B harfi ile başlayan atasözleri ve anlamları hangileridir? Açıklamalı olarak sıralanmış ve kolayca kavramanız için b harfi ile ilgili başlayan atasözü sözlüğünü derledik. Anlamlarıyla beraber başlayan b harfinin atasözü listesi.
Her ülkenin tarihi, kültürü, dili ve atasözleri var. Atasözleri, kültürümüzde oldukça önemlidir. Atasözleri, geçmişte edinmiş tecrübelerden yola çıkarak söylenmiş özlü sözlerdir. Kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Ayrıca Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Kimi atasözü gerçek anlamı ile kullanılırken kimisi de mecaz anlamı ile kullanılmıştır. Ancak bütün atasözlerinin ortak amacı ders vermektir. Atasözleri ve deyimlerin birbirleriyle ortak ve birbirinden ayrılan bazı özellikleri vardır. Birbirleriyle ortak olan en önemli özellikleri, her ikisinin de toplum tarafından ortak olarak benimsenen ve kullanılan kalıplaşmış sözler olmalarıdır.
İşte alfabe sırasına göre tek tek harflerle Atasözü ve anlamları…
Baba (babası) oğluna bir bağ bağışlamış (vermiş), oğul (oğlu) babasına bir salkım üzüm vermemiş (üzümü çok görmüş).
Kişiler yaratılışları itibariyle hırslıdır, bu hırs onların bu dünyada suale ve sorguya çekilmesine sebeptir. İnsanlar istede istemese de kişilikleri ve karakterleri itibariyle bazı şeylerin kendisinden eksilmesine tahammül edemezler. Özellikle de kendilerinden birşey isteyen kişi onların sürekli hayatında olan birisi ise. Baba ve oğlu, oğulun yaşadığı yıl boyunca tanışırlar, kesinlikle yabancılık çekmezler. Herkes gibi onlarda birbirlerini en iyi tanıyan insanlardır. Baba tamamen iyi, temiz duygularıyla çocuklarının gelecekleri için onlara fedakarlık yapar; bundan çıkar güdmez. Çocuklar ise aynı hayat mücadelesine girdiklerinde, evli ise çocukları için, bekar ise tecrübesizlikten dolayı ailelerinin onlara verdiklerini, yine ailelerine çok görürler, bu şekilde süregelen bir çelişkiyi yine aynı biçimde çocuklarından görürler. Hayat aslında bu şekilde bir döngü içindedir.
Baba himmet. Oğul hizmet.
Büyüklerden yardım görmeyi hak edebilmek için küçüklerin görevlerini iyi yapmaları gerekir. Ehil kişiler manevi yardım ve desteği, bu ihtiyacı olanları gayret ve çalışmasına bağlıdır.
Baba koruk (ekşi, erik) yer, oğlunun dişi kamaşır.
Babanın yaptığı kötü işin sıkıntısını çocuk çeker. Çocuklar, büyüklerin yaptığı kötü işten dolayı arkadaşları arasında kendilerini eksikli ve suçlu hissederler. Babanın bıraktığı kötü şöhret öldükten sonra evladı için üzüntü kaynağı olmaya devam eder.
Baba malı tez tükerir, evlat gerek kazana.
Hazır bulunan dünyalığın kıymeti pek bilinmez. Bundan dolayı baba malına güvenip kazanç yolunu tutmamak çok yanlıştır. Baba malının değeri pek bilinmediği gibi hazır malda çabuk biter. Kendini bilen, yaşama sorumluluğu duyan akıllı evladın malı, kendisinin kazandığı maldır.
Babasından mal kalan, merteği içinden bitmiş sanır.
Bir emek sarf ederek değil, miras yoluyla elde edilmiş malın ne sıkıntılar çekilerek kazanıldığı bilinmez. Öyle ki insan, miras yoluyla kalan evin direklerinin bile oracıkta kendiliğinden bitiverdiğini sanır.
Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.
Yaratılış gereği olan insanın olumsuz koşullarda hemen bozulmayacağı, kötülüklere ve kötülük odaklarına karşı var gücüyle direneceği ortadadır. Önemli olan, insanın doğuştan getirdi özellik ve meziyetlerdir. Buna fıtrat güzelliği denir. Yaradılıştan iyi ve doğru olan kişi yada nesne, nedenli elverişsiz ortam içinde bulunursa bulunsun, niteliğini yitirmez.
Bağ bayırda, tarla çayırda.
Bir şey, kendisi için en uygun ortam neresi ise orada daha verimli olur. Nitekim bağ suyu az olan yerde, tarlada suyu bol olan yerde bulunursa daha çok ürün alınır.
Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun).
İnsanın bir işe yada girişime katkıda bulunması, elde edilecek olumlu sonuçlardan istifade etmesine bir gerekçe oluşturur. İnsanı, kendi emeği geçmeyen şeylerden istifade etmekten utanma duygusu alıkoymalıdır. Bir kimse, verim beklediği şeyden istediğini alabilmek için gereken harcamalardan kaçınmamalıdır. Yoksa hangi yüzle tam verim bekleyebilir?
Bağı ağlayanın yüzü güler.
Her ilkbahar mevsimi bağ budanır, asmanın gereksiz ve uzun dalları kesilirse güzel ve bol üzüm alınır.
Bağlı koyun yerinde otlar.
Hayvanlar serbest dolaşır ve değişik otlar yerse semiz olur. İnsan, ne kadar yetenekli ve çalışkan olursa olsun bu yönleri ortaya koyabileği bir ortam ve imkan bulamaz ise ilerleyemez, kendini gösteremez.
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.
Bakılıp onarılan, emek verilen şeyler yararlanılacak bir duruma gelir. Bakımsız bırakılan şeyler, gün gelir yok olur, gider. Birşeyin (makinanın, bağın…) verimli olabilmesi için sürekli bakılması, özenle korunması gerekir.
Bakmakla usta olunsa, köpekler (kediler) kasap olurdu.
Hiçbir şey yapmadan sadece bakmakla öğrenilmez. Birşey ancak yapa yapa öğrenilir.
Bal bal demekle ağız tatlanmaz.
Sevgi bölüşmek, katlanmak ister. Saygıda haddini bilmekle olur. Bölüşmesini ve katlanmasını bilmeyen, özveride bulunmayan kimsenin sadece “seviyorum” demesi nasıl sevgi olmuyorsa, haddini bilmeden, nasıl davranacağını öğrenmeden, “saygılıyım” demekle saygı olmaz. Sadece tatlı söz söylemekle güzel birşey gerçekleşmiş olmaz.
Bal tutan parmağını yalar.
Mesleği demircilik olan kimsenin toz ve pastan nasibini alması nasıl kaçınılmaz ise, başkalarına güzel şeyler dağıtmakta görevli olan kimsenin de, dağıttığından az çok yararlanması doğal bir sonuçtur.
Balı dibinden, yağı yüzünden.
Petekteki bal zamanla dibe çöktüğü için dibi güzel olur. Yağın yüzünde kaymak tabakası olduğundan bu kısım daha lezzetlidir. Bunun gibi, kimi insan vardır derinleştikçe değeri artar. Bu gibi kimselerin asıl meziyetleri hemen görülmeyen türdendir. Sağlam bir muhakeme yeteneği, derin bir bilgi ve engin bir tecrübe hemen anlaşılmaz. Oysa kimi insanlar süslü ifadeler ve sevimli tavırlarıyla hemen seviliverirler. Halbuki bu gibi kimselerin güzelliği yüzeydedir.
Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.
Hayatın normal seyri içinde, herşey yolunda devam ederken insanlara öğüt vermek ve aklını başına al diye uyarıda bulunmak fazla etkili olmaz. Bazen bir musibet, bin nasihatten evladır. İnsan, tedbirsizliği yüzünden bir yıkıma uğradıktan ve iş işten geçtikten sonra, neden şöyle yapmadım, neden böyle yapmadım diye üzülür.
Balık baştan avlanır.
Herşey aynı yöntemle elde edilmez. Örneğin balığı ancak başından tutabiliriz. Bunun gibi bazı şeyleri elegeçirebilmek için bunları yönetenleri elegeçirmek gerekir.
Balık baştan kokar.
İnsanlar, kendilerini yöneten ve öncü kurumundaki kimseleri kendilerine örnek alırlar. Bir toplumda baştakilerin tutumu bozuk ise, onları kendilerine örnek alan milletin tutumuda bozuk olur. Bu durumda toplumda herşey bozulur.
Balta değmedik (girmedik) ağaç (orman) olmaz.
İnsan olupta sıkıntı çekmeyen, zarar ve ziyana uğramayan, dert ve tasa görmeyen hiçbir kimse yoktur.
Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Arkadaş çevresi kötü olan insanlar, bu kişiler ile dolaşıp aynı işleri yapmaktan bir süre sonra kötü yola girerler. İyi olanlar ise her zaman ılımlı, sevecen, yardımsever ve hoşgörülü olurlar. Çocuklarımız kötü bir ortamda yetişiyorsa ve arkadaşları kötü davranışlarda bulunuyorsa çocuklarımız bir süre sonra kötü huylu olurlar. Aynı şekilde iyi bir arkadaş çevresindeyse hayatta çok daha başarılı ve iyi bir insan olurlar.
Bana benden (olur) her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa.
İnsanın kendine ettiği kötülüğü kimse yapamaz. İnsanın ağzından çıkan bir söz başına bir yığın dert açabilir. Bundandır ki peygamberimiz “insanın çektiği dili yüzündendir” buyurmuştur. Dilini tutmasını bilen huzurlu bir hayat yaşar.
Bana dokunmayan (beni sokmayan) yılan bin yaşasın.
Birçok insan, kendilerine kötülüğü dokunmayan zararlı birinin bu haliyle yaşayıp gitmesini hoş görürler. Oysa, bir organda ortaya çıkan ve öncelikle bu organa zarar veren bir mikrop, çok geçmeden tüm vücudu etkiler. İnsanlarda bir vücudun organları gibidir ve birine dokunan zarardan diğeride zamanla etkilenir. / Zararlı olduğu bilinen, ama kötülüğü dokunmayan kimseye ilişilmemelidir.
Baş başa bağlı, başta şeriata (yasaya).
Toplum düzeninde bir hiyerarşi, alttan üstten doğru bir makam sıralaması vardır. Bir toplumda hiçbir kimse başına buyruk davranamaz. Bizim başımız, başımızda bulunan yöneticiye, onun başıda dine, yasaya bağlıdır. Biz yöneticinin emri altındayız ama, yöneticide toplum için konulmuş olan kanunlar ne buyuruyorsa onu uygular; onun dışına çıkamaz.
Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.
İnsan bazı işleri tek başına halleder, üstesinden gelir. Bazı işler vardır ki; birkaç kişinin bir araya gelmesiyle yapılabilir. Ağır bir taşın yerinden kaldırılması nasıl birçok elin onu tutmasıyla mümkün ise, önemli meseleleride topluca, istişare ederek ancak hal yoluna koyabiliriz.
Baş dille tartılır.
İnsan konuşurken sarfettiği sözler akıl seviyesini ortaya koyar. Gerçek akıllı kimseler önce düşünür sonra konuşur, aklı kıt kimselerde önce konuşur sonra düşünürler. Böylece herkesin akıl seviyesi ortaya çıkmış olur.
Baş kes, yaş kesme.
Ağaçlar ve tüm yeşillikler yer yüzünün akciğeri konumundadır. Bunları yok etmek, bir bakıma dünya hayatının sonunu hazırlamak gibidir. Bundan dolayı, tüm insanların zararına olan bir eylem, elbette bir insanın ölümüne sebep olmaktan daha kötüdür. Yaş kesmenin baş kesmekten beter olduğunu söylemekten amaç, bu işin ne denli kötü olduğuna dikkati çekmek içindir.
Baş nereye giderse ayakta oraya gider.
Toplu halde yaşayan insanlar, kendilerini yönetenlerin gösterdiği doğrultuda hareket ederler. Toplumların tercih ve davranışlarını başta bulunanlar belirlerler. Bundan dolayı başta bulunanlar nasıl bir yol tutarsa onların yönetimi altında bulunanlarda o yolu izler.
Baş yastığı baş derdini bilmez.
Her insanın asıl dert ortağı kendisidir. Bazı dertleri dışarı vurmaz, içimizde saklarız. En yakınlarımızın bile bilmediği, anlamadığı dertlerimiz olabilir.
Başa gelen çekilir.
Bizim bütün gayretimize ve tedbirimize rağmen başımıza bir musibet gelirse, ona katlanmaktan başka elimizden birşey gelmez. Bundan dolayı sabırlı olmalıyız.
Başa gelmeyince bilinmez.
Başkasının uğradığı bir felaketin ne kadar acı olduğunu, başımıza böyle bir felaket gelmeden, gereği gibi anlayamayız. Olayları dışarıdan seyreden insanlar için herşey kolay ve önemsiz görünür. Oysa öyle değildir.
Başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinde taşısın.
İş başına tecrübesiz yöneticiyi getirenler, onun sebep olacağı sıkıntı ve zararları çekmeye hazır olmalıdırlar.
Baskın basanındır.
Bir toplum, kendine kötülük besleyen ve her vesileyle düşmanlığını belli eden topluluklara karşı sürekli uyanık olmak zorundadır. Çünkü malubiyet bazen ansızın yapılan bir baskınla başa gelir ve savaş kaybedilir. İlk davranan ve ilk basan savaşı genellikle kazanır.
Baskısız (çivisiz) yongayı (tahtayı) yel (el) alır, yel (el) almazsa sel (yel) alır (baskısız yongayı yel alır; sahipsiz tarlayı sel alır).
Gençlerin tavır ve davranışları yakından izlenmeli, arkadaşlık kurduğu kimseler araştırmalıdır. Davranışları yakından izlenmeyen yada himaye edilmeyen gençler kolayca kötü yollara sürüklenebilirler.
Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.
Hayvanlar aleminde her canlı kendi dengiyle bulurnur. Örneğin bir çeşit doğan kuşu olan baz, kendi türü içinde ancak bazlarla, kazlarda kazlarla… birlikte yaşarlar. Bunun gibi, insanlar da, kendilerine denk ve uygun kişilerle arkadaş olmalıdırlar.
Bedava sirke baldan tatlıdır.
Bir bedel ödemeden elde ettiği şeyler insana çok tatlı gelir. Para verilmeden ele geçen şeyler çok hoşa gider.
Bela geliyorum demez.
Yağmur yağmadan önce onun belirtileri görülür. Havada bir soğuma hissedince yada gökyüzünden koyu renk bulutlar görünce, anlarız ki yağmur geliyor. İnsanı üzecek olan şeyler ise, kimi zaman ansızın ve hiçbir belirti olmadan meydana gelir. İnsan tedbirli olmalı ama, Allah’a tevekkül ederek ona güvenmelidir.
Beleş atın dişine (yaşına, yularına, dizginine) bakılmaz.
İnsan, para vererek aldığı şeyi her yönüyle inceler, araştırır. Bu onun hakkıdır da. Ancak para verilmeden gelen şey, eksiği, kusuru olsada hoş karşılanır. Çünkü birşeyde kusur aramak insana yakışıksız gelir.
Beş parmağın beşi bir değil (olmaz).
İnsanlar duygu, yetenek ve benzeri konularda birbirinin tıpkısı, aynısı değildirler. Yeraltındaki madenler gibi, insanlarda nitelik yönünde farklılık gösterirler. Bu durum, aynı yerde ve benzeri görevlerde bir arada çalışan kimseler için de söz konusudur. / Kardeşler, ana ve babaları bir olduğu halde birbirlerine benzemezler. Çeşitli nitelik ve meziyetlerle birbirinden ayrılırlar.
Besle kargayı, oysun gözünü.
İyiliği, öyle gelişigüzel kimselere yapmamalıyız. Nice insanlar vardır ki yaratılış gereği bayağı ve nankördürler. İyilik edip yetiştirdiğimiz öyle sütü bozuk, iyilik bilmez kimseler vardır ki insana en büyük kötülüğü yaparlar.
Beterin beteri vardır.
Başa gelen kötü durumlar gerek nitelik gerekse nicelik yönünde çok farklıdır. İnsan, yaratılış gereği dayanıksızdır ve başına bir musibet gelince, sanki dünyası yıkılır ve “bundan daha kötüsü olamaz” diye söylenir. Oysa durum onun düşündüğü gibi değildir. Bundan dolayı çok kötü bir duruma düşen kimse, bundan daha kötü bir durumda bulunduğunu düşünerek teselli olmalıdır.
Bıçağı kestiren kendi yüzü suyu, insanı sevdiren kendi huyu.
Bir kimseyi, birşeyi değerli kılan kendisinde bulunan özel niteliktir: İnsan, huyu güzel olursa sevilir. Bıçak, çeliğine iyi su verilmiş olursa keskinleşme yeteneği kazanır.
Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.
Bıçak, satır, çivi gibi ve delici şeyleri yarası bedenin görünür yerinde olduğu için bunları tedavi etmek kolaydır. Söz ve yazı ile açılan yara kalpleri incitir, gönülleri yaralar. Gönül yarası ise geçmez, insanın içini hatırladıkça sızlatır.
Bilen bilir, bilen aslı var sanır.
Bir kimsenin gelişigüzel, düşünmeden sarfettiği bir söz, işin aslını bilenler tarafından itibara alınmaz; fakat söz söyleyenin, onun niyetini ve amacını bilmeyenler, duydukları şeyi gerçek sanırlar.
Bilmedik aş ya karın ağrıtır, ya baş.
İnsan, önüne konan yemeğe hemen kaşık salmamalı, bunun kime ait ve nasıl birşey olduğunu öğrenmelidir. Kişi, mahiyeti hakkında bilgi sahibi olmadığı meselelere burnunu sokmamalı ve tanımadığı kimselerle hemen dostluk kurmamalıdır.
Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıptır.
İnsan ne kadar bilgili olursa olsun, bilmediği şeyler mutlaka olacaktır. Kişinin öğrenme yeteneği sınırlı olduğundan bazı şeyleri bilmemesi kusur değildir. Asıl kusur öğrenme isteği ve iradesi göstermemektir. Bilmediği bir işi sorup öğrenmeden yapmaya kalkışmak bir eksikliktir. Çünkü yanlış ve zararlı bir yola sapılmış olabilir.
Bin bilsen de bir bilene danış.
İnsan birşeyi ne kadar iyi bilirse bilsin, kendisinden daha iyi bilen bulunur. Onun için, bir işe başlamadan önce, o iş üzerindeki geniş bilgisi herkesçe kabul edilen kimsenin düşüncesi alınmalıdır.
Bin dost az, bir düşman çok.
İnsanın dostu ne kadar çok olursa yararlanma imkanı o kadar artar. Bu durumdan bir zarar gelmez. Oysa, insanın birtek düşmanı bulunsa, her zaman zarar görme tehlikesi vardır.
Bin merak bir borç ödemez.
Borcu ödemek için tasalanmanın faydası yoktur; ödeme yollarını aramak gerekir.
Bin nasihatten bir musibet yeğdir (evladır).
Yanlış yolda olan bir kişiye verilen yüzlerce öğüt, onu doğru yola getirmek için fayda sağlamaz da tuttuğu bu yolda başına gelen bir musibet uyanmasına yeter.
Bin ölçüp bir biçmeli.
Yapılacak bir işin bütün yönleri önceden iyi düşünülmeli, sonucu iyi hesaplanmalı, ondan sonra işe girişilmelidir. İyi düşünülmeden yapılan bir işten dolayı duyulacak pişmanlık, işi düzeltmeye yaramaz.
Bin tasa (kaygı) bir borç ödemez.
Borçlu, üzülmekle borç sıkıntısından kurtulmaz. Çalışıp vermekle kurtulur.
Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.
İnsanları basitleştiren düşüncelerden biride şudur: “Desinler”. Çoğu insan benim için iyi şeyler söylesinler diye birşeyler yapar. Bu çok yanlış ve sonuç itibariyle olumsuz bir düşüncedir. Bir yoksula, bir hayır işine yaptığımız yardımı, en yakınlarımız dahi bilmemelidir. Çünkü bu çeşit yardımlar dini yada sosyal bir ödevdir. Amaç insanın kendisini göstermesi değil, bir yaraya merhem olmaktır. Herkes görsün, işitsiz, kendisini övsün diye yapılan yardım, din yada insanlık duygusu ile yapılmış iyilik olmaktan çıkar.
Bir adama kırk gün deli dersen deli olur.
Sürekli telkinle bir kişinin bilinç altına bir takım inançlar, duygular yerleştirilebilir.
Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.
Adı kötüye çıkan kişi, kötü olmasa bile, bu toplum yargısını kolay kolay düzeltemez. Nerede adı anılsa, hiçbir araştırma yapılmadan, hemen kötülüğü ortaya atılır. Bu durum, hergün ölmekle eşdeğerdir. Bundan dolayı insan, hergün ölmektense, birkez ölmeyi yeğler.
Bir ağızdan çıkar bin ağıza yayılır.
Sır, insanın içinde kaldığı sürece onun esiridir, hiçbir yere gidemez. Gizli kalması istenen birşey birkez söylendimi, artık söylenen söz sahibini tutsak eder. Bir kişi, yayılmasını istemediği bir sözü kimseye söylememelidir. Söylerse, gizli kalmasını istediği şey, dilden dile dolaşarak toplum içine yayılır.
Bir ahırda atda bulunur, eşekde.
İnsanlar toplu olarak yaşayan varlıklardır. İnsanlarda farklı yaratılmışlardır. İnsan vardı iyi, dürüst, çalışan; insan vardır kötü, tembel ve çıkarcı. Bundan dolayı bir yerde her çeşit insan bulunur.
Bir baş soğan bir kazanı kokutur.
Kötü bir insan, kötü bir davranış, kötü bir söz bütün toplumun huzurunu kaçırır.
Bir bulutla kış olmaz (bir çiçekle yaz gelmez).
Küçük bir başarı insanın mutlu olması için yeterli değildir. Mutlu olmak için sürekli başarı ve devam eden etkinlikler gereklidir.
Bir çöplükte iki horoz ötmez.
Toplumdaki insanları birbirine düşüren nedenlerden biride iki başlılıktır. Oysa bir toplumda iki baş olmaz, hiçbir topluluk iki başa birden tabi olamaz. Birden çok baş olursa aralarında anlaşmazlık çıkar.
Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
Bazen bir kimse öyle delice bir iş yapar ki, birçok akıllı kimse bir araya gelerek düşünür, çalışırlar da durumu düzeltemezler.
Bir dirhem et bin ayıp örter.
Zayıf kimselerin vücudundaki çirkinlikler daha belirgin bir şekilde görülür. Biraz şişmanlık, onların bu çirkinliklerini giderir.
Bir elin nesi var iki elin sesi var (bir elin sesi çıkmaz).
Bir insanın gücü, imkanı sınırlıdır. Bundan dolayı büyük işleri tek başına yapamaz. Başkası ile işbirliği yapmalıdır ki önemli bir varlık gösterebilsin.
Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.
Birbirine çok yakın insanlardan biri sevinçli iken, diğerinin mutlu olması mümkün değildir. Aile bireylerinden birinin hastalık ve benzeri durumlardan ileri gelen üzüntüsü ailenin tümünü etkiler. Toplumun bir kesimi büyük sıkıntılar çekerken diğer kesimlerinin ferah içinde olması yadırganacak ve sosyal çalkantılara sebep olacak bir durumdur.
Bir günlük beylik, beyliktir.
Kısa bir süre içinde olsa, insanın eline geçen fırsat önemlidir. Bir imkanı, bunun devamı yok diye geri çevirmek doğru değildir. Her nitemin insana sağladığı kendisine has imkanları vardır.
Bir insanı tanımak için ya alışveriş etmeli, ya yola gitmeli.
İnsanlar belli değer yargılarına sahiptir. İnsan, inandığı dava veya mensup olduğu dinin kendine yüklediği görevleri yerine getirdiği için iyi sanılmamalıdır. İnsanın nasıl bir karakter taşıdığı asıl sosyal münasebetlerde, özellikle alışveriş gibi çıkarların çatıştığı durumlarda yada kendi ortamından uzaklaşmasında ortaya çıkar.
Bir korkak bir orduyu bozar.
Korkaklık insan için büyük bir eksikliktir. Birlikte iş yaparken yada düşmanla savaşırken, korkak bir kişinin sergileyeceği telaş, heyecan ve kaygı, bozguna yol açar.
Bir koyundan iki post çıkmaz.
Bir insanın yapabileceği fedakarlık, yardım ve destek sınırlıdır. Bir kimse kendi imkanlarını zorlayarak elinden geleni yapmış ise, dolambaçlı yollarla aynı insandan tekrar fedakarlık istemek boşuna emek harcamaktır.
Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.
Yaşadığımız hayatta küçük görünün şeylerin büyük önemi vardır. Herhangi bir oalyı, bir işi, bir ödevi küçük saymamak, önemle ele almak gerekir. Küçük görünen işler büyük sonuçlar doğurabilir: Bir çivi eksikliğinden bir nal düşer, bir nal eksikliğinden bir at koşamaz olur; bir atın koşmaması, komutanına bir haberin yetişmemesi dolayısıyla savaşın kaybedilmesine mal olabilir. Böylece bir çivi yüzünden bir ordu yenilgiye uğrayabilir. Nitekim küçük bir vidası eksik olsa koca bir fabrika çalışamaz. Özen gösterilmeyen küçük bir yaradan ölenler çoktur.
Bir musibet bin nasihatten iyidir.
İnsanlara verilen öğütler ve nasihatler ne hikmetse kulak ardı edilir. Önemsenmez. Önemsiz gibi gözüken bu nasihatler aslında o kadar hıymetlidir ki; kişiler bunun farkına varmaz. Bunu anlamaları için illaki kötü bir duruma düşmeleri gerekir. Nitekim onlarda bunu tecrübe ettiklerinde kendinden sonrakilere bunları aktarırlar. Fakat aktardıkları insanlarda bunu kulak ardı eder ve onlarda bu kötü durumu tecrübe eder. Bu durum bu şekilde süregelir ve dünya kanunları oluşur.
Bir selam bin hatır yapar.
İnsanlar sözle anlaşırlar. Onları birbirine yaklaştıran ve bir bakıma parola diyebileceğimiz söz yada söz grupları vardır. Selam bir ilgi ve sevgi belirtisidir. Küçük birşeydir ama gönül kazanmakta büyük önemi vardır. Gönül kazanmak için buna benzer birçok ilgilerden yararlanılmalı, insanlar arasındaki sevginin tüm toplumu kapsaması için üzerimize düşeni yapmalıyız.
Bir senden büyüğün, birde senden küçüğün sözünü dinle.
Önemli bir işe girişecek kimse sadece kendi düşüncesiyle yetinmemeli, büyüklerin tecrübelerin bilgi ve tecrübesinden istifade etmelidir. Bazı küçüklerde akıllı düşünceler ileri sürebilirler. Bundan dolayı istişareye küçükleride katmalı, bazen onlara danışılmalıdır.
Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.
İnsanları sürekli kandırmak mümkün değildir. Suçlu, birkaç kez kurtulma yolu bulsa bile günün birinde yakayı ele verir.
Bir söyle iki dinle.
Söz söylemek sanıldığı kadar önemli değildir. İnsanda dinlemek için iki organ, konuşmak için bir organ vardır. İnsan, işitme organı olan kulaklarından suvarılır. Dinlemesini bilen insan birçok kimsenin bilgi ve deneyimini kısa yoldan öğrenmiş olur. Bundan dolayı dinlemek söz söylemekten önde gelir.
Bir söz bin büyüye bedeldir.
Büyü, insanı yanlış şeylere inandırır. Kimi sözler vardır sihir etkisi yapar. Etkili sözün büyüden daha güçlü bir inandırıcılık taşıdığı tarih boyunca görülmüştür.
Bir sürçen atın başı kesilmez.
Bir kimse hakkında sağlam bir kanaat edinmek uzun süre ister. Şimdiye kadar sizi memnun etmiş olan kimse bir kez yanlış bir iş yapmışsa onun için eskiden edindiğimiz kanaati hemen değiştirmeyi ve kendisine ağır bir ceza vermeyiz. Yanılmak ve hata etmek insana özgü birşeydir. Bunu unutmamalıyız.
Bir tepe yıkılır, bir dere dolar.
Dünyada kimi insan düşerken, kimide kalkar. Hayatta hiçbir şey kaybolmaz. Birinin kaybettiğini başkası kazanır. Varlıklı bir kimse yoksullaşırken bir yoksulda zenginleşir.
Bir yalanı kırk doğruya saklarlar.
Kimi insanlar yalancılıkla yaşamlarını sürdürürler. Bu söyledikleri yalanlara bir zaman sonra artık kendileride inanır olurlar. Gerçeği gizlemek adına o kadar rahat ve sorunsuzca yalanlar söyleyebilirler ki; hepsi birbiri ile bağlantılı olur, sıkıntı duymadan işin içinden çıkarlar.
Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.
“Oturmayacağım, vaktim yok” diyen konuk oturma şöyle dursun yatıya kalır! Zira söylediği söz dilinin ucundadır, asıl düşündüğünü söylememiştir. “Yemek, karnım tok” diyende parçalarcasına sofraya saldırır.
Birgün su içeceğin çeşmeye çamur sıçratma.
Kimi insanlar yaratılış itibariyle onlara sunulan nimetleri kullandıktan sonra, sanki kullanmamışçasına kötülerler ve üstüne üstelik kimsede kullanmasın diye ellerinden geleni yaparlar. Bunu habersiz yada farkında olmadan yapmasının dışında bilinçli olarak yapan erdemsiz insanlar bilmezler ki kendi kendilerine, kaynaklarını tüketiyorlar! Bunun farkına varırlar ancak gelecek süreçte aynı şansı yakalamaları daha sıkıntılı bir hal alır.
Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.
Herkesin yararlanabileceği şeyden bazı kişiler yararlanır da başkalarına istifade etme imkanı vermezlerse bundan büyük kavga çıkar. Toplum düzenini sağlayan asıl ögelerden biride sosyal hak eşitliğidir. Toplumun bir kesimi zor şartlar altında geçinirken, diğer kesim çok yüksek bir hayat seviyesi tutturmuşsa, bu çelişkili durum sosyal patlamalara neden olur. Barış içinde yaşamak için nimetlerin bölüşmesinde eşit haklara sahip olunmalıdır.
Birlikten dirlik (kuvvet) doğar.
İnsanlar tek başlarına yaşam konusunda hiçbir anlam ifade edemezler. Bir elin nesi var? İki elin sesi var örneğinde olduğu gibi kişiler birleşerek toplumları, toplumlar birleşerek ırkları ve ulusları oluştururlar. Bu kocaman insan toplulukları ise dirlik oluştururlar, kuvvetli olurlar. Kuvvet bir milleti ayakta tutan en önemli unsurdur. Bizde Türk olarak birbirimizi tutmalı, korumalı, her zaman bir diğer Türk’ün yanında olursak kuvvetli oluruz. Tıpkı askerlerin birleşerek orduları oluşturması gibi. Bu egemen bir davranıştır.
Birşeyin önüne bakma, sonuna bak.
İnsan bir işe söyle yada böyle başlar. İşin mahiyeti ve boyutları başlangıçta anlaşılmaz. Başlangıçta gereki önlemler alınmalı, planlar yapılmalıdır; ama asıl işin sonuna bakılmalı, sonunda nasıl bir şekil alınacağı hesap edilmelidir.
Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.
Bu dünyada her çeşit malın alıcısı bulunur. Çünkü insanların beğenisi ve seçme seviyesi eşit değildir. Bundan dolayı “malım kötü, alıcı bulunmaz” dememelidir. Kötü, işe yaramaz nesnelerin, bunlardan anlamayan istekleri her zaman olur.
Boğaz dokuz (kırk) boğumdur (boğa boğa söyler).
İnsanoğlunun çektiği dili yüzündendir. Düşünmeden söylenen nice sözler ne ocaklar söndürmüş, ne kalpler kırmıştır. Bir sözü söylemeden önce bunun nasıl bir sonuç doğuracağını düşünmeli, uygun olmayan yanlarını düzeltmeli, böylece tekrar tekrar düşünüp düzeltmeler yapılmalı, sonrada söylemeliyiz. Düşünce aşamalarında belkide bir sakında hatırımıza gelir, sözü söylemekten büsbütün vazgeçeriz.
Bok nisbetle tezek amber gibidir.
Necasette pistir, tezekte. Fakat biri bulaşıcı özelliğe sahipken öbürü hiç olmazsa kudurur, insanın üzerine bulaşmaz. Bunun gibi, çok kötü şeyin yanında daha az kötü olan şey güzel görünür.
Boktur kokar, huydur çeker.
İnsanlar bulundukları ve yaşadıkları ortamdaki kişilere benzerler. Aynı kişiler ile aynı konuları konuşmak ve paylaşmaktan tıpkı onlar gibi davranırlar. Buda onların bu huylara sahip olmasına, değişmeyecek yaşanmış kalıntılar bırakmasına neden olur. Çoğu zaman bu huylar aileden kapılır ancak çevre çok önemli bir faktör olarak devreye girer. Bu atasözümüzde anlatılmak istenen, varolan şeyler varolduğu gibi olmak zorundadır. Bu şekilde görünür, bu şekilde davranır veya bu şekilde kokarlar.
Bol bol yiyen, bel bel bakar.
Elde varken aşırı harcamaya kaçmamalı, yarınları düşünmelidir. Kazandığını bol bol yiyip ilerisi için birşey arttırmayan kimse, kazançsız kaldığı zaman acıklı duruma düşer.
Borç iyi güne kalmaz.
Borç, insanın belini büker, ona sürekli sıkıntı çektirir. Borcu ilk fırsatta ödemek gerekir. Erteleyip durmak yanlıştır. Çünkü gelecek günlerde eliniz daha dar olabilir; borçta gittikçe büyür. Üstelik insan, sürekli bir borç üzüntüsü çeker.
Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.
Borcun ödenmesi geciktikçe borçluluk duygusu gevşer, insan borcu yokmuş gibi davranır. Çok zaman geçince borç ödenmez olur, dert uzayınca hastayı güçsüz bırakır, alır götürür.
Borç yiğidin kamçısıdır.
Borç bazı insanları çalışmaya teşvik eder, sorumluluk duygusu aşırlar. Borçlu, biran önce kurtulmak için daha çok çalışır.
Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek.
Borçlu ve dertli yaşamak insana dayanamaz acılar çektirir. Borçtan kurtulmanın çıkar yolu onu verip kurtulmak, şifa bulmaz dertten kurtulmanın yolu ise ölmektir.
Boş çuval ayakta (dik) durmaz.
Karnı doymayan çalışmaz. / Bilgisiz, yeteneksiz kişi, kendisine verilen görevde tutunamaz. / Gerçeklere dayanmayan ve ihtiyaçlara cevap vermeyen bir plan yürümez.
Boş fıçı çok (fazla) langırdar.
Bilgili erdemli kişi çok konuşmaz; gösterişten kaçınır. Ama bunlardan yoksun olan kimse, bilgiçlir taslar; çok konuşur; boş laflarla çevreyi rahatsız eder.
Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir.
Boş gezmek, kişiyi tembelliğe alıştırır ve herkesin gözünden düşürür. Çalışmak ise, para karşılığı olmasa bile, kişinin yeteneğini arttırır ve tembel olmadığı göstererek paralı iş bulmasına yardım eder.
Boş torba ile at tutulmaz (boş torbaya eşek gelmez).
İnsanları bir işte tutabilmek için hak ettikleri karşılık mutlaka verilmelidir. Menfaat göstermezseniz bir kimseyi bir yere bağlayamazsınız. / İnsan, bedel ödemeden amacına ulaşmaz. Fedakarlıkta bulunmadan istediğiniz şeyi elde edemezsiniz.
Bostan yeşil (gök) iken pazarlığa oturulmaz.
Nasıl gelişeceği ve hasat mevzimine ne kadar olacağı bilmediğin toprak ürünleri alıp satılmamalıdır. Ya çok olur yada kuraklık, sel gibi beklenmedik durumlarda mahsül alınamaz. Bunun gibi, henüz ayrıntıları belli olmayan bir iş üzerinde anlaşma yapılmaz.
Böyle gelmiş böyle gider.
İnsanoğlu, tarih boyunca çok şeyi değiştirmiş, eskidiğini sandığı değerlerin yerine yenilerini getirmiştir. Hayat, bir bakıma, değişerek ve değiştirerek devam etmekten ibarettir. Fakat bazı şeyler vardır ki, bunları değiştirmek ya çok zordur, yada bunları değiştirecek yollar tıkanmıştır. İşte, bu gibi durumlar için halk, ileriden beri sürüp gelmekte olan bir durumun, kolay kolay değişmeyeceği kanaatini taşır. Kemikleşmiş gibi görünün böyle durumları atalarımız bu sözle kurallaştırmıştır.
Boynuz kulağı geçer (boynuz kulaktan sonra çıkar ama kulağı geçer).
Her nesil, bir önceki nesle göre daha çok imkan bulur: Bu imkanlar maddi olduğu kadar manevi olabilir. Bundan dolayı bu konu üzerinde sonradan yetişen kimse, daha önce yetişmiş olanları geride bırakır.
Buğday başak verince orak pahaya çıkar (kıymete biner).
Birşey, kendisine acilen ihtiyaç duyulunca normalinden çok değer kazanır.
Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince.
Birşeyin senin olduğundan şüphen kalmaması için gereken bütün şartlar gerçekleşmelidir: Tarladaki, harman yerindeki buğdayın ambara konulmadan senin sayılmaz. Bir afet, başa gelebilecek bir kaza ve hırsızlık gibi olaylar onu yok edebilir. Oğlunda sana karşı oğulluk görevini yapıyormu, yapmıyormu, varlık zamanlarında, sen ona henüz harçlık verirken pek belli olmaz; ancak yoksulluğa düşersen anlaşılır.
Buğdayın yanında acı ot da sulanır.
Bu dünya imtihan ortamı olduğu için, Allah’ın var kıldığı nimetlerden iyi kimselerde, kötü kimselerde istifade eder. / Toplum yararına gerçekleştirilen düzenlemeler, kötü niyetlerin daha kolay fenalık yapmalarına yol açabilir.
Bugün bana ise yarın sana.
Bugün bir kimsenin başına gelen kötü bir durum, yarın başkasınında başına gelebilir. Bundan gerekli ders alınmalıdır. / Nimetlerde böyledir: Onlarda zaman içinde sahip değiştirir. Bugün zengin olan yarın yoksul, bugün yoksul olan yarın zengin olur.
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir.
Bugün ayağımıza gelmiş olan kazançla yarın gelmesi ihtiyami bulunan daha büyük bir kazanç arasında bir seçme yapmak gerekirse, bugünkünü tercih etmek doğrudur. Çünkü bu gerçekleşmiştir. Öteki ise türlü engellerle gerçekleşmeyebilir.
Bugünün işini yarına bırakma.
Yaşadığımız her günün kendine özgü problemleri, sıkıntıları vardır. İş ise herşeye rağmen yapmanız gereken bir yükümlülüktür. Bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmanın türlü sakıncaları vardır: Yarın daha önemli bir iş çıkabilir ve bugünkü işten önce onun yapılması gerekir. Bundan dolayı bugünkü iş yine kalır. Yada yarın çıkacak başka işte bugünküne ekleneceğinden hepsini yapmaya vakit yetmez.
Bükemediğin eli öp.
El, elden üstündür. İnsan, gerek meziyet gerekse diğer konularda kendinden ileri olanla yarışa kalkmamalı, onu kıskanmamalı; aksine onun üstünlüğünü kabul etmelidir. Bizden ileride olanları kıskanmak yerine onlara gıpta etmek, onlar gibi olmayan çalışmak ve onların meziyetlerini kabul ederek gerekli saygıyı göstermek erdemli olmanın gereğidir.
Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş.
İnsan doğup büyüdüğü ortamdan, yurdundan uzakta ne kadar iyi bir yaşama ortamında bulurnursa bulunsun, yinede yurdunu arar; onun özlemini çeker.
Bülbülün çektiği dil(i) belasıdır.
Bülbül güzel öttüğü için kafese konulmuş, özgürlüğünü sesi yüzünden yitirmiştir. İnsan, bundan ders almalı, dilini tutmalıdır. Düşünülmeden söylenen sözler, yersiz konuşmalar insanın başını derde sokar.
Büyük balık küçük balığı yutar.
Sevginin, hoşgörünün ve diğer güzel hasletlerin – maalesef – egemen olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. İnsanoğlu, bunca deneyimine rağmen gücün belirleyici özelliğini ve onun çalıştırdığı çarkın dişlerini kıramamıştır. Biz istemesekte, hoşuma gitmesede bu dünyada güçlüler, güçsüzleri ezer, ortadan kaldırır; yada kendilerine bağlarlar.
Büyük başın derdi büyük olur.
Büyük işlerin başında bulunan, geniş sorumluluklar yüklenmiş olan kimselerin derdi çok ve büyük olur.
Büyük lokma ye(de), büyük söz söyleme.
Olayları dışarıdan seyredenler için olup bitenler ne kadar kolay ve basit görünür. Oysa hiçte öyle değildir. Bundan dolayı hiçbir kimse başkalarını kınayıp “ben böyle yapmazdım, ben böyle kötü duruma düşmezdim”, gibi sözler söylememelidir. Dünya bu, birgün aynı olaylar kınayanın başınada gelebilir.