Allah’ın cezası
pek yaramaz, şirret.
(birine) ceza kesmek
görevli, para cezası yazmak.
Ceza almak
cezalandırılmak.
Ceza çekmek
1) hapiste yatmak: hırsızlıktan üç ay ceza çekti. 2) manevi bakımdan işlenen suçun ağırlığını çekip sıkıntı ve üzüntü içinde kalmak.
Ceza görmek
kendisine ceza verilmek, cezalandırılmak.
Ceza vermek
1) cezalandırmak; 2) para cezası ödemek.
Ceza yemek
cezalandırılmak.
Cezasını bulmak
hak ettiği kötü sona uğramak: ‘hasretten lime lime olmuş zavallı kalbinle oynayanlar cezalarını buldular.’ -h. E. Adıvar.
Cezasını çekmek
1) yaptığı bir kusur veya tedbirsizliğin zararına uğramak: ‘bu haylazlığının cezasını çeker.’ -p. Safa. 2) hükmedilen cezayı bitirmek.
Cezaya çarptırmak
cezalandırmak: ‘seni yalana tövbe ettirecek bir cezaya çarptırmalıyım.’ -r. H. Karay.
Dilinin cezasını (belasını) çekmek (bulmak)
ölçüsüz, düşüncesiz konuşma yüzünden zarar görmek.