Konularına göre alfabetik Kur’an sistematik fihristi kelime sözleri. Kuranda Firavunla ilgili sure ve ayetlerin okunuşları hangileridir? Kurani Kerimde firavun hakkında neler söylüyor? Firavun kuranda nasıl geçiyor? Firavun ile ilgili Kur’anı Kerim de sure ve ayetlerin anlamları meali nedir? Firavunu anlatan ayetler nelerdir?
Bakara Suresi, 49. ayet okunuşu : Ve iz necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).
Bakara Suresi, 49. ayet: Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
Bakara Suresi, 50. ayet okunuşu : Ve iz faraknâ bikumul bahre fe enceynâkum ve agraknâ âle fir’avne ve entum tenzurûn(tenzurûne).
Bakara Suresi, 50. ayet: Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun’un adamlarını -gözlerinizin önünde -boğduğumuzu hatırlayın.
Al-i İmran Suresi, 11. ayet okunuşu : Ke de’bi âli fir’avne, vellezîne min kablihim kezzebû bi âyâtinâ, fe ehazehumullâhu bi zunûbihim vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Al-i İmran Suresi, 11. ayet: Tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Ayetlerimizi yalanladılar, böylece Allah günahları nedeniyle onları yakalayıverdi. Allah, (cezayla) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
Araf Suresi, 103. ayet okunuşu : Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ bi âyâtinâ ilâ fir’avne ve melâihi fe zalemû bihâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul mufsidîn(mufsidîne).
Araf Suresi, 103. ayet: Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
Araf Suresi, 104. ayet okunuşu : Ve kâle mûsâ yâ fir’avnu innî resûlun min rabbil âlemîn(âlemîne).
Araf Suresi, 104. ayet: Musa dedi ki: “Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim.”
Araf Suresi, 106. ayet okunuşu : Kâle in kunte ci’te bi âyetin fe’ti bihâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Araf Suresi, 106. ayet: (Firavun) Dedi ki: “Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım).”
Araf Suresi, 109. ayet okunuşu : Kâlel meleu min kavmi fir’avne inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun).
Araf Suresi, 109. ayet: Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: “Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür”;
Araf Suresi, 110. ayet okunuşu : Yurîdu en yuhricekum min ardıkum, fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
Araf Suresi, 110. ayet: “Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?”
Araf Suresi, 111. ayet okunuşu : Kâlû ercih ve ehâhu ve ersil fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).
Araf Suresi, 111. ayet: Dediler ki: “Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla”;
Araf Suresi, 112. ayet okunuşu: Ye’tûke bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
Araf Suresi, 112. ayet: “Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.”
Araf Suresi, 113. ayet okunuşu : Ve câes seharatu fir’avne kâlû inne lenâ le ecren in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).
Araf Suresi, 113. ayet: Sihirbazlar Firavun’a gelip dediler ki: “Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?”
Araf Suresi, 114. ayet okunuşu : Kâle ne’am ve innekum le minel mukarrebîn(mukarrebîne).
Araf Suresi, 114. ayet: “Evet” dedi. “(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.”
Araf Suresi, 115. ayet okunuşu : Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne nahnul mulkîn(mulkîne).
Araf Suresi, 115. ayet: Dediler ki: “Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?”
Araf Suresi, 116. ayet okunuşu : Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin).
Araf Suresi, 116. ayet: (Musa:) “Siz atın” dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
Araf Suresi, 117. ayet okunuşu : Ve evhaynâ ilâ mûsâ en elkı asâke, fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne).
Araf Suresi, 117. ayet: Biz de Musa’ya: “Asanı fırlatıver” diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
Araf Suresi, 118. ayet okunuşu : Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Araf Suresi, 118. ayet: Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
Araf Suresi, 119. ayet okunuşu : Fe gulibû hunâlike venkalebû sâgırîn(sâgırîne).
Araf Suresi, 119. ayet: Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
Araf Suresi, 120. ayet okunuşu : Ve ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).
Araf Suresi, 120. ayet: Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
Araf Suresi, 121. ayet okunuşu : Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn(âlemîne).
Araf Suresi, 121. ayet: “Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler.
Araf Suresi, 122. ayet okunuşu : Rabbi mûsâ ve hârûn(hârûne).
Araf Suresi, 122. ayet: “Musa’nın ve Harun’un Rabbine ”
Araf Suresi, 123. ayet okunuşu : Kâle fir’avnu âmentum bihî kable en âzene lekum, inne hâzâ le mekrun mekertumûhu fîl medîneti li tuhricû minhâ ehlehâ, fe sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).
Araf Suresi, 123. ayet: Firavun: “Ben size izin vermeden önce O’na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz.”
Araf Suresi, 124. ayet okunuşu : Le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin summe le usallibennekum ecmaîn(ecmaîne).
Araf Suresi, 124. ayet: “Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim.”
Araf Suresi, 125. ayet okunuşu : Kâlû innâ ilâ rabbinâ munkalibûn(munkalibûne).
Araf Suresi, 125. ayet: (Onlar da:) “Biz de şüphesiz Rabbimiz’e döneceğiz” dediler.
Araf Suresi, 126. ayet okunuşu : Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti rabbinâ lemmâ câetnâ, rabbenâ efrıg aleynâ sabren ve teveffenâ muslimîn(muslimîne).
Araf Suresi, 126. ayet: “Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz’in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.”
Araf Suresi, 127. ayet okunuşu : Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn(kâhirûne).
Araf Suresi, 127. ayet: Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: “Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır’da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?” (Firavun) Dedi ki: “Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz.”
Araf Suresi, 128. ayet okunuşu : Kâle mûsâ li kavmihisteînû billâhi vasbirû, innel arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), vel âkıbetu lil muttekîn(muttekîne).
Araf Suresi, 128. ayet: Musa kavmine: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah’ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir” dedi.
Araf Suresi, 129. ayet okunuşu : Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ ve min ba’di mâ ci’tenâ, kâle asâ rabbukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn(ta’melûne).
Araf Suresi, 129. ayet: Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık.” (Musa:) “Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek” dedi.
Araf Suresi, 130. ayet okunuşu : Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bis sinîne ve naksın mines semerâti leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Araf Suresi, 130. ayet: Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
Araf Suresi, 131. ayet okunuşu : Fe izâ câethumul hasenetu kâlû lenâ hâzih(hâzihî), ve in tusibhum seyyietun yettayyerû bi mûsâ ve men meah(meahu), e lâ innemâ tâiruhum indallahi ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Araf Suresi, 131. ayet: Onlara bir iyilik geldiği zaman “Bu bizim için” dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
Araf Suresi, 132. ayet okunuşu : Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn(mu’minîne).
Araf Suresi, 132. ayet: Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz” dediler.
Araf Suresi, 133. ayet okunuşu : Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).
Araf Suresi, 133. ayet: Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
Araf Suresi, 134. ayet okunuşu : Ve lemmâ vakaa aleyhimur riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ rabbeke bi mâ ahide indek(indeke), le in keşefte anner ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl(isrâîle).
Araf Suresi, 134. ayet: Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: “Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle göndereceğiz.
Araf Suresi, 135. ayet okunuşu : Fe lemmâ keşefnâ anhumur ricze ilâ ecelin hum bâligûhu izâ hum yenkusûn(yenkusûne).
Araf Suresi, 135. ayet: Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.
Araf Suresi, 136. ayet okunuşu : Fentekamnâ minhum fe agraknâhum fîl yemmi biennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Araf Suresi, 136. ayet: Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
Araf Suresi, 137. ayet okunuşu : Ve evresnel kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet kelimetu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn(ya’rişûne).
Araf Suresi, 137. ayet: Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz’afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.
Enfal Suresi, 52. ayet okunuşu : Ke de’bi âli fir’avne vellezîne min kablihim, keferû bi âyâtillâhi fe ehazehumullâhu bi zunûbihim, innallâhe kaviyyun şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Enfal Suresi, 52. ayet: Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah’ın ayetlerini inkar ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir.
Enfal Suresi, 53. ayet okunuşu : Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni’meten en’amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm(alîmun).
Enfal Suresi, 53. ayet: Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
Enfal Suresi, 54. ayet okunuşu : Ke de’bi âli fir’avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi zunûbihim ve agraknâ âle fîr’avn(fîr’avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).
Enfal Suresi, 54. ayet: Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.
Yunus Suresi, 75. ayet okunuşu : Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).
Yunus Suresi, 75. ayet: Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun önde gelen çevresine Musa’yı ve Harun’u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
Yunus Suresi, 76. ayet okunuşu : Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sıhrun mubîn(mubînun).
Yunus Suresi, 76. ayet: Onlara Katımız’dan hak geldiği zaman, dediler ki: “Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür.”
Yunus Suresi, 77. ayet okunuşu : Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhırûn(sâhırûne).
Yunus Suresi, 77. ayet: Musa: “Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler” dedi.
Yunus Suresi, 78. ayet okunuşu : Kâlû e ci’tenâ li telfitenâ ammâ vecednâ aleyhi âbâenâ ve tekûne lekumel kibriyâu fîl ard(ardı), ve mâ nahnu lekumâ bi mu’minîn(mu’minîne).
Yunus Suresi, 78. ayet: Onlar: “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz” dediler.
Yunus Suresi, 79. ayet okunuşu : Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
Yunus Suresi, 79. ayet: Firavun: “Bana bütün bilgin büyücüleri getirin” dedi.
Yunus Suresi, 80. ayet okunuşu : Fe lemmâ câes seharetu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne).
Yunus Suresi, 80. ayet: Büyücüler geldiğinde Musa: “Atacağınız şeyleri atın” dedi.
Yunus Suresi, 81. ayet okunuşu : Fe lemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci’tum bihis sihr(sihru), innallâhe se yubtiluh(yubtiluhu), innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn(mufsidîne).
Yunus Suresi, 81. ayet: Onlar atınca, Musa dedi ki: “Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.”
Yunus Suresi, 82. ayet okunuşu : Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).
Yunus Suresi, 82. ayet: Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.
Yunus Suresi, 83. ayet okunuşu : Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne leâlin fîl ard(ardı) ve innehu le minel musrifîn(musrifîne).
Yunus Suresi, 83. ayet: Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
Yunus Suresi, 84. ayet okunuşu : Ve kâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum billâhi fe aleyhi tevekkelû in kuntum muslimîn(muslimîne).
Yunus Suresi, 84. ayet: Musa dedi ki: “Ey kavmim, eğer siz Allah’a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin.”
Yunus Suresi, 85. ayet okunuşu : Fe kâlû alallâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Yunus Suresi, 85. ayet: Dediler ki: “Biz Allah’a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma.”
Yunus Suresi, 86. ayet okunuşu : Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn(kâfirîne).
Yunus Suresi, 86. ayet: “Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.”
Yunus Suresi, 87. ayet okunuşu : Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve akîmus sâlah(sâlate), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).
Yunus Suresi, 87. ayet: Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: “Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele.”
Yunus Suresi, 88. ayet okunuşu : Ve kâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve melâhu zîneten ve emvâlen fîl hayâtid dunyâ rabbenâ li yudıllû an sebîlik(sebîlike), rabbenatmis alâ emvâlihim veşdud alâ kulûbihim fe lâ yu’minû hattâ yerevul azâbel elîm(elîme).
Yunus Suresi, 88. ayet: Musa dedi ki: “Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.”
Yunus Suresi, 89. ayet okunuşu : Kâle kad ucîbet da’vetukumâ festekîmâ ve lâ tettebi ânni sebîlellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Yunus Suresi, 89. ayet: (Allah) Dedi ki: “İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.”
Yunus Suresi, 90. ayet okunuşu : Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve advâ(adven), hattâ izâ edrekehul gareku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illellezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn(muslimîne).
Yunus Suresi, 90. ayet: Biz, İsrailoğulları’nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrailoğulları’nın kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi.
Yunus Suresi, 91. ayet okunuşu : Âl’âne ve kad asayte kablu ve kunte minel mufsidîn(mufsidîne).
Yunus Suresi, 91. ayet: Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Yunus Suresi, 92. ayet okunuşu : Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeh(âyeten), ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn(gâfilûne).
Yunus Suresi, 92. ayet: Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Hud Suresi, 96. ayet okunuşu : Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin)
Hud Suresi, 96. ayet: Andolsun, Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik.
Hud Suresi, 97. ayet okunuşu : İlâ fir’avne ve melâihî fettebeû emre fir’avn(fir’avne), ve mâ emru fir’avne bi reşîd(reşîdin)
Hud Suresi, 97. ayet: Firavun’a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi.
Hud Suresi, 98. ayet okunuşu : Yakdumu kavmehu yevmel kıyâmeti fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu)
Hud Suresi, 98. ayet: O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..
Hud Suresi, 99. ayet okunuşu : Ve utbiû fî hâzihî la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), bi’ser rifdul merfûd(merfûdu)
Hud Suresi, 99. ayet: Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.
İsra Suresi, 101. ayet okunuşu : Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ(meshûren).
İsra Suresi, 101. ayet: Andolsun, Biz Musa’ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğulları’na sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: “Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum” demişti.
İsra Suresi, 102. ayet okunuşu : Kâle lekad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâir(basâire), ve innî le ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâ(mesbûran).
İsra Suresi, 102. ayet: O da: “Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum” demişti.
İsra Suresi, 103. ayet okunuşu : Fe erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâ(cemîan).
İsra Suresi, 103. ayet: Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.
Taha Suresi, 20. ayet okunuşu : Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â.
Taha Suresi, 20. ayet: Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
Taha Suresi, 21. ayet okunuşu : Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehel ûlâ.
Taha Suresi, 21. ayet: Dedi ki: “Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz.”
Taha Suresi, 22. ayet okunuşu : Vadmum yedeke ilâ cenâhıke tahruc beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ.
Taha Suresi, 22. ayet: “Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.”
Taha Suresi, 23. ayet okunuşu : Li nuriyeke min âyâtinel kubrâ.
Taha Suresi, 23. ayet: “Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.”
Taha Suresi, 24. ayet okunuşu : İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
Taha Suresi, 24. ayet: “Firavun’a git, çünkü o azmış bulunuyor.”
Şuara Suresi, 10. ayet okunuşu : Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni’til kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Şuara Suresi, 10. ayet: Hani senin Rabbin, Musa’ya seslenmişti: “Zulmetmekte olan kavme git;”
Şuara Suresi, 11. ayet okunuşu : Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne).
Şuara Suresi, 11. ayet: Firavun’un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?”
Şuara Suresi, 18. ayet okunuşu : Kâle e lem nurabbike fînâ velîden ve lebiste fînâ min umurike sinîn(sinîne).
Şuara Suresi, 18. ayet: (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?”
Şuara Suresi, 19. ayet okunuşu : Ve fealte fa’letekelletî fealte ve ente minel kâfirîn(kâfirîne).
Şuara Suresi, 19. ayet: “Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.”
Şuara Suresi, 34. ayet okunuşu : Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun).
Şuara Suresi, 34. ayet: (Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu” dedi, “Doğrusu bilgin bir büyücüdür.”
Şuara Suresi, 35. ayet okunuşu : Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
Şuara Suresi, 35. ayet: “Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?”
Şuara Suresi, 36. ayet okunuşu : Kâlû ercih ve ehâhu veb’as fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).
Şuara Suresi, 36. ayet: Dediler ki: “Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,”
Şuara Suresi, 37. ayet okunuşu : Ye’tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin).
Şuara Suresi, 37. ayet: “Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.”
Şuara Suresi, 38. ayet okunuşu : Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin).
Şuara Suresi, 38. ayet: Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.
Şuara Suresi, 39. ayet okunuşu : Ve kîle lin nâsi hel entum muctemiûn(muctemiûne).
Şuara Suresi, 39. ayet: Ve insanlara da: “Siz de toplanıyor musunuz? dendi.”
Şuara Suresi, 40. ayet okunuşu : Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne).
Şuara Suresi, 40. ayet: “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.”
Şuara Suresi, 41. ayet okunuşu : Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir’avne e inne lenâ le ecran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).
Şuara Suresi, 41. ayet: Büyücüler geldiklerinde, Firavun’a: “Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?” dediler.
Şuara Suresi, 42. ayet okunuşu : Kâle neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne).
Şuara Suresi, 42. ayet: “Evet” dedi. “Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.”
Şuara Suresi, 43. ayet okunuşu: Kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne).
Şuara Suresi, 43. ayet: Musa onlara dedi ki: “Atacağınızı atın.”
Şuara Suresi, 49. ayet okunuşu : Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sıhr(sıhra), fe le sevfe ta’lemûn(ta’lemûne), le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılâfin ve le usallibennekum ecmaîn(ecmaîne).
Şuara Suresi, 49. ayet: (Firavun) Dedi ki: “Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.”
Şuara Suresi, 54. ayet okunuşu : İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne).
Şuara Suresi, 54. ayet: “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;”
Şuara Suresi, 55. ayet okunuşu : Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne).
Şuara Suresi, 55. ayet: “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.”
Şuara Suresi, 56. ayet okunuşu : Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne).
Şuara Suresi, 56. ayet: ‘Biz ise uyanık bir toplumuz” (dedi).
Şuara Suresi, 57. ayet okunuşu : Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin).
Şuara Suresi, 57. ayet: Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Şuara Suresi, 58. ayet okunuşu : Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin).
Şuara Suresi, 58. ayet: Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
Neml Suresi, 12. ayet okunuşu : Ve edhıl yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sûin fî tis’ı âyâtin ilâ fir’avne ve kavmih(kavmihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Neml Suresi, 12. ayet: “Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.”
Kasas Suresi, 3. ayet okunuşu : Netlû aleyke min nebei mûsâ ve fir’avne bil hakkı li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Kasas Suresi, 3. ayet: Mü’min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.
Kasas Suresi, 4. ayet okunuşu : İnne fir’avne alâ fîl ardı ve ceale ehlehâ şiyean yestad’ıfu tâifeten minhum yuzebbihu ebnâehum ve yestahyî nisâehum, innehu kâne minel mufsidîn(mufsidîne).
Kasas Suresi, 4. ayet: Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Kasas Suresi, 5. ayet okunuşu : Ve nurîdu en nemunne alellezînestud’ıfû fîl ardı ve nec’alehum eimmeten ve nec’alehumul vârisîn(vârisîne).
Kasas Suresi, 5. ayet: Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.
Kasas Suresi, 6. ayet okunuşu : Ve numekkine lehum fîl ardı ve nuriye fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ minhum mâ kânû yahzerûn(yahzerûne).
Kasas Suresi, 6. ayet: Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
Kasas Suresi, 8. ayet okunuşu : Feltekatahû âlu fir’avne li yekûne lehum aduvven ve hazenâ(hazenen), inne fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ kânû hâtıîn(hâtıîne).
Kasas Suresi, 8. ayet: Nihayet Firavun’un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.
Kasas Suresi, 9. ayet okunuşu : Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Kasas Suresi, 9. ayet: Firavun’un karısı dedi ki: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.
Kasas Suresi, 32. ayet okunuşu : Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rehbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâih(melâihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Kasas Suresi, 32. ayet: “Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur.”
Kasas Suresi, 38. ayet okunuşu : Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhel meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu alet tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).
Kasas Suresi, 38. ayet: Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.”
Kasas Suresi, 39. ayet okunuşu : Vestekbere huve ve cunûduhu fîl ardı bi gayril hakkı ve zannû ennehum ileynâ lâ yurceûn(yurceûne).
Kasas Suresi, 39. ayet: O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Kasas Suresi, 40. ayet okunuşu : Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemm(yemmi), fanzur keyfe kâne âkıbetuz zâlimîn(zâlimîne).
Kasas Suresi, 40. ayet: Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
Ankebut Suresi, 39. ayet okunuşu : Ve kârûne ve fir’avne ve hâmâne ve lekad câehum mûsâ bil beyyinâti festekberû fîl ardı ve mâ kânû sâbikîn(sâbikîne)
Ankebut Suresi, 39. ayet: Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azaptan kurtulup) geçecek değillerdi.
Sad Suresi, 12. ayet okunuşu : Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul evtâdi.
Sad Suresi, 12. ayet: Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
Mü’min Suresi, 23. ayet okunuşu : Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).
Mü’min Suresi, 23. ayet: Andolsun, Biz Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
Mü’min Suresi, 24. ayet okunuşu : İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun).
Mü’min Suresi, 24. ayet: Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür” dediler.
Mü’min Suresi, 25. ayet okunuşu : Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Mü’min Suresi, 25. ayet: Böylece, o, Katımız’dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: “Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.” Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
Mü’min Suresi, 26. ayet okunuşu : Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ vel yed’u rabbeh(rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd(fesâde).
Mü’min Suresi, 26. ayet: Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.”
Mü’min Suresi, 27. ayet okunuşu : Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yû’minu bi yevmil hisâb(hisâbi).
Mü’min Suresi, 27. ayet: Musa dedi ki: “Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.”
Mü’min Suresi, 28. ayet okunuşu : Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).
Mü’min Suresi, 28. ayet: Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü’min bir adam dedi ki: “Siz, benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va’dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez.”
Mü’min Suresi, 29. ayet okunuşu : Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi).
Mü’min Suresi, 29. ayet: “Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?” Firavun dedi ki: “Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum.”
Mü’min Suresi, 30. ayet okunuşu : Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb(ahzâbi).
Mü’min Suresi, 30. ayet: İman eden (adam) dedi ki: “Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum.”
Mü’min Suresi, 31. ayet okunuşu : Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).
Mü’min Suresi, 31. ayet: “Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez.”
Mü’min Suresi, 32. ayet okunuşu : Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi).
Mü’min Suresi, 32. ayet: “Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum.”
Mü’min Suresi, 33. ayet okunuşu : Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ lekum minallâhi min âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Mü’min Suresi, 33. ayet: “Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah’tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.”
Mü’min Suresi, 36. ayet okunuşu : Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe).
Mü’min Suresi, 36. ayet: Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,”
Mü’min Suresi, 37. ayet okunuşu : Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
Mü’min Suresi, 37. ayet: “Göklerin yollarına. Böylelikle Musa’nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum.” İşte Firavun’a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun’un hileli-düzeni, ‘yıkım ve kayıpta’ olmaktan başka (bir şey) olmadı.
Mü’min Suresi, 45. ayet okunuşu : Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâb(azâbi).
Mü’min Suresi, 45. ayet: Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun’un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
Mü’min Suresi, 46. ayet okunuşu : En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).
Mü’min Suresi, 46. ayet: Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: “Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun” (denecek).
Zuhruf Suresi, 46. ayet okunuşu : Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ilâ fir’avne ve melâihî fe kâle innî resûlu rabbil âlemîn(âlemîne).
Zuhruf Suresi, 46. ayet: Andolsun, Biz Musa’yı, Firavun’a ve onun ‘önde gelen çevresine’ ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: “Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.”
Zuhruf Suresi, 47. ayet okunuşu : Fe lemmâ câehum bi âyâtinâ izâhum minhâ yadhakûn(yadhakûne).
Zuhruf Suresi, 47. ayet: Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
Zuhruf Suresi, 48. ayet okunuşu : Ve mâ nurîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uhtihâ ve ehaznâhum bil azâbi leallehum yerciûn(yerciûne).
Zuhruf Suresi, 48. ayet: Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
Zuhruf Suresi, 49. ayet okunuşu : Ve kâlû yâ eyyuhes sâhırud’u lenâ rabbeke bimâ ahide ındeke innenâ le muhtedûn(muhtedûne).
Zuhruf Suresi, 49. ayet: Ve onlar dediler ki: “Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.”
Zuhruf Suresi, 50. ayet okunuşu : Fe lemmâ keşefnâ an humul azâbe izâ hum yenkusûn(yenkusûne).
Zuhruf Suresi, 50. ayet: Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
Zuhruf Suresi, 51. ayet okunuşu : Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihî kâle yâ kavmi e leyse lî mulku mısra ve hâzihil enhâru tecrî min tahtî, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).
Zuhruf Suresi, 51. ayet: Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: “Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?”
Zuhruf Suresi, 52. ayet okunuşu : Em ene hayrun min hâzellezî huve mehînun ve lâ yekâdu yubîn(yubînu).
Zuhruf Suresi, 52. ayet: “Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.”
Zuhruf Suresi, 53. ayet okunuşu : Fe lev lâ ulkıye aleyhi esviretun min zehebin ev câe meahul melâiketu mukterinîn(mukterinîne).
Zuhruf Suresi, 53. ayet: “Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?”
Zuhruf Suresi, 54. ayet okunuşu : Festehaffe kavmehu fe atâûh(atâûhu), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Zuhruf Suresi, 54. ayet: Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
Zuhruf Suresi, 55. ayet okunuşu : Fe lemmâ âsefûnentekamnâ minhum fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).
Zuhruf Suresi, 55. ayet: Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
Duhan Suresi, 17. ayet okunuşu : Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm(kerîmun)
Duhan Suresi, 17. ayet: Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun’un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;
Duhan Suresi, 25. ayet okunuşu : Kem terekû min cennâtin ve uyûn(uyûnin)
Duhan Suresi, 25. ayet: Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi;
Duhan Suresi, 26. ayet okunuşu : Ve zurûin ve makâmin kerîm(kerîmin)
Duhan Suresi, 26. ayet: (Nice) Ekinler, güzel konaklar,
Duhan Suresi, 27. ayet okunuşu : Ve na’metin kânû fîhâ fâkihîn(fâkihîne)
Duhan Suresi, 27. ayet: Ve içlerinde ‘sevinç ve mutluluk içinde’ yaşadıkları nimetler,
Duhan Suresi, 28. ayet okunuşu : Kezâlik(kezâlike), ve evresnâhâ kavmen âharîn(âharîne)
Duhan Suresi, 28. ayet: İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik.
Duhan Suresi, 29. ayet okunuşu : Fe mâ beket aleyhimus semâu vel ardu ve mâ kânû munzarîn(munzarîne)
Duhan Suresi, 29. ayet: Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.
Duhan Suresi, 30. ayet okunuşu : Ve lekad necceynâ benî isrâîle minel azâbil muhîn(muhîni)
Duhan Suresi, 30. ayet: Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı o alçaltıcı azaptan kurtardık.
Duhan Suresi, 31. ayet okunuşu : Min fir’avn(fir’avne), innehu kâne âliyen minel musrifîn(musrifîne)
Duhan Suresi, 31. ayet: Firavun’dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.
Kaf Suresi, 12. ayet okunuşu : Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu
Kaf Suresi, 12. ayet: Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.
Zariyat Suresi, 39. ayet okunuşu : Fe tevellâ bi ruknihî ve kâle sâhırun ev mecnûnun.
Zariyat Suresi, 39. ayet: Fakat o, ‘bütün kişisel ve askeri gücüyle’ yüz çevirdi ve: “(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir” dedi.
Zariyat Suresi, 40. ayet okunuşu : Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemmi ve huve mulîm(mulîmun).
Zariyat Suresi, 40. ayet: Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ‘kınanacak işler yapıyordu.’
Hakka Suresi, 9. ayet okunuşu : Ve câe fir’avnu ve men kablehu vel mu’tefikâtu bil hâtıeh(hâtıeti)
Hakka Suresi, 9. ayet: Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
Müzzemmil Suresi, 15. ayet okunuşu : İnnâ erselnâ ileykum resûlen şâhiden aleykum kemâ erselnâ ilâ fir’avne resûlâ(resûlen).
Müzzemmil Suresi, 15. ayet: Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi.
Müzzemmil Suresi, 16. ayet okunuşu : Fe asâ fir’avnur resûle fe ehaznâhu ahzen vebîlâ(vebîlen).
Müzzemmil Suresi, 16. ayet: Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik.
Nazi’at Suresi, 17. ayet okunuşu : İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
Nazi’at Suresi, 17. ayet: “Firavun’a git; çünkü o, azdı.”
Nazi’at Suresi, 25. ayet okunuşu : Fe ehazehullâhu nekâlel âhırati vel ûlâ.
Nazi’at Suresi, 25. ayet: Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
Fecr Suresi, 10. ayet okunuşu : Ve fir avne zîl evtâd(evtâdi)
Fecr Suresi, 10. ayet: Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun’a?