’mur bil urfi ve a’rîd anil cahilîn
200. Ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezğun festeîz billah innehu semiun alîm
201. İnnellezînettekav iza messehum taifum mineş şeytani tezekkeru fe izahum mubsîrun
202. Ve îhvanuhum yemuddunehum fil ğayyi summe la yuksîrun
203. Ve iza lem te’tihim bi ayatin kalu lev lectebeyteha kul innema ettebiu ma yuha ileyye mir rabbî haza besairu mir rabbikum ve hudev ve rahmetul li kavmiy yu’minun
204. Ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu ve ensîtu leallekum turhamun
205. Vezkur rabbeke fî nefsike tedardruav ve hîyfetev ve dunel cehri minel ğafilîn
206. İnnellezîne înde rabbike la yestekbirune an îbadetihî ve yusebbihune hu ve lehu yescudun
ARAF SÛRESİ MEALİ VE ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif Lâm Mîm Sâd.
2. Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
3.Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
4. Nice memleketleri helâk ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken, yahut gündüz istirahat hâlinde iken gelmişti.
5. Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.
6.Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız. Peygamberlere de elbette soracağız.
7.Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.
8. O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
9. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.
10. Andolsun, size yeryüzünde imkân ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkânları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!
11. Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.
12.Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
13. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.
14. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.”
15. Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.
16. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”
17. “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”
18.Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.”
19. “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
20.Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
21.“Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti.
22.Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
23. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”
24.Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.”
25. Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.”
26. Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).
27.Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.
28. Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
29. De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”
30. Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık lâyık oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.
31. Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
32. De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.”
33. De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
34. Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.
35. Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.
36.Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
37. Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?” derler. Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.
38.Allah, şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” Her topluluk (arkasından gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lânet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah, der ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.”
39.Öncekiler sonrakilere, “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın” derler.
40. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
41. Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
42. İman edip salih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz- işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar.
43.Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir.
44. Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir.
45. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.
46. İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur, A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar.
47. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler.
48.A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!”
49. “Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı?” (Sonra cennetliklere dönerek) “Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” derler.
50. Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz, Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler.
51.Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz.
52. Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik.
53. Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
54. Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.
55. Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.
56.Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.
57.O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz. Derken onunla türlü türlü meyveleri çıkarırız. İşte ölüleri de öyle çıkaracağız. Ola ki ibretle düşünürsünüz.
58. (Toprağı) iyi ve elverişli beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle bol ve bereketli çıkar. (Toprağı) kötü ve elverişsiz olandan ise, faydasız bitkiden başkası çıkmaz. Şükredecek bir toplum için biz âyetleri işte böyle değişik biçimlerde açıklıyoruz.
59. Andolsun, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” dedi.
60. Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.
61. (Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
62. “Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”
63. Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?
64. Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.
65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Onlara, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.
66. Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.”
67. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
68.“Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
69.“Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
70. Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir” dediler.
71. Hûd, “Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınıza geleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi.
72. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik.
73. Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah’ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar.”
74. “Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra, sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
75. Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” dediler. Onlar da, “Biz şüphesiz onunla gönderilene inananlarız” dediler.
76.Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkâr edenleriz” dediler.
77.Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler.
78. Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
79. Artık, Salih onlardan yüz çevirdi ve “Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz” dedi.
80. Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
81. “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.
82. Kavminin cevabı ise sadece, “Çıkarın bunları memleketinizden! Güya onlar kendilerini fazla temiz tutan insanlar!..” demek oldu.
83.Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışında aile fertlerini kurtardık. Karısı ise azab içinde kalanlardan oldu.
84. Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.” Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.
85. Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.”
86. “Bir de, tehdit ederek Allah’ın yolundan O’na iman edenleri çevirmek, Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol üstüne oturmayın. Hatırlayın ki, siz az (ve güçsüz) idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?”
87. “Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış, bir kısmı da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
88.Şu’ayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu’ayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.” Şu’ayb, “İstemesek de mi?” dedi.
89.“Allah, bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”
90.Şu’ayb’ın kavminden inkâr eden ileri gelenler dediler ki: “(Ey ahali!) Andolsun ki eğer Şu’ayb’a uyarsanız, o takdirde mutlaka siz zarar edenler olursunuz.”
91.Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
92.Şu’ayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şu’ayb’ı yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu.
93.(Şu’ayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini ulaştırdım. Size nasihat de ettim. Şimdi ben, inkârcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?”
94.Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım.
95.Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.
96.Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.
97.Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?
98.Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?
99.Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.
100.Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.
101.İşte memleketler! Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.
102. Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk.
103.Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de onları (mucizeleri) inkâr ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu.
104.Mûsâ dedi ki: “Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
105. Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.
106. Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.
107.Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.
108. Elini (koynundan) çıkardı. Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş.
109.Firavun’un kavminden ileri gelenler, dediler ki: “Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır.”
110. “Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavun, ileri gelenlere, “Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?” dedi.
111. Onlar şöyle dediler: “Mûsâ’yı ve kardeşini (bir süre) beklet (haklarında bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla.”
112.“Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler.”
113.Sihirbazlar Firavun’a geldiler. “Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükâfat vardır, değil mi?” dediler.
114. Firavun, “Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız” dedi.
115. (Sihirbazlar), “Ey Mûsâ! Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım” dediler.
116. (Mûsâ), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar.
117.Biz de Mûsâ’ya, “Elindeki değneğini at” diye vahyettik. Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
118. Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.
119. Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.
120. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
121. “Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.
122. “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.”
123. Firavun, “Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha!” dedi. “Şüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. Göreceksiniz!”
124. “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da (ibret olsun diye) sizin tümünüzü elbette asacağım.”
125. Dediler ki: “Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz.”
126.“Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.”
127.Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Sen (sihirbazları cezalandıracaksın da) Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” Firavun, “Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz?” dedi.
128. Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.
129. Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de bize işkence edildi, geldikten sonra da.” Mûsâ, “Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helâk edecek ve sizi bu yerde (Mısır’da) egemen kılıp, nasıl davranacağınıza bakacaktır” dedi.
130.Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlar diye yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık.
131. Fakat onlara iyilik geldiği zaman, “Bu bizimdir, (biz çalışıp kazandık)” derler. Eğer başlarına bir kötülük gelirse, Mûsâ ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki, onların uğursuzluk sebebi ancak Allah katında (yazılı)dır. Fakat çokları bilmezler.
132. Dediler ki: “Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.”
133. Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
134. Üzerlerine azap çökünce, “Ey Mûsâ! Rabbinin sana verdiği söz uyarınca bizim için dua et. Eğer azabı üzerimizden kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte elbette göndereceğiz” dediler.
135. Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen yeminlerini bozarlar.
136. Bu yüzden onlardan intikam aldık. Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk.
137. Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında gerçekleşti. Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik.
138. İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.”
139. Şüphesiz bunların (din diye) içinde bulundukları şey yok olmaya mahkûmdur. Yapmakta olduklarının hepsi batıldır.”
140. “Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah’tan başka ilâh mı araştırayım size?”
141.Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.
142.Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma” dedi.
143.Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
144. (Allah) “Ey Mûsâ! Vahiylerim ve konuşmamla seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol” dedi.
145. Mûsâ için, Tevrat levhalarında her şeye dair bir öğüt ve her şeyin bir açıklamasını yazdık ve ona şöyle dedik: “Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar). Yakında size fasıkların yurdunu göstereceğim.”
146.Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.
147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler.
148.Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilâh) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hiçbir yol göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular.
149. İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.
150. Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”
151.(Mûsâ), “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine sok. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin” dedi.
152. Buzağıyı ilâh edinenlere mutlaka (ahirette) Rablerinden bir gazab, dünya hayatında ise bir zillet erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.
153. Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
154. Mûsâ’nın öfkesi dinince (attığı) levhaları aldı. Onların yazısında Rableri için korku duyanlara bir hidayet ve bir rahmet vardı.
155. Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helâk ederdin. Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin? Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın” dedi.
156. “Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
157.Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmîi peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
158. (Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”
159. Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı.
160. Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahyettik. (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
161. O zaman onlara denilmişti ki: “Şu memlekete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi yiyin ve ‘Hıtta (Ya Rabbi, bizi affet)’ deyin. Kentin kapısından eğilerek tevazu ile girin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere daha da fazlasını vereceğiz.”
162.Onlardan zulmedenler hemen sözü, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten bir azab gönderdik.
163.(Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.
164.Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi.
165.Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık.
166. Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.
167. Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
168.Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık.
169. Derken, onların ardından yerlerine Kitab’a (Tevrat’a) varis olan (kötü) bir nesil geldi. Şu geçici dünyanın değersiz malını alır ve “(nasıl olsa) biz bağışlanacağız” derlerdi. Kendilerine benzeri bir mal gelse onu da alırlar. Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan Kitap’ta söz alınmamış mıydı? Onun içindekileri okumamışlar mıydı? Hâlbuki, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hiç düşünmüyor musunuz?
170. Kitab’a sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükâfatını zayi etmeyiz.
171. Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.
172. Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
173.Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” dememeniz içindir.
174.Hakka dönsünler diye işte âyetleri böylece ayrı ayrı açıklıyoruz.
175.Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.
176. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.
177. Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür!
178. Allah, kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir.
179.Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.
180. En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.
181.Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.
182.Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz.
183.Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir.
184.Onlar düşünmediler mi ki (çok iyi tanıdıkları, kendileriyle iç içe yaşamış olan) arkadaşlarında (Peygamber’de) delilikten eser yoktur. O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
185.Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama, Allah’ın yarattığı her şeye, ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? Peki, bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
186.Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar.
187.Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”
188. De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”
189.Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.
190.Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda O’na ortaklar koşarlar. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
191.Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar?
192. Hâlbuki onlar (edindikleri ilâhlar) ne onlara yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler.
193. Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, sussanız da sizin için birdir (sonuç alamazsınız).
194. Allah’ı bırakıp tapındıklarınızın hepsi sizin gibi (yaratılmış) kullardır. Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler).
195. Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”
196. Çünkü benim velim, Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren Allah’tır. O, bütün salihlere velilik eder.
197.Allah’tan başka taptıklarınızın ise size yardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar kendilerine de yardım edemezler.
198.Eğer onları, doğru yola çağırırsanız işitmezler. Sen onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler.
199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.
200. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
201.Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.
202.Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar onları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.
203.(Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.” De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uymaktayım. Bu (Kur’an âyetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır). İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.”
204. Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
205.Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.
206.Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.