Kuranı Kerim baştan sona kadar hepsi çok faziletli ve önemlidir. Bu gün sizler için Kuranı Kerimin önemli sürelerinden olan Rum süresinin fazileti ve sırlarını açıklamaya gayret edeceğiz inşaallah. Kur’an okumanın faziletiyle ilgili bütün rivayetler Kur’an’ın her suresi ve ayeti için geçerlidir. Kur’an’dan bir harf okuyana bir hasene verilir. Bir hasenede on misli sevap vardır.
Ayrıca Kur’an tilâveti İslam’da faziletli amellerden biridir. Kur’an okumaktan maksat, öncelikle onun emir ve nehiylerine uymaktır. Fakat sadece okumanın da sevabı ve mükâfatı vardır. Kur’an kendisiyle amel edenlere ve inanarak ibadet kastıyla okuyanlara kıyamet gününde şefaatçi olacaktır..
Kur’ân-ı kerîmin otuzuncu sûresi.
Rûm sûresi Mekke’de nâzil oldu (indi). Altmış âyet-i kerîmedir. İranlılarla yapılan savaşta mağlub olan Rumların, sonra gâlip gelecekleri anlatıldığından, Sûret-ür-Rûm denilmiştir. Sûrede; Allahü teâlânın sıfatlarının bir kısmı, müslümanların İslâm d înine sarılmaları ve kavuşacakları maddî mânevî feyzler (nîmetler, yardımlar, mânevî ilimler) bildirilmektedir.
RUM SÛRESİ’NİN FAZİLETİ VE YARARLARI
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Rum suresini okursa, Yerde ve gökte Allah’ı tesbih eden tüm meleklerin sayısı ile beraber o kişiye on sevap verilir.” (1)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Rum suresinin 17-19. ayetiyle, Saffat suresinin son 3 ayetini her namazdan sonra okursa, gökteki yıldızların, yağmur damlalarının, ağpaç yapraklarının, yerdeki toprakların sayısınca kendisine sevap yazılır. öldüğünde ise kabrinde her iyiliğine karşı on sevap daime kendisine ihsan edilir.”(2)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kere Ashabına: “Allah’u Teala’nın Halil’ine niçin vazifelerini tastamam yapan İbrahim diye isim verdiğini size haber vereyim mi? Çünkü O, her sabah-akşam (Rum suresinin 18-19. ayetlerini okuyordu.”(3)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim sabahladığında, Rum suresinin şu 3 ayetini okursa o gün yapamayacağı bütün hayırların sevabına ulaşmış olur. Akşamladığında bu ayetleri okuyan kimse ise, o gece yapamayacaklarına yetişmiş olur.”(4)
Kim Rûm sûresini okursa, semâda ve yerde Allahü teâlâyı tesbih eden meleklerin adedinin on katı sevâb kazanır, gece ve gündüzünde kaybettiğine kavuşur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Sevabu’l-Amal kitabında İmam Sadık’tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Ramazan ayının 23. Gecesinde Rum ve Ankebut surelerini okumanın sevabı; cennettir, İmam Sadık (a.s) rivayetin devamında şöyle buyurdu: Bu iki surenin, Allah katında çok büyük bir değere sahip olduğuna eminim. [ İbn Babıveyh, Muhammed bin Ali, Sevabu’l-Amal ve İkabu’l-Amal, h.ş 1382, s 109.]
İmam Ali’den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim, ilkindi vakti 17 ve 18. Ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, her iyi ve hayır işi yapmaya muvaffak olur, her şer ve kötü iş de onun üzerinden kaldırılır ve her kim, sabahları bu ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, aynı şekilde bereketinden faydalanır. [Şeyh Saduk, Emali, h.ş 1358, s 674.]
Yine aynı şekilde, Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hadis-i şeriflerinde Rum suresi 17 ve 18. Ayet-i kerimeleri okuyana cennet vaat etmiştir. [Tabersi, Fadıl bin Hasan, Tercüme-i Tefsir-i Mecmau’l-Beyan, h.ş 1358, c 7, s 51.]
Rivayet Edildi ki:
Düşmana galip olmak ve kalbine korku salmak için Rum suresinin 59-60 ayeti yazılır ve sık sık okunur.
1 Kadı Beyzavi, Beyzavi Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut Te’vil) 2/214
2 İsmail Bursevi, Ruhu’l-Beyan (3/12; İmam Nesefi, Nesefi3 3/269
3 Heysemi, Mecme’uz-zevaid, 10/120
4 Abu Davud, Edeb, 5076
RUM SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?
1- Meşhur rivayetlere göre bu âyet-i kerimeler, İran kralı (Kisrâ) Şâpûr’un, Şam beldeleri ile ondan sonra gelen Cezîre ve Rum diyarının içlerine kadar olan yerleri ele geçirip Rum Kralı Hirakl’ı zor durumda bırakıp Kostantıniyye’ye (İstanbul) sığınmaya mecbur bıraktığı zaman nazil olmuştur.[3]
2- Müfessirler demiştir ki: “Kisra, Rûm’a asker gönderdi. Onlara karşı Şehriraz diye isimlendirilen adamı görevlendirdi, Şehriraz, Farslılar’la birlikte Rûm’un üzerine yürüdü, onları yendi ve kılıçtan geçirdi. Şehirlerini harap etti. Ağaçlarını kesti. Kayser de Yuhannas adında birisini göndermişti. Şehriraz’la Ezriat ve Busra bölgelerinde karşılaştılar. Buralar, Arap topraklanna en yakın yerlerdir. Böylece Farslılar, Rûmlar’a galip geldiler.
Bu haber Mekke’de Rasulullah (s.a.v.)’a ve O’nun Ashabı’na ulaştı. Bu durum onlara zor geldi. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Mecûsî olan ümmîlerin (İranlılar’ın) Ehl-i Kitap olan, Rumlar’a galip gelmelerini hoş karşılamıyordu. Böylece Mekke kâfirleri düğün bayram yaptılar ve Peygamber (s.a.v.)’in Ashabi’yla karşılaşınca:
“Sizler Ehl-i Kitapsınız. Hristiyanlar da Ehi-i Kitaptır. Biz, ümmîyiz. Gel gör ki, Farslı kardeşlerimiz, Rûm kardeşlerinize galip gelmişlerdir. Sizler de bizlerle savaşacak olursanız, biz size galip geliriz” dediler. ALLAH Teala da bu âyeti bu yüzden indirdi.[4]
3- İsmail b. İbrahim el-Vaiz, Muhammed b. Ahmed b. Hamid el-Attar’dan, o Ahmed b. Hüseyn b. Abdu’l-Cebbar’dan, o el-Haris b. Şüreyh’ten, o el-Mu’temir b. Süleyman’dan, o babasından, o A’meş’ten, o Atiyye el-Avfl’den, o da Ebû Said el-Hudrî’den bize şu haberi verdi:
“Bedir Günü olduğunda, Rûm, Fars’a galip geldi. Bu durum müminlerin hoşuna gitti. ALLAH Teala da Rum: 30/1-4 ayetlerini indirdi ve Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:
“Rumların Farslılar’a galip gelmeleri sebebiyle “Mü’minler sevinirler.”[5]
4-.Bunun benzerini İbnu Mes’ûd’tan, İbnu Cerîr anlattı. [6]
5- İbnu Şihâb’tan İbnu Ebî Hatim anlattı.
“Bize ulaştı ki, Rasûlullah Mekke’den çıkmadan önce Müşrikler müslümanlarla mücâdele ederler ve:
“Biz Rûm’un ehli kitap olduğuna şahitlik ederiz. Mecûsiler onlara galip geldiler. Siz, Nebiniz üzerine indirilen kitap ile bize galip geleceğinizi zannediyorsunuz. Ehli kitap oldukları halde Rûm’a Mecûsiler nasıl galip geldi. Fars’ın Rûm’a galip gelmesi gibi, biz size galip geleceğiz derlerdi. ALLAHü Teâlâ, Rum: 30/1-2 ayetini indirdi.” [7]
6- İbnu Cerîr bunun benzerini, İkrime, Yahya İbni Ya’mer ve Katâde’den (r.a.) anlattı. [8]
7- Niyâr ibn Mükerrem el-Eslemî’den rivayette o şöyle anlatıyor:
“Elif Lâm Mîm. Rumlar yenildiler.Yakın bir yerde. Ama onlar, bu yenilgilerinden sonra galip geleceklerdir. Birkaç yıl içinde. Eninde sonunda emir ALLAH’ındır. O gün mü’minler de sevineceklerdir. ALLAH’ın yardımı ile.” âyetleri nazil olduğunda İranlılar Rumlar’a galip durumdaydılar. Müslümanlar, Rumların galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü onlar da kendileri gibi ehl-i kitab idiler. “O gün mü’minler de sevineceklerdir. ALLAH’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder ve O Azîz’dir, Rahîm’dir.” kavl-i şerifi işte bunun hakkındadır. Kureyş müşrikleri ise İranlıların galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü onlar da kendileri gibi ehl-i kitabdan olmayıp yeniden diriltilmeye de imanları yoktu. İşte bu âyet-i kerimeler nazil olduğunda Hz. Ebu Bekr Mekke içinde çıkıp muhtelif yerlerde yüksek sesle bu âyet-i kerimeleri okudu. Kureyş müşriklerinden bazıları Ebu Bekr’e:
“Ne dersin, bu hususta bizimle bahse girer misin? Arkadaşın, Rumların İranlılara birkaç sene (Bid’ı sinîn) içinde galip geleceklerini iddia ediyor.” dediler. Ebu Bekr de:
“Kabul, bahse girelim.” dedi. Bu, bahis tutuşmak haram kılınmazdan önceydi. Bahse tutuştukları mallan ortaya koydular (veya yed-i emine verdiler), sonra da müşrikler, Ebu Bekr’e:
“Süreyi kaç yıl koyacaksın? -Bid’ı sinîn, üçten dokuza kadar olan sayılar demekti.- İkisinin ortası (3’le 9’un ortası) bir sayı söyle de onu biz de kabul edelim.” dediler ve aralarında altı sene süre koydular (Bu altı sene içinde Rumlar galip gelirse Ebu Bekr, değilse müşrikler bahsi kazanmış olacaklardı).
Rumlar galip gelmeden altı sene geçti ve müşrikler, Ebu Bekr’in bahiste koymuş olduğu malı aldılar. Fakat yedinci sene girdiğinde Rumlar, İranlılara galip geldiler (ki galibiyyetleri haberinin müslümanlara gelmesiyle Bedr Gazvesi zaferi aynı günde olmuştur) ve bazı müslümanlar, (âyet-i kerimede bid’ı sinîn buyrulduğu halde) bahiste süreyi altı yıl koyduğu için Ebu Bekr’i ayıpladılar. Ravi der ki: (Ayet-i kerimede müjdelendiği üzere) Rumların galip gelmesi üzerine bir çok kişi müsiüman oldular.[9]
8- Tirmizî, Neseî, İbni Cerir, İbni Ebî Hatim ve Beyhakî rivayet ediyorlar ki:
İranlılar Rumlarla savaştılar. Rumlarla Şam diyarından olan Ezriât ve Busra’da buluştular ve Rumları mağlup ettiler. İranlıların Mecusî, Rumların ise Ehl-i Kitap olmaları sebebiyle bu haber o sırada Mekke’de bulunan Peygamberimiz (s.a.) ve ashabına ulaşınca bu durum kendilerine ağır gelmişti. Mekke’deki müşrikler ise sevinmişlerdi. Sevinçli bir durumda iken Peygamberimiz (s.a.)’in ashabıyla karşılaşmışlar ve:
“Siz kitap ehlisiniz, Hristiyanlar da kitap ehlidir. Bizim İranlı kardeşlerimiz sizin Ehl-i Kitap kardeşlerinize galip geldiler. Siz de bizimle çarpışırsanız, biz de size galip geliriz.” dediler. Cenab-ı Hak da bu ayetleri indirdi.
Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.) müşriklere gitti:
“Siz, kardeşlerinizin bizim kardeşlerimize galip gelmesine mi seviniyorsunuz? Buna sevinmeyin. ALLAH sizin gözlerinizi asla aydın kılmayacaktır -sizi sevindirmeyecektir.- ALLAH’a yemin olsun ki, Peygamberimiz’in bize haber verdiği gibi Rumlar İranlıları yeneceklerdir.” dedi. Übeyy b. Halef ayağı kalktı.
“Yalan söylüyorsunuz.” dedi. Hz. Ebubekir (r.a.):
“Sen daha yalancısın ey ALLAH’ın düşmanı! Benden 10 genç yiğit deve, senden de 10 genç, yiğit deve ile gel seninle iddialaşalım. Rumlar İranlılara galip gelirse, sen borçlu ol. İranlılar galip gelirse, ben sana üç yıla kadar borçlu olayım.” dedi. Übeyy b. Halef de bu teklifi kabul etti.
Hz. Ebubekir (r.a.) daha sonra Peygamberimiz’e gelip durumu bildirdi. Peygamberimiz (s.a.):
“Deve sayısını artır, müddete de ilâve yap.” dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) çıkıp Übeyy ile karşılaştı. Übeyy:
“Belki de pişman oldun.” dedi. Hz. Ebubekir:
“Hayır, gel deve sayısını artıralım, müddete de ilave yapalım. Bunu 100 deve ve müddet olarak da 9 sene,.” dediler. Übeyy:
“Kabul ettim.” dedi.
Hz. Ebubekir (r.a.) hicret etmek isteyince Übeyy ondan; mağlup olursa, bu hisse için kefil istedi. Hz. Ebubekir (r.a.) oğlu Abdurrahman’ı kefil bıraktı.
Übeyy, Uhud savaşına katılmak istediği zaman Abdurrahman ondan kefil istedi. Übeyy, ona kefil verdi. Übeyy, Uhud Savaşı’nda Peygamberimiz (s.a.)’in vurduğu bir darbeden aldığı yaradan dolayı öldü. Yedinci sene girince Rumlar İranlılara galip geldiler. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.) bu hisseyi Übeyy’in mirasçılarından aldı ve bunu Peygamberimiz (s.a.)’e getirdi. Peygamberimiz (s.a.):
“Bunu sadaka ver.” buyurdu. [10]
9- Bu olay kumarın haram kılınmasından önce idi. Çünkü bu sure Mekkî’dir. İçki ve kumar Medine’de haram kılınmıştı. Hanefiler bu olayı Daru’l-Harb’de fasit akitlerin caiz olduğuna delil olarak getirmişlerdir.
Bu ayet peygamberliğin delillerindendir. Çünkü bu ayet gaybdan haber vermektedir. [11]
10- Bu rivayete göre âyet-i kerimeler Mekke’de nazil olmuştur ve Kur’ân-ı Kerim’in istikbale matuf ğaybî haberleri cümlesindendir.
Ancak Ebu Saîd’den rivayette onun: Bedr günü olduğunda Rumlar, İranlılara galip geldiler. Bu, mü’minlerin hoşuna gitti de bunun üzerine “Elif Lâm Mîm, Rumlar galip kılındılar…” âyet-i kerimeleri nazil oldu[12] dediği de rivayet edilmişse de bu, âyetlerin nazil olduğu değil de hükmünün tecelli ettiği zamana işaret olmalıdır. Değilse Sûre tamamıyla Mekkî’dir, içinde medenî âyetler (biraz önce işaret olunduğu üzere 17. âyeti dışında) olduğu da rivayet olunmamıştır.[13]
11- Suyuti diyor ki:
Birinci rivayet, galebet kelimesinin – fetha ile- olması üzerinedir. Çünkü âyet, onların galip geldikleri Bedir günü indirilmiştir.
İkincisi: Zam kıraati üzerinedir. O zaman mana; Onlar Fars’a galip geldikten sonra Müslümanlar onlara galip gelecekler demektir. Böyle olmalıdır ki, kelâmın mânâsı sahih olsun. Aksi takdirde, kelâm için mânâ bakımından bir büyüklük olmaz. [14]
27. O, ilkin yaratıp sonra onu iade edendir. Bu, elbette O’nun için en kolaydır, O’nundur göklerde ve yerde en yüce misaller. Ve O, Azîz’dir, Hakîm ‘dir.
İbn Ebî Hâtim’in İbn Abbâs’tan rivayetle tahric ettiği bir haberde o şöyle demiştir:
Kâfirler, ALLAH Tealâ’nın ölüleri dirilteceği haberine şaştılar da “O, ilkin yaratıp sonra onu iade edendir. Bu, elbette O’nun için en kolaydır.” âyet-i kerimesi bunun üzerine nazil oldu.[15]
28. O, size kendi nefislerinizden bir misal verdi. Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklar olmasını ister de onlarla eşit olur ve birbirinizi saydığınız (korktuğunuz) gibi bunları da sayar mısınız? İşte Biz, akleden (aklını kullanan) bir kavim için âyetleri böyle tafsil eder açıklarız.
Taberânî’nin İbn Abbâs’tan rivayetle tahric ettiği bir haberde o şöyle anlatıyor:
Şirk ehli müşrikler telbiyelerinde “Buyur ey ALLAHım, buyur; senin hiçbir ortağın yok. Ancak sana ait olan, kendisine ve sahip olduklarına Senin sahip olduğun bir ortağın müstesna.” diyerek telbiye yaparlardı. İşte bunun üzerine ALLAH Tealâ: ‘Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklar olmasını ister de onlarla eşit olur ve birbirinizi saydığınız (korktuğunuz) gibi bunları da sayar mısınız?” âyet-i kerimesini indirdi.[16]
39. İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz, ALLAH katında artmaz. ALLAH’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât ise böyle değildir. İşte onlar, o zekât verenler sevablarını kat kat artıranlardır.
Süddî’den rivayete göre Sakîfliler’in aldıkları faizler hakkında nazil olmuştur.
Nehaî’den bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olarak garip bir rivayet zikrederler. Demiş ki: Bu âyet-i kerime yakınlarına, akrabalarından ihtiyaçlı olanlara infakta bulunarak bu infakları sayesinde mallarının artmasını bekleyen, bu infakları üzerine ALLAH’ın mallarını artıracağını uman bazı müslümanlar hakkında nazil oldu.[17]
========================
[1] Râzî, age. XXV,95. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/694.
[2] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/514.
[3] İbn Kesîr, Tefsîrui-Kur’âni’l-Azîm, VI.304.
[4] İsnadı yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 286. Taberî, age. XXI,13; Vahidî, age. s. 243. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/694-695.
[5] İsnadı zayıftır. Tirmizi; Tefsir: 3192. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 286. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/515. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/49.
[6] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/515.
[7] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/515. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/50.
[8] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/515.
[9] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 30/4, hadis no: 3194. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/695.
[10] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/50-51.
[11] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/51.
[12] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 30/2, hadis no: 3192. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/695.
[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/695-696.
[14] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/515.
[15] Suyûtî, Lubâbu’n-Nukûl, II,55. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/696. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/516. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/71.
[16] İbn Kesîr, age. VI.319. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/696. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/517. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/81.
[17] Alûsî, age. XXI,45. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/697.