- Acze düşmek
çaresiz kalmak, elinden bir şey gelmemek. - Açık düşmek
1) herhangi bir sebeple bir filodan veya istenilen yerden uzakta kalmak; 2) sp. yağlı güreşte yenilgi sebebi olan sırtı veya yanı toprağa değmek. - Açmaza düşmek
içinden çıkılması güç durumda kalmak. - Ağza (ağızlara) düşmek
dedikodu konusu olmak. - Aklına düşmek
1) hatırlamak: ‘kırmızı gül goncasına kavuştu / sılada sevdiğim aklıma düştü’ -halk türküsü. 2) kafasında bir düşünce doğmak. - Alaca düşmek
meyve olgunlaşmaya başlamak. - Ana rahmine düşmek
döl yatağında cenin oluşmak: ‘ulan mustafa, insanoğlu ana rahmine düşer de dokuz ay on gün sonra capcanlı fırlar.’ -s. F. Abasıyanık. - Anlaşmazlığa düşmek
anlaşamamak, uyuşamamak: ‘anlaşmazlığa düşmezdik. İyi çocuklardı.’ -a. Kutlu. - Aşağı düşmek
düzeyi, miktarı, niteliği azalmak: ‘bunlar arasında birkaç gazete ve dergi alanları hesaba katacak olursanız gazete ve dergi okuyucularının nispeti daha da aşağı düşer.’ -n. F. Kısakürek. - Aşka düşmek
âşık olmak. - Ateşi düşmek
hastanın ateşi geçmek veya azalmak. - Ayağına düşmek
çok yalvarmak: ‘obanın bütün kadınları, delikanlıları ayağına düştü.’ -y. Kemal. - Aykırı düşmek
uygun gelmemek, ters gelmek, ters düşmek: ‘yüzük ona biraz aykırı düşen bir parlaklıkla parmağında parlıyordu.’ -t. Buğra. - Ayrı düşmek
1) birbirinden uzakta kalmak: ‘köyümden, şehrimden ayrı düştüm.’ -a. Kabaklı. 2) mec. uyuşmamak: düşüncelerimiz ayrı düşüyor. - Baş aşağı düşmek
kişiliğinden kaybederek toplum içindeki durumu sarsılmak: ‘onun için hayatın bütün kanunu, bütün manası bu baş aşağı düşüşteydi.’ -y. K. Karaosmanoğlu. - Başı dara düşmek
sıkıntıya girmek: ‘adamın başı dara düşünce yardımına hayrullah koşmaz da kim koşar?’ -a. İlhan. - Başı yastığa düşmek
yorgunluktan veya güçsüzlükten uykuya dalmak: ‘ve tekrar başı yastığa düştü ve uyudu.’ -y. K. Karaosmanoğlu. - Başına taş düşmek (yağmak)
felakete uğramak. - Başının derdine düşmek
başka bir şeyle ilgilenmeyecek kadar sıkıntılı durumda bulunmak. - Baygın düşmek
çok yorulmak. - Bigâne düşmek
yabancılaşmak: ‘birkaç yabancı dili rahatlıkla konuşurken ana dilini bilmeyen ve bigâne düşmüş dudaklar susmalıdır.’ -s. Ayverdi. - (bir iş) medreseye düşmek
alay içinden çıkılmaz boş tartışmaların konusu olmak. - (bir işin, bir kimsenin) arkasına düşmek (takılmak)
1) bir işi sona erdirmek için sıkı çalışmak; 2) birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek: ‘istanbul’da ne kadar şair, hikâyeci varsa hepsinin arkasına düşüyor, hepsiyle tanışıyordu.’ -b. R. Eyuboğlu. - Bir kıza dünür düşmek
bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek. - (bir kıza) dünür düşmek
bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek. - (bir şey) ayağa düşmek
1) ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak; 2) artık her yerde bulunabilir olmak: bu ürünler ayağa düştü. - (bir şey veya bir şeyi) suya düşmek
gerçekleşme olasılığı kalmamak: ‘artık karşı koyma ümidi suya düşmüştü, harp her cephede kaybedilmişti.’ -r. H. Karay. - Bitap düşmek
çok yorulmak, yorgun düşmek: ‘sabaha doğru bitap düştü, onun kucağında uyuyakaldı.’ -r. N. Güntekin. - Boş düşmek
esk. İslam hukukuna göre, kadın kocasından ayrılmak. - Can kaygısına düşmek
her şeyden vazgeçip sadece kendi hayatını koruma veya kurtarma çabasında olmak. - Canının derdine düşmek
ölüm korkusuna kapılmak. - Cansız düşmek
hastalık veya yorgunluk yüzünden bitkin bir duruma gelmek. - Cemre düşmek
sıcaklık yükselmek: bugün cemre suya düştü. - Çaptan düşmek
çalışma gücü, verimi azalmış veya tükenmiş olmak. - Çenesi düşmek
yerli yersiz konuşup gevezelik etmek. - Çiğ düşmek
hoş karşılanmamak, kaba ve yersiz bulunmak: ‘onların da belki merhume ve öksüzler hakkında söylenilecek bir fikirleri olurdu. Fakat şimdilik ne deseler çiğ düşecekti.’ -r. N. Güntekin. - Çukura düşmek
kötü ve uygunsuz bir duruma girmek: ‘kendi ayağınız ve büyük aklınızla gidip düştüğünüz çukurdan bize ne?’ -a. Gündüz. - Dağlara düşmek
büyük bir üzüntü dolayısıyla insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşamak.
Düşmek İle İlgili Deyimler ve Anlamları
Paylaş