Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir. Hûd sûresi on beşinci ve on altıncı âyet-i kerîmelerinde meâlen buyruldu ki:
Kim dünyâ hayâtını ve onun zînet (ve ihtişâmını) isterse, onların yaptıklarının (çalıştıklarının) karşılığını burada tamâmen öderiz. Onlar bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar. Onlar öyle kimselerdir ki, âhirette kendilerine ateşten başkası yoktur. (Dünyâda) işledikleri şeyler (hattâ iyilikler) orada boşa gitmiştir. Zâten yapageldikleri hep boştur.
Bir çoğumuz Kuran-ı Kerimi arapça okumayı öğrenemediğimiz için bilmiyoruz. Tabi bu öğrenmiyeceğimiz anlamına gelmez. O nedenle bir çoğumuz arapça bilmediği için’de arapça ayetleri latince harflerle okumaya çalışıyoruz. Arapça bir sözcük olan “kuran”, okumak, ezbere okumak, bir araya getirmek anlamına gelir. Kur’ân kelimesi olarakta Arapça’da yazıyla tespit edilmiş vahiylerin bütünü anlamına gelir. Şimdi sizler için hazırladığımız Kur’anı Kerim surelerden olan Hud süresi arapça yazılışı ile latince harflerle Türkçe okunuşunu derledik. Ayrıca Diyanet İşleri tarafından düzenlenen mealine’de yer verdik. Bu sebeple hem Arapça yazısı hem de latince okunuşunu öğrenerek okuyabilirsiniz.
Kısaca Konusu : Hûd sûresi hem üslûp hem de içerik bakımından bir önceki Yûnus sûresiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu sûrede de ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, O’nun iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun gelmiş geçmiş toplumlardaki görünümü ele alınmakta, bazı peygamberlerin kıssalarına Yûnus sûresinde özet olarak, burada ise daha geniş bir şekilde yer verilmektedir. Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılmakta; Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra dirilme, hesap ve âhiret hayatıyla ilgili konulara yer verilmektedir.
Fazileti : Hz. Peygamber, “Cuma günü Hûd sûresini okuyunuz” (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17) buyurarak sûrenin faziletine, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” meâlindeki hadisiyle de ağır sorumlulukları hatırlatan bir içeriğe işaret etmektedir. Hûd sûresinin kardeşleri aynı hadisin devamında “Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr” sûreleri olarak belirtilmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 57/3297; ayrıca bk. Şevkânî, II, 544; Kurtubî, XI, 1). Bu sûrelerde çok etkileyici bir üslûpla daha önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler verilmiş ve kıyamet sahnelerinin tasvir edilmiş olmasının Resûlullah’ı kendi sorumluluğu ve özellikle ümmetinin geleceği açısından derinden düşündürmüş olduğu anlaşılmaktadır.
HUD SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam ra kitabun uhkimet ayatuhu summe fussîlet mil ledun hakîmin habîr
2. Ella ta’budu illellah innenî lekum minhu nezîruv ve beşîr
3. Ve enistağfiru rabbekum summe tubu ileyhi yumettî’kum metaan hasenen ila ecelim musemmev ve yu’ti kulle zî fadlin fadleh ve in tevellev fe innî ehafu aleykum azabe yevmin kebîr
4. İlellahi merciukum ve huve ala kulli şey’in kadîr
5. E la ninehum yesunu sudurahum li yestahfu minh e la hîyne yestağşune siyabehum ya’lemu ma yusirrune ve ma yu’linun innehu alîmum bi zatis sudur
6. Ve ma min dabbetin fil erdî illa alellahi rizkuha ve ya’lemu mustekarraha ve mustevdeaha kullun fî kitabim mubîn
7. Ve huvellezî halekas semavati vel erda fî sitteti eyyamiv ve kane arşuhu alel mai li yebluvekum eyyukum ahsenu amela ve le in kulte innekum meb’usune mim ba’dil mevti le yekulennellezîne keferu in haza illa sîhrum mubîn
8. Ve le in ehharna anhumul azabe ila ummetim ma’dudetil le yekulunne ma yahbisuh e la yevme ye’tîhim leyse masrufen anhum ve haka bihim ma kanu bihî yestehziun
9. Ve lein ezaknel insane minna rahmeten summe neza’naha minh innehu leyeusun kefur
10. Ve lein ezaknahu na’mae ba’de darrae messethu le yekulenne zehebes seyyiatu annî innehu le ferihun fe hur
11. İllellezîne saberu ve amilus salihat ulaike lehum mağfiratuv ve ecrun kebîr
12. Fe lealleke tarikum ba’da ma yuha ileyke ve daikum bihî sadruke ey yekulu lev la unzile aleyhi kenzun ev cae meahu melek innema ente nezîr vallahu ala kulli şey’iv vekîl
13. Em yekulunefterah kul fe’tu bi aşri suverim mislihî mufterayativ ved’u menisteta’tum min dunillahi in kuntum sadikîyn
14. Fe illem yestecîbu lekum fa’lemu ennema unzile bi îlmillahi ve el la ilahe illa hu fe hel entum muslimun
15. Men kane yurîdul hayated dunya ve zîneteha nuveffi ileyhim a’malehum fîha ve hum fîha la yubhasun
16. ulaikellezîne leyse lehum fil ahîrati illen nar ve habita ma saneu fîha ve batîlum ma kanu ya’m’lun
17. E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihî ve yetluhu şahidum minhu ve min kablihî kitabu musa imamev ve rahmeh ulaike yu’minune bih ve mey yekfur bihî minel ahzabi fen naru mev’îduh fe la teku fî miryetim minhu innehul hakku mir rabbike ve lakinne ekseran nasi la yu’minun
18. Ve men azlemu mimmeniftera alellahi keziba ulaike yu’radune ala rabbihim ve yekulul eşhadu haulaillezîne kezebu ala rabbihim e la la’netullahi alez zalimîn
19. Ellezîne yesuddune an sebîlillahi ve yebğuneha îveca ve hum bil ahîrati hum kafirun
20. ulaike lem yekunu mu’cizîne fil erdî ve ma kane lehum min dunillahi min evliya’ yudaafu lehumul azabv ma kanu yestetîy’unes sem’a ve ma kanu yubsîrun
21. ulaikellezîne hasiru enfusehum ve dalle anhum ma kanu yefterun
22. La cerame ennehum fil ahîrati humul ahserun
23. İnnellezîne amenu ve amilus salihati ve ahbetu ila rabbihim ulaike ashabul cenneh hum fîha halidun
24. Meselul ferîkayni kel a’ma vel esammi vel baîyri ves semiy’ hel yesteviyani mesela e fe la tezekkerun
25. Ve le kad erselna nuhan ila kamihî innî lekum nezîrum mubîn
26. El la ta’budu illellah innî ehafu aleykum azabe yevmin elîm
27. Fe kalel meleullezîne keferu min kavmihî ma nerake illa beşeram mislena ve ma neraket tebeake ilellezîne hum eraziluna bediyer ra’y ve ma nera lekum aleyna min fadlim bel nezunukum kazibîn
28. Kale ya kavmi eraeytum in kuntu ala beyyinetim mir rabbî ve atanî rahmetem min îndihî fe ummiyet aleykum e nulzimukumuha ve entum leha karihun
29. Ve ya kavmi la es’elukum aleyhi mala in ecriye illa alellahi ve ma ene bi taridillezîne amenu innehum mulaku rabbihim ve laninnî erakum kavmen techelun
30. Ve ya kavmi mey yensurunî minellahi in taredtuhum e fela tezekkerun
31. Ve la ekulu lekum îndî hazinullahi ve la a’lemul ğaybe ve la ekulu innî melekuv ve la ekulu lillezîne tezderî a’yunukum ley yu’tiyehumullahu hayra allahu a’lemu bima fî enfusihim innî izel le minez zalimîn
32. Kalu ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe’tina bima teîduna in kunte mines sadikîyn
33. Kale innema ye’tîkum bihillahu in şae ve ma entum bi mu’cizîn
34. Ve la yenfeukum nushîy in eradtu en ensaha lekum in kanellahu yurîdu ey yuğviyekum huve rabbukum ve ileyhi turceun
35. Em yekulunefterah kul inifteraytuhu fe aleyye icramî ve ene birîum mimma tucrimun
36. Ve uhîye ila nuhîn ennehu ley yu’mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bima kanu yef’alun
37. Vasneîl fulke bi a’yunina ve vahyina ve la tuhatîbnî fillezîne zalemu innehum muğrakun
38. Ve yasneul fulke ve kullema merra aleyhi meleum min kavmihî sehîru minh kale in tesharu minna fe inna nesharu minkum kema tesharun
39. Fe sevfe ta’lemune mey ye’tîhi azabuy yuhzîhi ve yehîllu aleyhi azabum mukîym
40. Hatta iza cae emruna ve farat tennuru kulnahmil fîha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu ve men amen ve ma amene meahu illa kalîl
41. Ve kalerkebu fîha bismillahi mecraha ve mursaha inne rabbî le ğafurur rahîym
42. Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fî ma’ziliy ya buneyyerkem meana ve la tekum meal kafirîn
43. Kale seavî ila cebeliy ya’sîmunî minel ma’ kale la asîmel yevme min emrillahi illa mer rahîm ve hale beynehumel mevcu fe kane minel muğrakîyn
44. Ve kîyle ya erdubleîy maeki ve ya semau akliîy ve ğîdal mau ve kudîyel emru vestevet alel cudiyyi ve kîyle bu’del lil kavmiz zalimîn
45. Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebnî min ehlî ve inne va’dekel hakku ve ente ahkemul hakimîn
46. Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelun ğayru salihîn fe la tes’elni ma leyse leke bihî îlm innî eîzuke en ketune minel cahilîn
47. Kale rabbi innî euzu bike en es’eleke ma leyse lî bihî îlm ve illa tağfirlî ve terhamnî ekum minel hasirîn
48. Kîyle ya nuhuhbît bi selamim minna ve berakatin aleyke ve ala umemim mimmem meak ve umemun senumettiuhum summe yemessuhum minna azabun elîm
49. Tilke min embail ğaybi nuhîyha ileyk ma kunte ta’lemuhu ente ve la kavmuke min kabli haza fasbirv innel akîbete lil muttekîyn
50. Ve ila adin ehahum huda kale ya kavmî’budullahe ma lekum min ilahin ğayruh in entum illa mufterun
51. Ya kavmi la es’elukum aleyhi ecra in ecriye illa alellezî fetaranî e fe la ta’kîlun
52. Ve ya kavmistağfiru rabbekum summe tubu ileyhi yursilis semae aleykum midrarav ve yezidkum kuvveten ila kuvvetikum ve la tetevellev mucrimîn
53. Kalu ya hudu ma ci’tena bi beyyinetiv ve ma nahnu bi tarikî alihetina an kavlike ve ma nahnu leke bi mu’minîn
54. İn nekulu illa’terake ba’du alilhetina bi su’ kale innî uşhidullahe veşhedu ennî berîum mimma tuşrikun
55. Min dunihî fekîdunî cemîan summe la tunzîrun
56. İnnî tevekkeltu alellahi rabbî ve rabbikum ma min dabbetin illa huve ahîzum binasîyetiha inne rabbî ala sîratîm mustekîym
57. Fe in tevellev fe kad eblağtukum ma ursiltu bihî ileykum ve yestahlifu rabbî kavmen ğayrakum ve la tedurrunehu şey’a inne rabbî ala kulli şey’in hafîyz
58. Ve lemma cae emruna necceyna hudev vellezîne amenu meahu bi rahmetim minna ve ncceynahum min azabin ğalîyz
59. Ve tilke adun cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusulehu vettebeu emra kulli cebbarin anîd
60. Ve utbiu fî hazihid dunya la’netev ve yevmel kîyameh e la inne aden keferu rabbehum e la bu’del li adin kavmi hud
61. Ve ila semude ehahum saliha kale ya kavmî’budullahe malekum min ilahin ğayruh huve enşeekum minel erdî vesta’merakum fîha festağfiruhu summe tubu ileyh inne rabbî karîbum mucîb
62. Kalu ya salihu kad kunte fîna mercuvven kable haza etenhana en na’bude ma ya’budu abauna ve innena le fî şekkim mimma ted’una ileyhi murîb
63. Kale ya kavmi eraeytum in kuntu ala beyyinetim mir rabbî ve atanî minhu rahmetem fe mey yensurunî minellahi in asaytuhu fe ma tesîdunenî ğayra tahsîr
64. Ve ya kavmi hazihî nakatullahi lekum ayeten fezeruha te’kul fî erdîllahi ve la temessuha bi suin fe ye’huzekum azabun karîb
65. Fe akaruha fe kale metetteu fî darikum selasete eyyam zalike va’dun ğayru mekzub
66. Felemma cae emruna necceyna salihav vellezîne amenu meahu bi rahmetim minna ve min hîzyi yevmiiz inne rabbeke huvel kaviyyul azîz
67. Ve ehazellezîne zalemus sayhatu fe asbehu fî diyarihim casimîn
68. Kel el lem yağnev fîha e la inne semude keferu rabbehum e la bu’del li semud
69. Ve le kad cet rusuluna ibrahîme bil buşra kalu selama kale selamun fe ma lebise en cae bi îclin hanîz
70. Felemma raa eydiyehum la tesîlu ileyhi nekirahum ve evcese minhum hîyfeh kalu la tehaf inna ursilna ila kavmi lut
71. Vemraetuhu kaimetun fe dahîket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya’kub
72. Kalet ya veyleta e elidu ve ene acuzuv ve haza ba’li şeyha inne haza le şey’un acîb
73. Kalu e ta’cebîne min emrillahi rahmetullahi ve berakatuhu aleykum ehlel beyv innehu hamîdum mecîd
74. Femma zehebe an ibrahîmer rav’u ve caethul buşra yucadiluna fî kavmi lut
75. İnne ibrahîme le halîmun evvahum munîb
76. Ya ibrahîmu a’rîd an haza innehu kad cae emru rabbik ve innehum atîhum azabun ğayru merdud
77. Ve lemma caet rusuluna lutan sîe bihim ve daka bihim zer’av ve kale haza yevmun asîyb
78. Ve caehu kavmuhu yuhraune ileyhi ve min kablu kanu ya’melunes seyyiat kale ya kavmi haulai benatî hunne atheru lekum fettekullahe ve la tuhzuni fî dayfî e leyse minkum raculur raşîd
79. Kalu le kad alimte ma lena fî benatike min hakk ve inneke le ta’lemu ma nurîd
80. Kale lev enne lî bikum kuvveten ev avî ila ruknin şedîd
81. Kalu ya lutu inna rusulu rabbike ley yesîlu ileyke fe esri bi ehlike bi kîd’îm minel leyli ve la yeltefit minkum ehadun illemraetek innehu musîybuha ma esabehum inne mev’îdehumus subh e leyses bi karîb
82. Felemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hîcaratem min siccîlim mendud
83. Musevvemeten înde rabbik ve ma hiye minez zalimîne bi beîyd
84. Ve ila medyene ehahum şuayba kale ya kavmî’budullahe malekum min ilahin ğayruhv ve la tenkusul mikyale vel mîzane innî erakum bi hayriv ve innî ehafu aleykum azabe yevmim muhîyt
85. Ve ya kavmi evful mikyale vel mîzane bil kîstî ve la tebhasun nase eşyaehum ve la ta’sev fil erdî mufsidîn
86. Bekîyyetullahi hayrul lekum in kuntum mu’minîn ve ma ene aleykum bi hafîyz
87. Kalu ya şuaybu e salatuke te’muruke en netruke ma ya’budu abauna ev en nef’ale fî emvalina ma neşa’ inneke le entel halîmur raşîd
88. Kale ya kavmi eraeytum in kuntu ala beyyinetim mir rabbî ve razekanî minhu rizkan hasena ve ma urîdu en uhalifekum ila ma enhakum anh in urîdu illel îslaha mesteta’t ve ma tevfîkîy illa billah aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb
89. Ve ya kavmi la yecrimennekum şikakîy ey yusîybekum mislu ma esabe kavme nuhîn ev kavme hudin ev kavme salîh ve ma kavmu lutîm minkum bi beîyd
90. Vestağfiru rabbekum summe tubu ileyh inne rabbî rahîymuv vedud
91. Kalu ya şuaybu ma nefkahu kesîram mimma tekulu ve inna le nerake fîna daîyfa ve lev la rahtuke le racemnake ve ma ente aleyna bi aziz
92. Kale ya kami erahtîy eazzu aleykum minellha vettehaztumuhu veaekum zîhriyya inne rabbî bi ma ta’melune muhîyt
93. Ve ya kavmî’melu ala mekanetikum innî amil sevfe ta’lemune mey ye’tîhi azabuy yuhzîhi ve men huve kazib vertekîbu innî meakum rakîyb
94. Ve lemma cae emruna necceyna şuaybev vellezîne amenu meahu bi rahmetim minna ve ehazetillezîne zalemus sayhatu fe asbehu fî diyarihim casimîn
95. Keel lem yağnev fîha ela bu’del li medyene kema beîdet semud
96. Ve le kad erselna musa bi ayatina ve sultanim mubîn
97. İla fir’avne ve meleihî fettebeu emra fir’avn ve ma emru fir’avne bi raşîd
98. Yakdumu kavmehu yevmel kîyameti fe evradehumun nar ve bi’sel virdul mevrud
99. Ve utbiu fî hazihî la’netev ve yevmel kîyameh bi’ser rifdul merfud
100. Zalike min embail kur nekussuhu aleyke minha kaimuv ve hasîyd
101. Ve ma zalemnahum ve lakin zalemu enfusehum fe ma ağnet anhum alihetuhumulteî yed’une min dunillahi min şey’il lemma cae meru rabbik ve ma zaduhum ğayra tetbîb
102. Ve kezalike ahzu rabbike iza ehazel kura ve hiye zalimeh inne ahzehu elimun şedîd
103. İnne fî zâlike le âyeten li men hâfe azâbel âhıreh(âhıreti), zâlike yevmun mecmûun lehun nâsu ve zâlike yevmun meşhûd(meşhûdun).
104. Ve ma nuehhîruhu illa li ecelim ma’dud
105. Yevme ye’ti la tekellemu nefsun illa bi iznih fe minhum şekîyyuv ve seîyd
106. Fe emmellezîne şeku fe fin nari lehum fîha zefîruv ve şehiyk
107. Halidîne fîha madametis semavatu vel erdu illa ma şae rabbuk inne rabbeke fe’alul lima yurîd
108. Ve emmellezîne suîdu fe fil cenneti halidîne fîha madametis semavatu vel erdu illa ma şae rabbuk ataen ğayra meczuz
109. Fe la teku fî miryetim mimma ya’budu haula’ ma ya’budune illa kema ya’budu abauhum min kabl ve inna le muveffuhum nesîybehum ğayra menkus
110. Ve le kad ateyna musel kitabe fahtulife fîh ve lev la kelimetun sebekat mir rabbike le kudiye beynehum ve innehum le fî şekkim minhu murîb
111. Ve inne kulul lemma leyuveffiyennehum rabbuke a’malehum innehu bima ya’melune habîr
112. Festekîm kema umirte ve men tabe meake ve la tatğav innehu bi ma ta’melune besîyr
113. Ve la terkenu ilellezîne zalemu fe temessekumun naru ve malekum min dunillahi min evliyae summe la tunsarun
114. Ve ekîmîs salate tarafeyin nehari ve zulefem minel leylv innel hasenati yuzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirîn
115. Vasbir fe innellahe la yudîy’u ecral muhsinîn
116. Fe lev la kane minel kuruni min kablikum ulu bekîyyetiy yenhevne anil fesadi fil erdî illa kalîlem mimmen enceyna minhum vettebeallezîne zalemu ma utrifu fîhi ve kanu mucrimîn
117. Ve ma kane rubbuke li yuhlikel kura bi zulmiv ve ehluha muslihun
118. Ve lev şae rabbuke le cealen nase ummetev vahîdetev ve la yezalune muhtelifîn
119. İlla mer rahîme rabbuk ve li zalike halekahum ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ve nasi ecmeîyn
120. Ve kullen nekussu aleyke mir embair rusuli ma nusebbitu bihî fuadek e caeke fî hazihil hakku ve emv’îzatu ve zikra lil mu’minîn
121. Ve kul lillezîne la yu’minuna’melu ala mekanetikum inna amilun
122. Ventezîru inna muntezîrun
123. Ve lillahi ğaybus semavati vel erdî ve ileyhi yurceul emru kulluhu fa’budhu ve tevekkel aleyh ve ma rabbuke bi ğafilin amma ta’melun
HUD SÛRESİ MEALİ VE ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm
1,2.Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
3.Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.
4. Dönüşünüz ancak Allah’adır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
5.İyi bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.
6.Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.
7.O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.
8.Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.
9.Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir.
10.Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. Çünkü o, şımarık ve böbürlenen biridir.
11. Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
12. (Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
13.Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.”
14.Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?
15.Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.
16.İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.
17.Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
18.Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
19.Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir.
20.Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı.
21.İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir.
22.Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
23.İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
24.Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?
25.Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
26.“Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.”
27.Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler.
28.Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?”
29.“Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.”
30. “Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?”
31.Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.
32. Dediler ki: “Ey Nûh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.”
33.Nûh dedi ki: “Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz (Allah’ı) âciz bırakamazsınız.”
34. Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.
35.(Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.”
36.Nûh’a vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme.”
37.“Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”
38.(Nûh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.”
39.Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız.
40.Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti.
41.(Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi.
42.Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi.
43.O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.
44. “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi.
45.Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”
46.Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.
47.Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi.
48.Ona denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.”
49.İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.
50.Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.”
51.“Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
52.“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.”
53.Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.”
54,55. Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”
56. “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”
57.“Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”
58.Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık.
59.İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular!
60.Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
61.Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.
62.Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.”
63.Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse, O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki, zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.”
64.“Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.”
65. Derken onu kestiler. Salih, dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra helâk olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.”
66.(Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
67.Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
68.Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
69.Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
70.Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.”
71.İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u.
72.Karısı, “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi.
73.Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.” dediler.
74.İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.
75. Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi.
76.Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler.
77.Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir gün” dedi.
78.Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
79.Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun” dediler.
80.(Lût da:) “Keşke size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe dayanabilseydim” dedi.
81.Konukları şöyle dedi: “Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların (kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!”
82,83. (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
84.Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
85.“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
86.“Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.”
87. Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.”
88.Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!. Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.”
89.“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin, veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”
90. “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
91.Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.”
92.Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, O’na sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.”
93.“Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.”
94.(Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
95.Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı.
96,97. Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi.
98.Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası!
99. Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Ne kötü destektir onlara verilen destek!
100.(Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de.
101.Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilâhları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. İlâhları onların sadece ziyanlarını artırdı.
102.Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir.
103.Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür.
104.Biz onu ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz.
105.O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.
106.Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır.
107.Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır.
108.Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.
109.(Ey Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye düşme. Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.
110. Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Onlar da (müşrikler de) o Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
111.Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
112.Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
113.Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.
114.(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.
115.Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez.
116.Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.
117.Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.
118,119.Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.
120.(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
121.İman etmeyenlere de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.”
122. “Bekleyin, biz de bekleyeceğiz.”
123.Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Kardeş Hud suresinde 103.ayeti eksik yazmışsınız, vebale giriyorsunuz. Lütfen düzeltin
Allah Razı Olsun Gereğini Derhal Yaptık Sayenizde. Bizi Uyardığınız için Teşekkür Ederiz Çok Saygılar Sunuyoruz. Secdem.net