Kökünü kazımak
Bir daha üreyemez duruma getirmek, hiçbir kalıntısını bırakmamak, yok etmek: ‘bizimkilerin de amacı aynı / doğan güneşle birlikte kökünüzü kazıyıp / yeryüzünde bırakmamak izinizi’ -t. Oflazoğlu.
Köküne kibrit suyu dökmek (kökünü kurutmak)
Bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek.
Köküne kibrit suyu
Yerin dibine batsın, ölsün, kahrolsun.
Kökünden kazımak
Kökünü kazımak.
Kökünden halletmek
Herhangi bir konuyu veya sorunu temelden çözümlemek: ‘bu işi kökünden halletmek için kızını derhâl evlendirmeye karar vermişti.’ -a. H. Tanpınar.
Kökü kurumak
Yok olmak, ortadan kalkmak: ‘kelebeklerin kökünün kuruduğu bir dünyada çocuk istemem.’ -t. Yücel.
Kökü kazınmak
Bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok edilmek.
Kök söktürmek
Uğraştırmak, güçlük çıkarmak.
Kök sökmek
Çok çetin iş görmek.
Kök salmak
1) iyice tutunmak, sağlamlaşmak, yayılmak, köklenmek: ‘benliğe kök salan gönül bağlarını kim tarif edebilir?’ -h. E. Adıvar. 2) bir yere iyice yerleşmek.