Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.
Bekara sûresi, Medîne-i münevverede nâzil olmuştur (inmiştir). İki yüz seksen altı âyettir. İçerisinde Allahü teâlânın varlığını, kudretini, büyüklüğünü, peygamberlere itâatin lâzım olduğunu gösteren bekara (sığır) kesme hâdisesi bildirildiği için bu sûreye Bekara sûresi ismi verilmiştir. Bekara kelimesi, sûrenin altmış yedi, altmış sekiz, altmış dokuz ve yetmiş birinci âyet-i kerîmelerinde geçmektedir. Sûre ayrıca, binlerce meseleleri, hakîkatleri ihtivâ etmektedir. (Muhammed bin Hamza ve Hüseyin Vâiz-i Kâşifî, İbn-i Abbâs)
Şimdi sizler için hazırladığımız Kur’anı Kerim surelerden olan Bakara süresi arapça yazılışı ile latince harflerle Türkçe okunuşunu derledik. Ayrıca Diyanet İşleri tarafından düzenlenen mealine’de yer verdik. Bu sebeple hem Arapça yazısı hem de latince okunuşunu öğrenerek okuyabilirsiniz.
Fazileti : Bekara sûresi okunan evden şeytan kaçar. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) Bakara sûresinin değerini ve özelliklerini anlatan sahih hadisler vardır: “Evlerinizi (içinde Kur’an okumayarak) kabirlere çevirmeyiniz. Şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürker ve uzaklaşır” (Müslim, “Müsâfirîn”, 212). “Kur’an’ı okuyunuz; çünkü o, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaat edecektir. İki nur yumağını, yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyunuz; çünkü onlar, kıyamet gününde iki büyük bulut veya gölgelik ya da kuş sürüsü gibi gelerek kendilerini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyunuz; çünkü ona sahip olmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlık sebebidir; ona sihirbazların güçleri yetmez” (Müslim, “Müsâfirîn”, 252). “Bakara sûresinin sonundaki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet –o gece– ona yeter” (Buhârî, “Fezâil”, 10).
Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece hurma yığınının yanında Kur’an (Bakara sûresi) okurken atı birkaç kere ürküp heyecanlanmıştı. Üseyd atın, çocuğu Yahyâ b. Üseyd’i çiğnemesinden kaygılanarak kalktığında başının hizasında (gökte), ışıklarla donatılmış bir tavan gördü. Tavan gözünün alabildiğine, semanın derinliklerine doğru uzayıp gidiyordu. Üseyd, Resûlullah’a gelerek durumu anlattı. Resûlullah ondan Bakara sûresini okumaya devam etmesini istedi. Fakat çocuğuna bir şey olmasın diye okumaya ara verdi. Sabahleyin durumu Hz. Peygamber’e söyleyince şöyle buyurdular: “Onlar seni dinlemeye gelmiş meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi” (Müslim, “Müsâfirîn”, 242).
BAKARA SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam mim
2. Zalikel kitabu la raybe fîh* hudel lil muttekîyn
3. Ellezîne yu’minune bil ğaybi ve yukîymunas salate ve mimma razaknahum yunfikun
4. Vellezine yu’minune bi ma unzile ileyke ve ma unzile min kablik* ve bil ahîrati hum yukînun
5. ulaike ala hudem mir rabbihim ve ulaike humul muflihun
6. İnnellezîne keferu sevaun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum la yu’minun
7. Hatemallahu ala kulubihim ve ala sem’îhim* ve ala ebsarihim ğaşaveh* ve lehum azabun azîym
8. Ve minen nasi mey yekulu amenna billahi ve bil yevmil ahîri ve ma hum bi mu’minîn
9. Yuhadiunellahe vellezîne amenu* ve ma yahdeune illa enfusehum ve ma yeş’urun
10. Fî kulubihim meradun fe zadehumullahu merada* ve lehum azabun elîmum bi ma kanu yekzibun
11. Ve iza kîyle lehum la tufsidu fil erdî kalu innema nahnu muslihun
12. Ela innehum humul mufsidune ve lakil la leş’urun
13. Ve iza kîyle lehum aminu kema amenen nasu kalu e nu’minu kema amenes sufeha’* ela innehum humus sufehau ve lakil la ya’lemun
14. Ve iza lekullezîne amenu kalu amenna* ve iza halev ila şeyatîynihim kalu inna meakum innema nahnu mustehziun
15. Allahu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tuğyanihim ya’mehun
16. ulaikellezîneşteravud dalalete bil huda* fe ma rabihat ticaratuhum ve ma kanu muhtedîn
17. Meseluhum ke meselillezistevkade nara* fe lemma edaet ma havlehu zehebellahu bi nurihim ve terakehum fî zulumatil la yubsîrun
18. Summum bukmun umyun fe hum la yarciun
19. Ev ke seyyibim mines semai fîhi zulumatuv ve ra’duv ve bark* yec’alune esabiahum fî azanihim mines savaîkî hazeral mevt* vallahu muhîytum bil kafirîn
20. Yekadul berku yahtafu ebsarahum* kullema edae lehum meşev fîhi ve iza azleme aleyhim kamu* ve lev şaellahu le zehebe bi sem’îhim ve ebsarihim* innellahe ala kulli şey’in kadiyr
21. Ya eyyuhen nasu’budu rabbekumullezî halekakum vellezîne min kablikum leallekum tettekun
22. Ellezî ceale lekumul erda firaşev ves semae binaa* ve enzele mines semai maen fe ahrece bihî mines semerati rizkal lekum* fe la tec’alu lillahi endadev ve entum ta’lemun
23. Ve in kuntum fî raybim mimma nezzelna ala abdina fe’tu bi suratim mim mislih* ved’u şuhedaekum min dunillahi in kuntum sadikîyn
24. Fe illem tef’alu ve len tef’alu fettekun naralletî vekuduhen nasu vel hîcarah* uîddet lil kafirîn
25. Ve beşşirillezîne amenu ve amilus salihati enne lehum cennatin tecrî min tahtihel enhar* kullema ruziku minha min semeratir rizkan kalu hazellezî ruzîkna min kablu ve utu bihî muteşabiha* ve lehum fîha ezvacum mutahheratuv ve hum fîha halidun
26. İnnellahe la yestahyî ey yadribe meselem ma beudaten fe ma fevkaha* fe emmellezîne amenu fe ya’lemune ennehul hakku mir rabbihim* ve emmellezîne keferu fe yekulune maza eradellahu bi haza mesela* yudîllu bihî kesîrav ve yehdî bihî kesîra* ve ma yudîllu bihî illel fasikîyn
27. Ellezîne yenkudune ahdellahi mim ba’di mîsakîh* ve yaktaune ma emerallahu bihî ey yusale ve yufsidune fil ard* ulaike humul hasirun
28. Keyfe tekfurune billahi ve kuntum emvaten fe ahyakum* summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceun
29. Huvellezî haleka lekum ma fil erdî cemîan summesteva iles semai fe sevvahunne seb’a semavat* ve huve bi kulli şey’in alîm
30. Ve iz kale rabbuke lil melaiketi innî caîlun fil erdî halîfeh* kalu e tec’alu fîha mey yufsidu fîha ve yesfikud dima’* ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek* kale innî a’lemu ma la ta’lemun
31. Ve alleme ademel esmae kulleha summe aradahum alel melaiketi fe kale embiunî bi esmai haulai in kuntum sadikîyn
32. Kalu subhaneke la îlme lena illa ma alemtena* inneke entel alîmul hakîm
33. Kale ya ademu embi’hum bi esmaihim* felemma embeehum bi esmaihim kale e lem ekul lekum innî a’lemu ğaybes semavati vel erdî ve a’lemu ma tubdune ve ma kuntum tektumun
34. Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblîs* eba vestekbera ve kane minel kafirîn
35. Ve kulna ya ademuskun ente ve zevcukel cennete ve kula minha rağaden haysu şi’tuma* ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimîn
36. Fe ezellehumeş şeytanu anha fe ahracehuma mimma kana fîh* ve kulnehbitu ba’dukum li ba’dîn aduvv* ve lekum fil erdî mustekarruv ve metaun ila hîyn
37. Fe telekka ademu mir rabbihî kelimatin fe tabe aleyh* innehu huvet tevvabur rahîym
38. Kulnehbitu minha cemîa* fe imma ye’tiyennekum minnî huden fe men tebia hudaye fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenun
39. Vellezîne keferu ve kezzebu bi ayatina ulaike ashabun nar* hum fîha halidun
40. Ya benî israîlezkuru nî’metiyelletî en’amtu aleykum ve evfu bi ahdî ufi biahdikum ve iyyaye ferhebun
41. Ve aminu bi ma enzeltu musaddikal li ma meakum ve la tekunu evvele kafirim bih* ve la teşteru bi ayatî semenen kalilev ve iyaye fettekun
42. Ve la telbisul hakka bil batîlî ve tektumul hakka ve entum ta’lemun
43. Ve ekîymus salate ve atuz zekate verkeu mear rakiîyn
44. E te’murunen nase bil birri ve tensevne enfusekum ve entum tetlunel kitab* e fe la ta’kîlun
45. Vesteîynu bis sabri ves salah* ve inneha le keîratun illa alel haşiîyn
46. Ellezîne yezunnune ennehum mulaku rabbihim ve ennehum ileyhi raciun
47. Ya benî israîlezkuru nî’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel alemîn
48. Vetteku yevmel la teczî nefsun an nefsin şey’ev ve la yukbelu minha şefaatuv ve la yu’hazu minha adluv ve la hum yunsarun
49. Ve iz necceynakum min ali fir’avneyesumunekum suel azabi yuzebbihune ebnaekum ve yestahyune nisaekum* ve fî zalikum belaum mir rabbikum azîym
50. Ve iz ferakna bikumul bahra fe enceynakum ve ağrakna ale fir’avne ve entum tenzurun
51. Veiz vaadna musa erbeîyne leyleten summettehaztumul îcle mim ba’dihî ve entum zalimun
52. Summe afevna ankum mim ba’di zalike leallekum teşkurun
53. Ve iz ateyna musel kitabe vel furkane leallekum teehtedun
54. Ve iz kale musa li kavmihî ya kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihazikumul îcle fe tubu ila bariikum faktulu enfusekum* zalikum hayrul lekum înde bariikum* fe tabe aleykum* innehu huvet tevvabur rahîym
55. Ve iz kultum ya musa len nu’mine leke hatta nerallahe cehraten fe ehazetkumus saîkatu ve entum tenzurun
56. Summe beasnakum mim ba’di mevtikum leallekum teşkurun
57. Ve zallelna aleykumul ğamame ve enzelna aleykumul menne ves selva* kulu min tayyibati ma razaknakum* ve ma zalemuna ve lakin kanu enfusehum yazlimun
58. Ve iz kulnedhulu hazihil karyete fe kulu minha haysu şi’tum rağadev vedhulul babe succedev ve kulu hîttatun nağfirlekum hatayakum* ve senezîdul muhsinîn
59. Fe beddellezîne zalemu kavlen ğayrallezî kîyle lehum fe enzelna alellezîne zalemu riczem mines semai bi ma kanu yefsukun
60. Ve izisteska musa li kavmihî fe kulnadrib bi asakel hacer* fenfecerat minhusneta aşrate ayna* kad alime kullu unasim meşrabehum* kulu veşrabu mir rizkîllahi ve la ta’sev fil erdî mufsidîn
61. Ve iz kultum ya musa len nasbira ala taamiv vahîdin fed’u lena rabbeke yuhric lena mimma tumbitul erdu mim bakliha ve kîssaiha ve fumiha ve adesiha ve besaliha* kale e testebdilunellezî huv edna billezî huve hayr* ihbitu mîsran fe inne lekum ma seeltum* ve duribet aleyhimuz zilletu vel meskenetu ve bau bi ğadabim minellah* zalike bi ennehum kanu yekfurune bi ayatillahi ve yaktulunen nebiyyîne bi ğayril hakk* zalike bi ma asav ve kanu ya’tedun
62. İnnellezîne amenu vellezîne hadu ven nesara ves sabiîne min amene billahi vel yevmil ahîri ve amile salihan fe lehum ecruhum înde rabbihim *ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenun
63. Ve iz ehazna mîsakakum ve rafa’na fevkakumut tur * huzu ma ateynakum bi kuvvetiv vezkuru ma fîhi leallekum tettekun
64. Summe tevelleytum mim ba’di zalik *fe lev la fadlullahi aleykum ve rahmetuhu lekuntum minel hasirîn
65. Ve le kad alimtumullezîna’tedev minkum fis sebti fe kulna lehum kunu kîradeten hasiîn
66. Fe cealnaha nekalel li ma beyne yedeyha ve ma halfeha ve mev’îzatel lil muttekîyn
67. Ve iz kale musa li kavmihî innellahe ye’murukum en tezbehu bekarah *kalu etettehîzuna huzuva *kale euzu billahi en ekune minel cahilîn
68. Kalud’u lena rabbeke yubeyyil lena ma hî *kale innehu yekulu inneha bekarutl la fariduv ve la bikr * avanum beyne zalik * fef’alu ma tu’merun
69. Kaludu lena rabbeke yubeyyil lena ma levnuha *kale innehu yekulu inneha bekaratun safrau fakîul levnuha tesurrun nazîrîn
70. Kalud’u lena rabbeke yubeyyil lena ma hiye innel bekara teşabehe aleyna* ve inna in şaellahu le muhtedun
71. Kale innehu yekulu inneha bekaratul la zelulun tusîrul erda ve la teskîl hars* musellemetul laşiyete fîha* kalul ane ci’te bil hakk* fe zebehuha ve ma kadu yef’alun
72. Ve iz kateltum nefsen feddara’tum fîha* vallahu muhricum ma kuntum tektumun
73. Fe kulnadribuhu bi ba’dîha* kezalike yuhyillahul mevta ve yurîkum ayatihî leallekum ta’kîlun
74. Summe kaset kulubukum mim ba’di zalike fe hiye kel hîcarati ev eşeddu kasveh* ve inne minel hîcarati lema yetefecceru minhul enhar* ve inne minha lema yeşşekkaku fe yahrucu minhul ma’* ve inne minha lema yehbitu min haşyetillah* vemallahu bi ğafilin amma ta’melun
75. E fetatmeune ey yu’minu lekum ve kad kane ferîkum minhum yesmeune kelamellahi summe yuharrifunehu mim ba’di ma akaluhu ve hum ya’lemun
76. Ve iza lekullezîne amenu kalu amenna* ve iza hala ba’duhum ila ba’din kalu etuhaddisunehum bi ma fetehallahu aleykum li yuhaccukum bihî înde rabbikum* e fe la ta’kîlun
77. E ve la ya’lemune ennellahe ya’lemu ma yusirrune ve ma yu’linun
78. Ve minhum ummiyyune la ya’lemunel kitabe illa emaniyye ve in hum illa yezunnun
79. Fe veylul lillezîne yektubunel kitabe bi eydîhim summe yekulunel kitabe bi eydîhim summe yekulune haza min îndillahi li yeşteru bihî semenen kalîla* fe veylul lehum mimma ketebet eydîhim ve veylul lehum mimma yeksibun
80. Ve kalu len temessenen naru illa eyyamem ma’dudeh* kul ettehaztum îndellahi ahden fe ley yuhlifellahu ahdehu em tekulune alellahi ma la ta’lemun
81. Bela men kesebe seyyietev ve ehatat bihî hatîy’etuhu fe ulaike ashabun nar* hum fîha halidun
82. Vellezîne amenu ve amilus salihati ulaike ashabul cenneh* hum fîha halidun
83. Ve iz ehazna mîsaka benî israîle la ta’budune illellahe ve bil valideyni îhsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakîni ve kulu lin nasi husnev ve ekîymus salate ve atuz zekah* summe tevelleytum ila kalîlem minkum ve entum mu’ridun
84. Ve iz ehazna mîsakakum la tesfikune dimaekum ve la tuhricune enfusekum min diyarikum summe akrartum ve entum teşhedun
85. Summe entum haulai taktulune enfusekum ve tuhricune ferîkam minkum min diyarihim tezaherune aleyhim bil ismi vel udvan* ve iy ye’tukum usara tufaduhum ve huve muharramun aleykum îhracuhum* e fe tu’minune bi ba7dîl kitabi ve tekfurune bi ba’d* fe ma cezau mey yef’alu zalike minkum illa hîzyun fil hayatid dunya* ve yevmel kîyameti yuraddune ila eşeddil azab* vemallahu bi ğafilin amma ta’melun
86. ulaikellezîneşteravul hayated dunya bil ahîrati fe la yuhaffefu anhumul azabu ve la hum yunsarun
87. Ve le kad ateyna musel kitabe ve kaffeyna mim ba’dihî bir rusuli ve ateyna îysebne meryemel beyyinati ve eyyednahu bi ruhîl kudus* e fe kullema caekum rasulum bima la tehva enfusukumustekbartum* fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulun
88. Ve kalu kulubuna ğulf* bel leanehumullahu bi kufrihim fe kalîlem ma yu’minun
89. Ve lemma caehum kitabum min îndillahi musaddikul lima mealhum ve kanu min kablu yesteftihune alellezîne keferu* fe lemma caehum ma arafu keferu bihî fe la’netullahi alel kafirîn
90. Bi’semeşterav bihî enfusehum ey yekfuru bi ma enzelellahu bağyen ey yunezzilellahu min fadlihî ala mey yeşau min îbadih* fe bau bi ğadabin ala ğadab* ve lil kafirîne azabum muhîn
91. Ve iza kîyle lehum aminu bi ma enzelellahu kalu nu’minu bima unzile aleyna ve yekfurune bi ma veraehu ve huvel hakku musaddikal lima meahum* kul fe lime taktulune embiyaellahi min kablu in kuntum mu’minîn
92. Ve le kad caekum musa bil beyyinati summettehaztumul îcle mim ba’dihî ve entum zalimun
93. Ve iz ehazna mîsakakum ve rafa’na fevkakumut tur* huzu ma ateynakum bi kuvvetiv vesmeu* kalu semî’na ve asayna ve uşribu fî kulubihimul îcle bi kufrihîmv kul bi’sema ye’murukum bihî îmanukum in kuntum mu’minîn
94. Kul in kanet lekumud darul ahîratu indellahi halisatem min dunin nasi fe temennevul mevte in kuntum sadikîyn
95. Ve ley yetemennevhu ebedem bima kaddemet eydîhim* vallahu alîmum biz zalimîn
96. Ve le tecidennehum ahrasan nasi ala hayah* ve minellezîne eşraku yeveddu ehaduhum lev yuammeru elfe seneh* ve ma huve bi muzahzihîhî minel azabi ey yuammer* vallahu besîyrum bima ya’melun
97. Kul men kane aduvvel licibrîle fe innehu nezzelehu ala kalbike bi iznillahi musaddikal lima beyne yedeyhi ve hudev ve buşra lil mu’minîn
98. Men kane aduvvel lillahi ve melaiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkale fe innellahe aduvvul lil kafirîn
99. Ve le kad enzelna ileyke ayatim beyyinat* ve ma yekfuru biha illel fasikun
100. E ve kullema ahedu ahden nebezehu ferîkum minhum* bel ekseruhum la yu’minun
101. Ve lemma caehum rasulum min îndillahi musaddikul lima mealhum nebeze ferîkum minellezîne utul kitab* kitabellahi verae zuhurihim ke ennehum la ya’lemun
102. Vettebeu ma tetluş şeyatîynu ala mulki suleyman* ve ma kefera suleymanu ve lakinneş şeyatîyne keferu yuallimunen nasas sîhra ve ma unzile alel melekeyni bi babile harute ve marut* ve ma yuallimani min ehadin hatta yekula innema nahnu fitnetun fe la tekfur* fe yeteallemune minhuma ma yuferrikune bihî beynel mer’i ve zevcih* ve ma hum bi darrîne bihî min ehadin illa bi iznillah* ve yeteallemune ma yedurruhum ve la yenfeuhum* ve le kad alimu le menişterahu ma lehu fil ahîrati min halakîv ve le bi’se ma şerav bihî enfusehum* lev kanu la’lemun
103. Ve lev ennehum amenu vettekav le mesubetum min îndillahi hayr* lev kanu ya’lemun
104. Ya eyyuhellezîne amenu la tekulu raîna ve kulunzurna vesmeu* ve lil kafirîne azabun elîm
105. Ma yeveddullezîne keferu min ehlil kitabi ve lel muşrikîne ey yunezzele aleykum min hayrim mir rabbikum* vallahu yehtessu bi rahmetihî mey yeşa’* vallahu zul fadlil azîym
106. Ma nensah min ayetin ev nunsiha ne’ti bi hayrim minha ev misliha* e lem ta’lem ennellahe ala kulli şey’in kadîr
107. E lem ta’lem ennellahe lehu mulkus semavati vel ard* ve ma lekum min dunillahi miv veliyyiv ve la nasîyr
108. Em turîdune en tes’elu rasulekum kema suile musa min kabl* ve mey yetebeddelil kufra bil îmani fe kad dalle sevaes sbil
109. Vedde kesîrum min ehlil kitabi lev yeruddunekum mim ba’di îmanikum kuffara* hasedem min îndi enfusihim mim ba’di ma tebeyyene lehumul hakk* fa’fu vasfehu hatta ye’tiyellahu bi emrih* innellahe ala kulli şey’in kadîr
110. Ve ekîymus salate ve atuz zekah* ve ma tukaddimu li enfusikum min hayrin teciduhu îndellah* innellahe bi ma ta’melune besîyr
111. Ve kalu ley yedhulel cennete illa men kane huden ev nesar* tilke emaniyyuhum* kul hatu burhanekum in kuntum sadikîyn
112. Bela men esleme vechehu lillahi ve huve muhsinun fe lehu ecruhu înde rabbihî ve la havvfun aleyhim ve la hum yahzenun
113. Ve kaletil yehudu leysetin nesar ala şey’iv ve kaletin nesara leysetil yehudu ala şey’iv ve hum yetlunel kitab* kezalike kalellezîne la ya’lemune misle kavlihim* fallahu yahkumu beynehum yevmel kîyameti fîma kanu fîhi yahtelifun
114. Ve men azlemu mimmem menea mesacidellahi ey yuzkera fîhesmuhu ve sea fî harabiha* ulaike ma kane lehum ey yedhuluha illa haifîn* lehum fid dunya hîzyuv ve lehum fil ahîrati azabun azîym
115. Ve lillahil meşriku vel mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah* innallahe vasiun alîm
116. Ve kaluttehazellahu veleden subhaneh* bel lehu ma fis semavati vel ard* kullul lehu kanitun
117. Bedîus semavati vel ard* ve iza kada emran fe innema yekulu lehu kun fe yekun
118. Ve kalellezîne la ya’lemune lev la yukellimunellahu ev te’tîna ayeh* kezalike kalellezîne min kablihim misle kavlihim* teşabehet kulubuhum* kad beyyennel ayati li kavmiy yukînun
119. İnna erselnake bil hakkî beşîrav ve nezirav ve la tus’elu an ashabil cehîym
120. Ve len terda ankel yehudu ve len nesara hatta tettebia milletehum* kul inne hudellahi huvel huda* ve leinitteba’te ehvaehum ba’dellezî caeke minel îlmi ma leke minallahi miv veliyyiv ve la nasîyr
121. Ellezîne ateynahumul kitabe yetlunehu hakka tilavetih* ulaike yu’minune bih* ve mey yekfur bihî fe ulaike humul hasirun
122. Ya benî israîlezkuru nî’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel alemîn
123. Vetteku yevmel la teczî nefsun an nefsin şey’ev ve la yukbelu minha adluv ve la tenfeuha şefatuv ve la hum yunsarun
124. Ve izibtela ibrahîme rabbuhu bi kelimatin fe etemmehunn* kale innî caîluke lin nasi imama* kale ve min zurriyyetî* kale la yenalu ahdiz zalimîn
125. Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna* vettehîzu mim mekami ibrahîme musalla* ve ahidna ila ibrahîme ve ismaîyle en tahhira veytiye lit taifîne vel akifîne ver rukkeîs sucud
126. Ve iz kale ibrahîmu rabbic’al haza beleden aminev verzuk ehlehu mines semerati min amene minhum billahi vel yevmil ahîr* kale ve men kefera fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ila azabin nar* ve bi’sel mesîyr
127. Ve iz yerfeu ibrahîmul kavaîde minel beyti ve ismaîyl* rabbena tekabbel minna* inneke entes semîul alîm
128. Rabbena vec’alna muslimeyni leke ve min zurriyyetina ummetem muslimetel leke ve erina menasikena ve tub aleyna* inneke entet tevvabur rahîym
129. Rabbena veb’as fîhim rasulem minhum yetlu aleyhim ayatike ve yuallimuhumul kitabe vel hîkmete ve yuzekkîhim* inneke entel azîzul hakîm
130. Ve mey yerğabu ammileti ibrahîme illa men sefihe nefseh* ve le kadîstafeynahu fid dunya* ve innehu fil ahîrati le minas salihîyn
131. İz kale lehu rabbuhu eslim kale eslemtu li rabbil alemîn
132. Ve vassa biha ibrahîmu benîhi ve ya’kub* ya beniyye innellahestafa lekumud dîne fe la temutunne illa ve entum muslimun
133. Em kuntum şuhedae iz hadara ya’kubel mevtu iz kale li benîhi ma ta’budune mim ba’dî * kalu na’budu ilaheke ve ilahe abaike ibrahîme ve ismaîyle ve ishaka ilahev vahîda* ve nahnu lehu muslimun
134. Tilke ummetun kad halet* leha ma kesebet ve lekum ma kesebtum* ve la tus’elune amma kanu ya’melun
135. Ve kalu kunu huden ev nesara tehtedu* kul bel millete ibrahîme hanîfa* ve ma kane minel muşrikîn
136. Kulu amenna billahi ve ma unzile ileyna ve ma unzile ila ibrahîme ve ismaîyle ve ishaka ve ya’kube vel esbatî ve ma utiye musa ve îysa ve ma utiyen nebiyyune mir rabbihim* la nuferriku beyne ehadim minhum ve nahnu lehu muslimun
137. Fe in amenu bi misli ma amentum bihî fe kadihtedev* ve in tevellev fe innema hum fî şikak* fe seyekfîkehumullah* ve huves semîul alîm
138. Sîbğatellah* ve men ahsenu minellahi sîbğatev ve nahnu lehu abidun
139. Kul etuhaccunena fillahi ve huve rabbuna ve rabbukum* ve lena amaluna ve lekum a’malukum* ve nahnu lehu muhlisun
140. Em tekulune inne ibrahîme ve ismaîyle ve îshaka ve ya’kube vel esbata kanu huden ev nesara* kul e entum a’lemu emillah* ve men azlemu mimmen keteme şehadeten îndehu minellah* ve mallahu bi ğafilin amma ta’melun
141. Tilke ummetun kad halet* leha ma kesebet ve lekum ma kesebtum* ve la tus’elune amma kanu ya’melun
142. Se yekulus sufehau minen nasi ma vellahum an kîbletihimulletî nasi ma vellahum an kîbletihimulletî kanu aleyha* kul lillahil meşriku vel mağrib* yehdî mey yeşau ila sîratîm mustekîym
143. Ve kezalike cealnakmum ummetev vesetal li tekunu şuhedae alen nasi ve yekuner rasulu aleykum şehîda* ve ma cealnel kîbletelletî kunte aleyha illa li na’leme mey yettebiur rasule mimmey yenkalibu ala akîbeyh* ve in kanet le kebîraten illa alellezîne hedellah* ve ma kanellahu li yudîy’a îmanekum* innellahe bin nasi le raufur rahîym
144. Kad nera tekallube vechike fis semai fe lenuvelliyenneke kîbleten terdaha* fevelli vcheke şatnal mescidil haram* ve haysu ma kuntum fevellu vucuhekum şatrah* ve innellezîne utul kitabe le ya’lemune ennehul hakku mir rabbihim* vemallahu bi ğafilin amma ya’melun
145. Ve le in eteytellezîne utul kitabe bi kulli ayetim ma tebiu kîbletek* ve ma ba’duhum bi tabiîn kîblete ba’d* ve leinitteba’te ehvaehum mim ba’di ma caeke minel îlmi inneke izel le minez zalimîn
146. Ellezîne ateynahumul kitabe ya’rifunehu kema ya’rifune ebnaehum* ve inne ferîkam minhum le yektumunel hakka ve hum ya’lemun
147. Elhakku mir rabbike fe la tekunenne minel mumterîn
148. Ve li kulliv vichetun huve muvellîha festebikul hayrat* eyne ma tekunu ye’ti bikumullahu cemîa* innellahe ala kulli şey’in kadîr
149. Ve min haysu haracte fevelli vecheke şatral mescidil haram* ve innehu lel hakku mir rabbik* ve mallahu bi ğafilin amma ta’melun
150. Ve min haysu haracte fevelli vecheke şatral mescidil haram* ve haysu ma kuntum fe vellu vucuhekum şatrahu li ella yekune linnasi aleykum hucceh* ilellezîne zalemu minhum fe la tahşevhum vahşevnî ve li utimme nî’metî aleykum ve leallekum tehtedun
151. Kema erselna fîkum rasulem minkum yetlu aleykum ayatina ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitabv vel hîkmete ve yuallimukum ma lem tekunu ta’lemun
152. Fezkurunî ezkurkum veşkuru lî ve la tekfurun
153. Ya eyyuhellezîne amenusteîynu bis sabri ves salah* innellahe meas sabirîn
154. Ve la tekulu li mey yuktelu fî sebîlillahi emvat* bel ahyauv ve lakil la teş’urun
155. Ve le nebluvennekum bi şey’im minel havfi vel cuî ve naksîm minel emvali vel enfusi ves semerat* ve beşşiris sabirîn
156. Ellezîne iza esabethum musîybetun kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun
157. ulaike alayhim salevatum mir rabbihim ve rahmetuv ve ulaike humul muhtedun
158. İnnes safa vel mervete min şeairillah* fe min haccel beyte evî’temera fe la cunaha aleyhi ey yettavvefe bihima* ve men tetavvea hayran fe innellahe şakirun alîym
159. İnnellezîne yektumune ma enzelna minel beyyinati vel huda mim ba’di ma beyyennahu lin nasi fil kitabi ulaike yel’anuhumullahu ve yel’anuhumul laînun
160. İllellezîne tabu ve aslehu ve beyyenu fe ulaike etubu aleyhim* ve enet tevvabur rahîym
161. İnnellezîne keferu ve matu ve hum kuffarun ulaike aleyhim la’netullahi vel melaiketi ven nasi ecmeîyn
162. Halidîne fîha* la yuhaffefu anhumul azabu ve la hum yunzarun
163. Ve ilahukum ilahuv vahîd* la ilahe illa huver rahmanur rahîym
164. İnne fî halkîs semavati vel erdî vahtilafil leyli ven nehari vel fulkilletî tecrî fil bahri bima yenfeun nase ve ma enzelellahu mines semai mim main fe ahya bihil erda ba’de mevtiha ve besse fîha min kulli dabbetiv ve tasrîfir riyahî ves sehabil musahhari beynes semai vel erdî le ayatil li kavmiy ya’kîlun
165. Ve minen nasi mey yettehîzu min dunillahi endadey yuhîbbunehum ke hubbillah* vellezîne amenu eşeddu hubbel lillah* velev yerallezîne zalemu iz yeravnel azabe ennel kuvvete lillahi cemîav ve ennellahe şedîdul azab
166. İz teberraellezînet tubiu minellezînettebeu ve raevul azabe ve tekattaat bihimul esbab
167. Ve kalellezînet tebeu lev enne lena kerraten fe neteberrae minhum kema teberrau minna* kezalike yurîhimullahu a’malehum haseratin aleyhim* ve ma hum bi haricîne minen nar
168. Ya eyyuhen nasu kulu mimma fil erdî halalen tayyibev ve la tettebiu hutuvatiş şeytan* innehu lekum aduvvum mubîn
169. İnnema ye’murukum bis sui vel fahşai ve en tekulu alellahi ma la ta’lemun
170. Ve iza kîyle lehumut tebiu ma enzellellahu kalu bel nettebiu ma elfeyna aleyhi abaena* e ve lev kane abauhum la ya’kîlune şey’ev ve la yehtedun
171. Ve meselullezîne keferu ke meselillezî yen’îku bi ma la yesmeu illa duaev ve nidaa* summum bukmun umyun fe hum la ya’kîlun
172. Ya eyyuhellezîne amenu kulu min tayyibati ma razaknakum veşkuru lillahi in kuntum iyyahu ta’budun
173. İnnema harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hînzîri ve ma uhille bihî li ğayrillah* fe menidturra ğayra bağîv ve la adin fe la isme aleyh* innellahe ğafurur rahîym
174. İnnellezîne yektumune ma enzelellahu minel kitabi ve yeşterune bihî semenen kalîlen ulaike ma ye’kulune fî butunihim illen nara ve la yukellimuhumullahu yevmel kîyameti ve la yuzekkîhim* ve lehum azabun eliym
175. ulaikellezîneşteravud dalalete bil huda vel azabe bil mağfirah* fe ma asberahum alen nar
176. Zalike bi ennellahe nezzelel kitabe bil hakk* ve innellezînahtelefu fil kitabi le fî şikakîm beîyd
177. Leysel birra en tuvellu vucuhekum kîbelel meşrikî vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahîri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyîn* ve atel male ala hubbihî zevil kurba vel yetama vel mesakîne vebnes sebîli ves sailîne ve fir rikab* ve ekames salate ve atez zekah* vel mufune bi ahdihim iza ahedu* ves sabirîne fil be’sai ved darrai ve hîynel be’s* ulaikellezîne sadeku* ve ulaike humul muttekun
178. Ya eyyuhellezîne amenu kutibe aleykumul kîsasu fil katla* el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsa bil unsa* fe men ufiye lehu min ehîyhi şey’un fettibaum bil ma’rufi ve edaun ileyhi bi îhsan* zalike tahfîfum mir rabbikum ve rahmeh* fe menî’teda ba’de zalike fe lehu azabun eliym
179. Ve lekum fil kîsasî hayatuy ya ulil elbabi leallekum tettekun
180. Kutibe aleykum iza hadara ehadekumul mevtu in terake hayra* elvasîyyetu lil valideyni vel akrabîne bil ma’ruf* hakkan alel muttekîyn
181. Fe mem beddelehu ba’de ma semiahu fe innema ismuhu alellezîne yubeddiluneh* innellahe semîun aliym
182. Fe men hafe mim musîn cenefen ev ismen fe asleha beynehum fe la isme aleyh* innellahe ğafurur rahîym
183. Ya eyyuhellezîne amenu kutibe aleykumus sîyamu kema kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekun
184. Eyyamem ma’dudat* fe men kane minkum merîdan ev ala seferin fe îddetum min eyyamin uhar* ve alellezîne yutîykunehu fidyetun taamu miskîn* fe men tetavvea hayran fe huve hayrul leh* ve en tesumu hayrul lekum in kuntum ta’lemun
185. Şehru ramedanellezî unzile fîhil kur’anu hudel lin nasi ve beyyinatim minel huda vel furkan* fe men şehide minkumuş şehra felyesumh* ve em kane merîdan ev ala seferin fe îddetum min eyyamin uhar* yurîdullahu bikuml yusra ve la yurîdu bi kulum usr* ve li tukmilul îddete ve li tukebbirullahe ala ma hedakum ve leallekum eşkurun
186. Ve iza seeleke îbadî annî fe innî karîb* ucîbu da’veted daî iza deani felyestecîbu lî vel yu’minu bî leallehum yarşudun
187. uhîlle lekum leyletes sîyamir rafesu ila nisaikum* hunne libasul lekum ve entum libasul lehunn* alimellahu ennekum kuntum tahtaune enfusekum fe tabe aleykum ve afa ankum* fel anebaşiruhunne vevteğu ma ketebellahu lekum* ve kulu veşrabu hatta yetebeyyene lekumul huytul ebyadu minel haytîl esvedi minel fecri summe etimmus sîyame ilel leyl* ve la tubaşiruhunne ve entum akifune fil mesacid* tilke hududullahi fe la takrabuha* kezalike yubeyyinullahu ayatihî lin nasi leallehum yettekun
188. Ve la te’kulu emvalekum beynekum bil batîli ve tudlu biha ilel hukkami li te’kulu ferîkam min emvalin nasi bil ismi ve entum ta’lemun
189. Yes’eluneke anil ehilleh* kul hiye mevakîytu lin nasi velhacc* ve leysel birru bi en te’tul buyute min zuhuriha ve lakinnel birra menitteka* ve’tul buyute min ebvabiha vettekullahe leallekum tuflihun
190. Ve katilu fî sebîlillahillizîne yukatilunekum ve la ta’tedu* innellahe la yuhîbbul mu7tedîn
191. Vaktuluhum haysu sekîftumuhum ve ahricuhum min haysu ahracukum vel fitnetu eşeddu minel katl* ve la tukatiluhum îndel mescidil harami hatta yukatilukum fîh* fe in katelukum faktuluhum* kezalike ceazul kafirîn
192. Fe inintehev fe innellahe ğafurur rahîym
193. Ve katiluhum hatta la tekune fitnetuv ve yekuned dînu lillah* fe inintehev fe la udvane illa alez zalimîn
194. Eşşehrul haramu biş şehril harami vel hurumatu kîsas* fe menî’teda aleykum fa’tedu aleyhi bi misli ma’teda aleykum vettekullahe va’lemu ennellahe mealmuttekîyn
195. Ve enfiku fî sebîlillahi ve la tulku bi eydîkum ilet tehluketi ve ahsinu* innellahe yuhîbbul muhsinîn
196. Ve etimmul hacce vel umrate lillah* fe in uhsîrtum femesteysera minel hedy* ve la tahliku ruusekum hatta yebluğal hedyu mehîlleh* fe men kane minkum merîdan ev bihî ezem mir ra’sihî fe fidyetum min sîyamin ev sadekatin ev nusuk* fe iza emintum* fe men temettea bil umrati ilel hacci fe mesteysera minel hedy* fe mel lem yecid fe sîyamu selaseti eyyamin fil hacci ve seb’atin iza raca’tum* tilke aşeratun kamileh* zalike li mel lem yekun ehluhu hadîril mescidil haram* vettekullahe va’lemu ennellahe şedîdul îkab
197. Elhaccu eşhurum ma’lumat* fe men ferada fîhinnel hacce fe la rafese ve la fusuka ve la cidale fil hacc* ve ma tef’alu min hayriy ya’lemhullah* ve tezevvedu fe inne hayraz zadit takva vettekuni ya ulil elbab
198. Leyse aleykum cunahun en tebteğu fadlem mir rabbikum* fe iza efadtum min arafatin fezkurullahe îndel meş’aril haram* vezkuruhu kema hedakum* ve in kuntum min kablihî le mined dallîn
199. Summe efîdu min haysu efadan nasu vestağfirullah* innellahe ğafurur rahîym
200. Fe iza kadaytum menasikekum fezkurullahe ke zikrikum abekum ev eşedde zikra* fe minen nasi mey yekulu rabbena atina fid dunya ve malehu fil ahîrati min halak
201. Ve minhum mey yekulu rabbena atine fid dunya hasenetev ve fil ahîrati hasenetev ve kîna azaben nar
202. ulaike lehum nasîybum mimma kesebu* vallahu serîul hîsab
203. Vezkurullahe fî eyyamim ma’dudat* fe men teaccele fî yevmeyni fe la isme aleyh* ve men teahhara fe la isme aleyh* limenitteka* vettekullahe va’lemu ennekum ileyhi tuhşerun
204. Ve minen nasi me yu’cibuke kavluhu fil hayatid dunya ve yuşhidullahe ala ma fî kalbih* ve huve eleddul hîsam
205. Ve iza tevella sea fil erdî li yufside fîha ve yuhlikel harse ven nesl* vallahu la yuhîbbul fesad
206. Ve iza kîyle lehuttekîllahe ehazethul îzzetu bil ismi fe hasbuhu cehennem* ve le bi’sel mihad
207. Ve minen nasi mey yeşrî nefsehubtiğae merdatillah* vallahu raufum bil îbad
208. Ya eyyuhellezîne amenudhulu fis silmi kaffeh* ve la tettebiu hutuvatuş şeytan* innehu lekum aduvvum mubiyn
209. Fe in zeleltum mim ba’di ma caetkumul beyyinatu fa’lemu ennellahe azîzun hakîm
210. Hel yenzurune illa ey ye’tiyehumullahu fî zulelim minel ğamami vel melaiketu ve kudîyel emr* ve ilellahi turceul umur
211. Sel benî israîle kem ateynahum min ayetim beyyineh* ve mey yubeddil nî’metellahi mim ba’di ma caethu fe innellahe şedîdul îkab
212. Zuyyine lillezîne keferul hayatud dunya ve yesharune minellezîne amenu* vellezînettekav fevkahum yevmel kîyameh* vallahu yerzuku mey yeşau bi ğayri hîsab
213. Kanen nasu ummetev vahîdeten fe beasellahun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne ve enzele mealhumul kitabe bil hakkî li yahkume beynen nasi fîmahtelefu fîh* ve mahtelefe fîhi illellezîne utuhu mim ba’di ma caethumul beyyinatu bağyem beynehum* fe hedellahullezîne amenu limahtelefu fîhi minel hakkî bi iznih* vallahu yehdî mey yeşau ila sîratîm mustekîym
214. Em hasibtum en tedhulul cennete ve lemma ye’tikum meselullezîne halev min kablikum* messethumul be’sau ved darrau ve zulzilu hatta yekuler rasulu vellezîne amenu meahu meta nasrullah* ela inne nasrallahi karîb
215. Yes’eluneke maza yunfikun* kul ma enfaktum min hayrin fe lil valideyni vel akrabîne vel yetama vel mesakîni vebnis sebîl* ve ma tef’alu min hayrin fe innellahe bihî alîm
216. Kutibe aleykumul kîtalu ve huve kurhul lekum* ve asa en tuhîbbu şey’ev ve huve şerrul lekum* vallahu ya’lemu ve entum la ta’lemun
217. Yes’eluneke aniş şehril harami kîtalin fîh* kul kîtalun fîhi kebîr* ve saddun an sebîlillahi ve kufram bihî vel mescidil harami ve îhracu ehlihî minhu ekberu îndellah* vel fitnetu ekberu minel katl* ve la yezalune yukatilunekum hatta yeruddukum an dînikum inisteta* ve mey yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kafirun fe ulaike habitat a’maluhum fid dunya vel ahîrah* ve ulaike ashabun nar* hum fîha halidun
218. İnnellezîne amenu vellezîne haceru ve cahedu fî sebîlillahi ulaike yercune rahmetellah* vallahu ğafurur rahîym
219. Yes’eluneke anil hamri vel meysir* kul fîhima imun kebîruv ve menafiu lin nasi ve ismuhuma ekberu min nef’îhima* ve yes’eluneke maza yunfikun* kulil afv kezalike yubeyyinullahu lekumul ayati leallekum tetefekkerun
220. Fid dunya vel ahîrah* ve yes’eluneke anil yetama* kul îslahul lehum hayr* ve in tuhalituhum fe îhvanukum* vallahu ya’lemul mufside minel muslîh* ve lev şaellahu le a’netekum* innellahe azîzun hakîm
221. Ve la tenkihul muşrikati hatta yu’minn* ve le emetum mu’minetum hayrum mim muşriketiv ve lev a’cebetkum* ve la tunkihul muşrikîne hatta yu’minu* ve le abdum mu’minun hayrum mim muşrikiv ve lev a’cebekum* ulaike yed’une ilen nar* vallahu yed’u ilel cenneti vel mağfirati bi iznih* ve yubeyyinu ayatihî lin nasi leallehum yetezekkerun
222. Ve yes’eluneke anil mehîyd* kul huve ezen fa’tezilun nisae fil mehîydî ve la takrabuhunne hatta yathurn* fe iza tetahherne fe’tuhunne min haysu emerakumllah* innellahe yuhîbbut tevvabîne ve yuhîbbul mutetahhirîn
223. Nisaukum harsul lemu fe’tu harsekum enna şi’tum ve kaddimu li enfusikum* vettekullahe va’lemu ennekum mulakuh* ve beşşiril mu’minîn
224. Ve la tec’alullahe urdatel li eymanikum en teberru ve tetteku ve tuslihu beynen nas* vallahu semîun alîm
225. La yuahîzukumullahu bil lağvi fî eymanikum ve lakiy yuahîzukum bi ma kesebet kulubukum* vallahu ğafurun halîm
226. Lillezîne yu’lune min nisaihim terabbusu erbeati eşhur* fe in fau fe innellahe ğafurur rahîym
227. Ve in azemut talaka fe innellahe semîun aliym
228. Vel mutallekatu yeterabbasne bi enfusihinne selasete kuru’* ve la yehîllu lehunne ey yektmne ma halekallahu fî erhamihinne in kunne yu’minne billahi vel yevmil ahîr* ve buuletuhunne ehakku bi raddihinne fî zalike in eradu îslaha* ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh* vallahu azîzun hakîm
229. Ettalaku merratani fe imsakum bi ma’rufin ev tesrîhum bi îhsarî* ve la yehîllu lekum en te’huzu mimma ateytumuhunne şey’en illa ey yehafa ella yukîyma hududellah* fe in hîftum ella yukîyma hududellahi fe la cunaha aleyhime fîmeftedet bih* tilke hududullahi fe la ta7teduha* ve mey yeteadde hududellahi fe ulaike humuz zalimun
230. Fe in tallekaha fe la tehîllu lehu mim ba’du hatta tenkîha zevcen ğayrah* fe in tallekaha fe la cunaha aleyhima ey yeteracea in zanna ey yukîyma hududellah* ve tilke hududullahi yubeyyinuha li kavmiy ya’lemun
231. Ve iza tallaktumun nisae fe belağne ecelehunne fe emsikuhunne bi ma’rufin ev serrihuhunne bi ma’rufiv ve la tumsikuhunne dîraran li ta’tedu* ve mey yef’al zalike fe kad zaleme nefseh* ve la tettehîzu ayatillahi huzuvev vezkuru nî’metellahi aleykum ve ma enzele aleykum minel kitabi vel hîkmeti yeîzukum bih* vettekullahe va’lemu ennellahe bi kulli şey’in alîym
232. Ve iza tallaktumun nisae fe belağne ecelehunne fe la ta’duluhunne ey yenkîhne ezvacehunne iza teradav beynehum bil ma’ruf* zalike yuazu bihî men kane minkum yu’minu billahi vel yevmil ahîr* zalikum ezka lekum ve ather* vallahu ya’lemu ve entum la ta’lemun
233. Vel validatu yurdî’ne evladehunne havleyni kamileyni li men erade ey yutimmer radaah* ve alel mevludi lehu rizkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’ruf* la tukellefu nefsun illa vus’aha* la tudarra validetum bi velediha ve la mevludul lehu bi veledihî ve alel varisi mislu zalik* fe in erada fisalen an teradîm minhuma ve teşavurin fe la cunaha aleyhima * ve in eradtum en testerdîu evladekum fe la cunaha aleykum iza sellemtum ma ateytum bih ma’ruf* vettekullahe va’lemu ennellahe bi ma ta’melune basîyr
234. Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerune ezvacey yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhuriv ve aşra* fe iza belağne ecelehunne fe la cunaha aleykum fîma fealne fî enfusihînne bil ma’ruf* vallahu bi ma ta’melune habîr
235. Ve la cunaha aleykum fîma arradtum bihî min hîtbetin nisai ev eknentum fî enfusikum* alimellahu ennekum se tezkurunehunne ve lakil la tuvaîdulunne sirran illa en tekulu kavlem ma’rufa* ve la ta’zimu ukdetem nikahî hatta yebluğal kitabu eceleh* va’lemu ennellahe ya’lemu ma fi enfusikum fahzeruh* va’lemu ennellahe ğafurun halîm
236. La cunaha aleykum in talaktumun nisae ma lem temessuhunne ev tefridu lehunne ferîdah* ve mettiuhunn* alel musiî kaderuhu ve alel muktiri kaderuh* metaam bil ma’ruf* hakkan alel muhsinîn
237. Ve in tallaktumuhunne min kabli en temessuhunne ve kad feradtum lehunne ferîdaten fe nîsfu ma feradtum illa ey ya’fune ev ya ‘fuvellezî bi yedihî ukdetun nikah* ve en ta’fu akrabu littakva* ve la tensevul fadle beynekum* innellahe bi ma ta’melune basîyr
238. Hafizu ales salevati ves salatil vusta ve kumu lillahi kanitîn
239. Fe in hîftum fe ricalen ev rukbana* fe iza emintum fezkurullahe ke ma allemekum ma lem tekunu ta’lemun
240. Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerune ezvaca* vesîyyetel li ezvacihim metaan ilel havli ğayra îhrac* fe in haracne fe la cunaha aleykum fî ma fealne fî enfusihinne mim ma’ruf* vallahu aziyzun hakiym
241. Ve lil mutallekati metaum bil ma’ruf* hakkan alel muttekîyn
242. Kezalike yubeyyinullahu lekum ayatihî leallekum ta’kîlun
243. E lem tera ilellezîne haracu min diyarihim ve hum ulufun hazeral mevti fe kale lehumullahu mutu summe ahyahum* innellahe le uz fadlin alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkurun
244. Ve katilu fî sebîlillah va’lemu ennellahe semîun alîm
245. Menzellezî yukridullahe kardan hasenen fe yudaîfehu lehu ad’afen kesîrah* vallahu yakbidu ve yebsut* ve ileyhi turceun
246. E lem tera ilel melei mim benî israîle mim ba’di musa* iz kalu li nebiyyil lehumub’as lena meliken nukatil fî sebîlillah* kale hel aseytum in kutibe aleykumul kîtalu ella tukatilu* kalu ve ma lena ella nukatile fî sebîlillahi ve kad uhricna min diyarina ve ebnaina* fe lemma kutibe aleyhimul kîtalu tevellev illa kalîlem minhum* vallahu alîmum biz zalimîn
247. Ve kale lehum nebiyyuhum innellahe kad bease lekum talute melika* kalu enna yekunu lehul mulku aleyna ve nahnu ehakku bil mulki minhu ve lem yu’te seatem minel mal* kale innellahestafahu aleykum ve zadehu betaten fil îlmi vel cism* vallahu yu’tî mulkehu mey yeşa’* vallahu vasiun aliym
248. Ve kale lehum nebiyyuhum inne ayete mulkihî ey ye’tiyekumut tabutu fîhi sekînetum mir rabbikum ve bekîyyetum mimma terake alu musa ve alu harune tahmiluhul melaikeh* inne fî zalike le ayetel lekum in kuntum mu’minîn
249. Fe lemma fesale talutu bil cunudi kale innellahe mubtelîkum bi neher* fe men şeribe minhu fe leyse minnî* vemel lem ya’amhu fe innehu minnî illa menîğterafe gurfetem bi yedih* fe şeribu minhu illa kalîlem minhum* fe lemma cavezehu huve vellezîne amenu meahu kalu la takate lenel yevme bi calute ve cunudih*kalellezîne yezunnune ennehum mulakullahi kem min fietin kalîletin ğalebet fieten kesîratem bi iznillah* vallahu meas sabirîn
250. Ve lemma berazu li calute ve cunudihî kalu rabbena efrîğ aleyna sabrav ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafirîn
251. Fe hezemuhum bi iznillahi ve katele davudu calute ve atahullahul mulke vel hîkmete ve allemehu mimma yeşa’* ve lev la def’ullahin nase ba’dahum bi ba’dîl le fesedetil erdu ve lakinnellahe zu fadlin alel alemîn
252. Tilke ayatullahi netluha aleyke bil hakk* ve inneke le minel murselîn
253. Tilker rusulu faddalna ba’dahum ala ba’d* minhum men kellemellahe ve rafea ba’dahum deracat* ve ateyna îysebne meryemel beyyinati ve eyyednahu bi ruhîl kudus* ve lev şaellahu maktetelellezîne mim ba’dihim mim ba’di ma caethumul beyyinatu ve lakinîltelefu fe minhum men amene ve minhum men kefar* ve lev şaellahu maktetelu ve lakinnellahe yef’alu ma yurîd
254. Ya eyyuhellezîne amenu enfiku mimma rezaknakum min kabli ey ye’tiye yevmul la bey’un fîhi ve la hulletuv ve la şefaah* vel kafirune humuz zalimun
255. Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum* la te’huzuhu sinetuv vela nevm* lehu ma fis semavati ve ma fil ard* men zellezî yeşfeu îndehu illa bi iznih* ya’lemu ma beyne eydîhim ve ma halfehum* ve la yuhîytune bi şey’im min îlmihî illa bi ma şa’* vesia kursiyyuhus semavati vel ard* ve la yeuduhu hîfzuhuma* ve huvel alîyyul azîym
256. La ikrahe fid dîni kad tebeyyener ruşdu minel ğayy* fe mey yekfur bit tağuti ve yu’mim billahi fe kadistemseke bil urvetil vuska lenfisame leha* vallahu semîun alîm
257. Allahu veliyyullezîne amenu yuhricuhum minez zulumati ilen nur* vellezîne keferu evliyauhumut tağutu yuhricunehum minen nuri ilez zulumat* ulaike ashabun nar* hum fîha halidun
258. E lem tera ilellezî hacce ibrahîme fî rabbihî en atahullahul mulk* iz kale ibrahîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu kel ene uhyî ve umît* kale ibrahîmu fe innellahe ye’tî biş şemsi minel meşrikî fe’ti biha minel mağribi fe buhitellezî kefer* vallahu la yehdil kavmez zalimîn
259. Ev kellezî merra ala karyetiv ve hiye haviyetun ala uruşiha* kale enna yuhyî hazihillahu ba’de mevtiha* fe ematehullahu miete amin summe beaseh* kale kem lebist* kale lebistu yevmen ev ba7oda yevm* kale bel lebiste miete amin fenzur ila taamike ve şerabike lem yetesenneh* venzur ila hîmarike ve li nec’aleke ayetel lin nasi venzur ilel îzami keyfe nunşizuha summe neksuha lahma* fe lemma tebeyyene lehu kale a’lemu ennellahe ala kulli şey’in kadîr
260. Ve iz kale ibrahîmu rabbi erinî keyfe tuhyil mevta* kale e ve lem tu’min* kale bela ve lakil li yatmeinne kalbî* kale fe huz erbeatem minet tayri fe surhunne ileyke summec’al ala kulli cebelim minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’ya* va’lem ennellahe azîzun hakîm
261. Meselullezîne yunfikune emvalehum fî sebîlillahi ke meseli habbetin embetet seb’a senabihle fî kulli sumbuletim mietu habbeh* vallahu yudaîfu li mey yeşa’* vallahu vasiun alîm
262. Ellezîne yunfikune emvalehum fî sebîlillahi summe la yutbiune emvalehum fî sebîlillahi summe la yutbiune ma enfeku mennev ve la ezel lehum ecruhum înde rabbihim* ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenun
263. Kavlum ma’rufuv ve mağfiratun hayrum min sadekatiy yetbeuha eza* vallahu ğaniyyun halîm
264. Ya eyyuhellezîne amenu la tubtîlu sadekatikum bil menni vel eza kellezî yunfiku malehu riaen nasi ve la yu’minu billahi vel yevmil ahîr* fe meseluhu ke meseli safvanin aleyhi turabun fe esabehu vabilun fe terakehu salda* la yakdirune ala şey’im mimma kesebu* vallahu la yehdil kavmel kafirîn
265. Ve meselullezîne yunfikune emvalehumub tiğae merdatillahi ve tesbîtem min enfusihim ke meseli cennetim bi rabvetin esabeha vabilun fe atet ukuleha dî’feyn* fe il lem yusîbha vabilun fe tall* vallahu bima ta’melune basîyr
266. E yeveddu ehadukumen tekune lehu cennetum min nehîyliv ve a’nabin tecrî min tahtihel enharu lehu fîha min kullis semerati ve esabehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafau fe esabeha î’sarun fîhi narin fahterakat* kezalike yubeyyinullahu lekumul ayati leallekum tetefekkerun
267. Ya eyyuhellezîne amenu enfiku min tayyibati ma kesebtum ve mimma ahracna lekum minel ard* ve la teyemmemul habîse minhu tunfikune ve lestum bi ahîzîhi illa en tuğmidu fîh* va’lemu ennellahe ğaniyyun hamîd
268. Eşşeytanu yeîdukumul fakra ve ye’murukum bil fahşa’* vallahu yeîdukum mağfiratem minhu ve fadla* vallahu vasiun alîm
269. Yu’til hîkmete mey yeşa’* ve mey yu’tel hîkmete fe kad utiye hayran kesîra* ve ma yezzekkeru illa ulul elbab
270. Ve ma enfaktum min nefekatin ev nezertum min nezrin fe innellahe ya’lemuh* ve ma liz zalimîne min ensar
271. İn tubdus sadekati fe niîmma hî* ve in tuhfuha ve tu’tuhel fukarae fe huve hayrul lekum* ve yukeffiru ankum min seyyiatikum* vallahu bi ma ta’melune habîr
272. Leyse aleyke hudahum ve lakinnellahe yehdî mey yeşa’* ve ma tunfiku min hayrin fe li enfusikum* ve ma tunfikune illebtiğae vechillah* ve ma tunfiku min hayriy yuveffe ilaykum ve entum la tuzlemun
273. Lil fukaraillezîne uhsîru fî sebîlillahi la yestetîy’une darben fil erdî yahsebuhumul cahilu ağniyae minet teaffuf* ta’rifuhum bi sîmahum* la yes’elunen nase ilhafa* ve ma tunfiku min hayrin fe innellahe bihî alîm
274. Ellezîne yunfikune emvalehum bil leyli ven nehari sirrav ve alaniyeten fe lehum ecruhum înde rabbihim* ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenun
275. Ellezîne ye’kuluner riba la yekumune illa kema yekumullezî yetehabbetuhuş şeytanu minel mess* zalike bi ennehum kalu innemel bey’u mislur riba* ve ehalellahul bey’a ve harramer riba* fe min caehu mevîzatum mir rabbihî fenteha fe lehu ma selef* ve emruhu ilellah* ve men ade fe ulaike ashabun nar* hum fîha halidun
276. Yemhakullahur riba ve yurbis sadekat* vallahu la yuhîbbu kulle keffarin esîm
277. İnnellezîne amenu ve amilus salihati ve ekamus salate ve atevuz zekate lehum ecruhum înde rabbihim* ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenun
278. Ya eyyuhellezîne amenuttekullahe vezeru ma bekîye miner riba in kunum mu’minîn
279. Fe il lem tef’alu fe’zenu bi harbim minallahi ve rasulih* ve in tubtum fe lekum ruusu emvalikum* la tazlimune ve la tuzlemun
280. Ve in kane zu usretin fe nezîratun ila meyserah* ve en tesaddeku hayrul lekum in kuntum ta’lemun
281. Vetteku yevmen turceune fîhi ilellahi summe tuveffa kullu nefsim ma kesebet vehum la yuzlemun
282. Ya eyyuhellezîne amenu iza tedayentum bi deynin ila ecelim musemmen fektubuh* vel yektub beynekum katibum bil adli ve la ye’be katibun ey yektube kema allemehullahu fel yektub* velyumlilillezî aleyhil hakku vel yettekîllahe rabbehu ve la yebhas minhu şey’a* fe in kanellezî aleyhil hakku sefîhen ev daîyfen ev la yestetîy’u eyyumille huve felyumlil hakku sefîhen ev daîyfen ev la yestetîy’u eyyumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl* vesteşhidu şehîdeyni mir ricalikum* fe il lem yekuna raculeyni fe raculuv vemraetani mimmen terdavne mineş şuhedai en tedîlle îhdahuma fe tuzekkira îldahumel uhra* ve la ye’beş şuhedau iza ma duu* ve la tes’emu en tektubuhu sağîyran ev kebîran ila ecelih* zalikum aksetu îndellahi ve akvemu liş şehadeti ve edna ella tertabu illa en tekune ticaraten hadîraten tudîruneha beynekum fe leyse aleykum cunahun ella tektubuha* ve şehidu iza tebaya’tum* ve la yudarra katibuv ve la şehid* ve in tef’alu fe innehu fusukum bikum* vettekullah* ve yuallimukumullah* vallahu bi kulli şey’in alîm
283. Ve in kuntum ala seferiv ve lem tecidu katiben ferihanum makbudah* fe in emine ba’dukum ba’dan felyueddillezi’tumine emanetehu velyettekîllahe rabbeh* ve la tektumuş şehadeh* ve mey yektumha fe innehu asimun kalbuh* vallahu bi ma ta’melune alîm
284. Lillahi ma fis semavati ve ma fil ard* ve in tubdu ma fî enfusikum ev tuhfuhu yuhasibkum bihillah* fe yağfiru limey yeşau ve yuazzibu mey yeşa’* vallahu ala kulli şey’in kadîr
285. Amener rasulu bi ma unzile ileyhi mir rabbihî vel mu’minun* kullun amene billahi ve melaiketihî ve kutubihî ve rusulih* la nuferriku beyne ehadim mir rusulih* ve kalu semî’na ve eta’na ğufraneke rabbena ve ileykel masîyr
286. La yukellifullahu nefsen illa vus’aha* leha ma kesebet ve aleyha mektesebet* rabbena la tuahîzna in nesîna ev ahta’na* rabbena ve la tahmil aleyna îsran kema hameltehu alellezîne min kablina* rabbena ve la tuhammilna ma la takate lena bih* va’fu anna* vağfir lena* verhamna ente mevlane fensurna alel kavmil kafirîn
BAKARA SÛRESİ MEALİ VE ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm
1.Elif Lâm Mîm.
2.Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.
3.Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
4.Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.
5.İşte onlar Rab’lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.
6.Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
7.Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
8.İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır.
9.Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
10.Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.
11.Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler.
12.İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.
13.Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.
14.İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler.
15.Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.
16.İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır.
17.Onların durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.
18.Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
19.Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
20.Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.
22.O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.
23.Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).
24.Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
26.Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?” derler. (Allah) onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.
27.Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
28.Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.
29.O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
30.Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
31.Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
32.Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.
33.Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.
34.Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
35.Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
36.Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.
37.Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
38.“İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.
39.İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
40.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.
41.Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.
42.Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.
43.Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
44.Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?
45.Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.
46.Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’na döneceklerini çok iyi bilirler.
47.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.
48.Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.
49.Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.
50.Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk.
51.Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.
52.Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik.
53.Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.
54.Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.”
55.Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.
56.Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.
57. Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.
58. Hani, “Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” demiştik.
59.Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik.
60.Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” demiştik.
61.Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.
62.Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir).
63.Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve “Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)” demiştik.
64. Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhâlde ziyana uğrayanlardan olurdunuz.
65.Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik.
66.Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.
67.Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti.
68.“Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın.”
69.Onlar, “Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır” dedi.
70.“Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet buluruz” dediler.
71.Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.
72.Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı.
73.“Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.
74.Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.
75.Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.
76.Onlar iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?”
77.Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.
78.Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar.
79.Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!
80. Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”
81.Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
82. İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
83.Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.
84.Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.
85.Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
86.Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.
87.Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?
88.“Kalplerimiz muhafazalıdır” dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.
89.Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun.
90.Karşılığında nefislerini sattıkları şeyi kıskançlıkları sebebiyle Allah’ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi inkâr etmeleri ne kötüdür! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır.
91.Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”
92.Andolsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz.
93.Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!
94.De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!”
95.Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.
96.Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. Allah, onların bütün işlediklerini görür.
97.De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”
98.Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.
99.Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.
100.Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden birtakımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
101.Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar.
102.”Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!
103.Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!
104. Ey iman edenler! “Râ’inâ (bizi gözet)” demeyin, “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.
105.Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.
106.Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?
107.Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
108.Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.
109.Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir.
110.Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.
111.Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.”
112.Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
113.Yahudiler, “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. (Kitab’ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir.
114.Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.
115.Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
116. “Allah, çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun eğmiştir.
117.O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.
118.Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık.
119.Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.
120.Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
121.Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
122.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.
123.Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.
124.Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.
125.Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”
126.Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!” demişti.
127.Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.
128.“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”
129.“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
130.Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
131.Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.
132.İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi.
133.Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
134.Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
135.(Yahudiler) “Yahudi olun” ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
136.Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
137.Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
138.“Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).
139.Onlara de ki: “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.”
140.Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
141.Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
142.Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
143.Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
144.(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.
145.Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.
146.Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.
147.Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!
148.Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
149.(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescid-i Haram’a doğru dön. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz değildir.
150.(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız.
151.Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
152.Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.
153.Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
154.Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.
155.Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.
156.Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.
157.İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.
158.Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.
159.İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder.
160.Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.
161.Fakat âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üstünedir.
162.Onlar ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.
163.Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
164.Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.
165.İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!
166.Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.
167.Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
168.Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.
169. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
170.Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?
171.İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar.
172.Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.
173.Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
174.Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
175.İşte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar(!)
176.Bu (azab) da, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması (ve onların bunu inkâr etmesi) sebebiyledir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler.
177.İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
178.Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.
179.Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.
180.Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.
181.Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
182.Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
183.Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.
184.Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185.(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.
186.Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.
187.Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.
188.Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.
189.Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
190.Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.
191.Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
192.Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
193.Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
194. Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
195.(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.
196.Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.
197.Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.
198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.
199.Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
200.Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.
201.Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.
202.İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.
203.Sayılı günlerde Allah’ı anın (telbiye ve tekbir getirin). Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.
204.İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.
205.O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
206.Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!
207.İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.
208.Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
209.Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
210.Onlar (böyle davranmakla), bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah’a döndürülür.
211.İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır.
212.İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
213.İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
214.Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.
215.Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”
216.Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
217.Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.
218.İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
219.Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.
220. Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
221.İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.
222.Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”
223.Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele.
224.İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
225.Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat sizi kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
226.Eşlerine yaklaşmamağa yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
227.Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
228.Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
229.(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.
230.Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.
231.Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
232.Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
233.-Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.
234.İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
235.(Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikâh yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
236.Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur.
237.Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
238.Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.
239.Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın).
240. İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
241.Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.
242.Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.
243.Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.
244.Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.
245.Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
246.Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.
247.Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir” dediler. Peygamberleri şöyle dedi: “Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.” Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
248.Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.”
249.Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”
250.(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”
251.Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.
252.İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin.
253.İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah dilediğini yapar.
254.Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
255.Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.
256.Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
257.Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.
258.Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
259.Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
260.Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
261.Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
262.Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.
263.Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
264.Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
265.Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
266.Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor.
267.Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.
268.Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
269.Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.
270.Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
271.Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
272.Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.
273.(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
274.Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
275.Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.
276.Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.
277.Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
278.Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.
279.Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.
280.Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.
281.Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.
282.Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
283.Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah’tan sakınsın. Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.
284.Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
285.Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
286.Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”