Nasr Süresinin faziletleri olmakla beraber sırları ve önemi yazmakla bitmez. Bir sureyi veya ayetleri okuyan kişilere manevi armağanlar verilir. Bu manevi armağanlara surelerin ve ayetlerin faziletleri denir. Birçok surenin ve ayetlerin faziletleri, hadisi şerifler ile ifade edilmiştir. Bu gün burada Kur’anın Kerimin önemli surelerinden biri olan Nasr Suresinin faziletlerini ve faydalarını araştırdığımız kadarıyla sizlere açıklamaya çalışacağız inşaallah.
Yüce Rabbimiz, Kur”ân-ı Kerim”de “Biz, Kur”ân”ı peyderpey (âyet âyet, sûre sûre) indiriyoruz ki, müminler için bir şifa, bir rahmet olsun.” manevi dertlere şifa ve rahmet-i ilâhiyeye ermeye de vesile olsun” buyuruyor.
Sûrede Allah’ın Hz. Peygamber’e nasip ettiği zafer, fetih ve fetih sonrası insanların grup grup İslâm’a girmelerinden bahsedilmektedir. Kur’ân-ı kerîmin yüz onuncu sûresi.
Nasr sûresi Mekke’de nâzil oldu (indi). Üç âyet-i kerîmedir. Peygamber efendimiz, nusret-i ilâhî ile, Allahü teâlânın yardımı ile müjdelendiği için sûreye, Sûret-ün-Nasr denilmiştir.
NASR SÜRESİ FAZİLETİ VE YARARLARI
Kim Nasr sûresini okursa, ona, Mekke’nin fethinde Muhammed (aleyhisselâm) ile berâber olan kimsenin sevâbı verilir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
“İzâ câe nasrullahi sûresi, Kur’ân’ın dörtte birine denktir.”
“Kim İzâ câe nasrullahi’yi okursa, Mekke-i Mükerre-me’nin fethinde hazır bulunup da şehîd olmuş gibi sevâb alır.”
“Ey Cübeyr! Yolculuğa çıktığında, arkadaşlarının içinde en iyi durumda olmak, sıkıntı çekmemek ve nzık bakımından rahat olmak istersen, Kâfirûn, Nasr, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini oku…”
Fahreddîn-i Râzi buyurdu ki: “Nasr sûresi mü’minlerin sûresidir. Her mü’min bu sûreyi okuduğunda, Allahü teâlâ işlerini kolaylaştırır, onu düşmanlan üzerine gâlip kılar, maîşet sıkıntısı çektirmez, tevbesini kabul, günahlarını affeder.”
Âlimler buyurdu ki: “Fetih sûresini okumaya gücü yetmeyen Nasr sûresini okusun.”
Hz. Cübeyr (R.A.) anlatıyor: “Önceleri ben arkadaşlarım arasında en değersiz, en kazançsız olan idim. ResûluIIdh’m (S.A.V.), bu tavsiyelerini yerine getirdim, bu sûreleri her zaman okumaya devam ettim. Ve yolculuktan döndüğüm zamanlar, arkadaşlarımdan daha kazançlı ve daha gösterişli (saygınlıklı) bir hal kendimde meydana gelir oldu ”
Ey Hak İçin Kardeş! Bu inceliklere gönül ver. İşinde gücünde, üç beş dakikalık bir zamanını bu sûrelere ayınp okuyuver. Göreceksin ki, her bakımdan insanlann en gösterişlisi (en saygıdeğeri) oluvermişsin.
İnsanlar arasında saygıdeğer bir kişi olmak için Cenâb-ı Hakk”m rızasına ermek gerekir. Çünkü, insanların kalblerindeki sevgiyi, muhabbeti Allâh yaratır. Bir kulunu Allâh severse, kullan da sever. Allâh sevmezse kullan da sevmez.
Yirminci asırda insanlann birbirlerini seviyor gibi görünmesi hep dünya menfaatine dayanmaktadır ki, bu sevgi değildir. Buna sahtecilik ve aldanış demek yerinde olur.
Birbirine menfaat hortumuyla bağlı olan adamlar, hortum delinince veya kopunca, bakarsın ki, o dost gibi seviyor görünen adam, saniyede düşman oluvermiştir.
Ey Dost! Okuduğun satırlan, kendi irfan hâzinende şöyle bir kanştırmanı tavsiye ederim.
NASR SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?
Allah Teâlâ, Resulullah’a, Arabistan’da Islâm’in zaferi kemale erdikten sonra ve insanlar grup grup dine girdiklerinde, bunun anlaminin, bu dünyadaki misyonunun sona ermesi oldugunu bildirmistir.
Ondan sonra Resulullaha, hamd ve Allah’i tesbih ile mesgul olmasi emredilmistir. Çünkü o, Allah’in lutfu ile büyük bir isi basariyla tamamlamistir. Görevini yerine getirirken gösterdigi zaaf ve eksikliklerden dolayi Allah’dan af dilemelidir. Buradaki önemli nokta, bir resul ile dünyevî önder arasindaki farkin ne kadar büyük oldugudur. Dünyevî öndere, dünyada büyük bir inkilâb yapmak nasip olsa, o kisi törenler düzenleyerek önderliginden gurur duyar.
Ama burada Allah’in peygamberi yirmi üç sene gibi kisa bir sürede bir kavmin akide, düsünce, ahlâk, kültür, medeniyet, muaseret, siyaset, iktisat ve savas anlayisini degistirerek, cahiliyeye bogulmus bu kavmi bütün dünyaya hâkim olacak bir duruma getirmesine ve dünyanin bütün kavimlerine önder olmaya lâyik hâle kavusturmasina ragmen, böyle büyük bir basarinin sonunda törenler düzenleyip gururlanmak yerine, Allah’a hamd edip, magfiret dilemesi ve O’nu tesbih etmesi emredilmistir. Hz. Peygamber de bütün acziyle bu emri yerine getirmekle mesgul olmustur” (Mevdudî, Tefhim, VII, 284).
Müfessirler sûrede zikredilen fethin Mekke fethi oldugunu belirtirler. Çünkü Arap kabileleri müslüman olmak için önce Kureys’in (Mekke halkinin) müslüman olmasini bekliyorlardi ve; “Onu kavmiyle bas basa birakin, eger kavmini yenerse gerçekten o hak peygamberdir” diyorlardi. Allah vaadini gerçeklestirip, Mekke’nin fethini ona müyesser kilinca, diger Arap kabileleri Medine’ye elçiler göndererek akin akin Allah’in dinine girdiler. Fetih üzerinden daha iki yil geçmeden yarimada bütünüyle müslüman oldu, Islâm’i kabul etmeyen kalmadi.