G harfi ile başlayan atasözleri ve anlamları hangileridir? Açıklamalı olarak sıralanmış ve kolayca kavramanız için g harfi ile ilgili başlayan atasözü sözlüğünü derledik. Anlamlarıyla beraber başlayan g harfinin atasözü listesi.
Her ülkenin tarihi, kültürü, dili ve atasözleri var. Atasözleri, kültürümüzde oldukça önemlidir. Atasözleri, geçmişte edinmiş tecrübelerden yola çıkarak söylenmiş özlü sözlerdir. Kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Ayrıca Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Kimi atasözü gerçek anlamı ile kullanılırken kimisi de mecaz anlamı ile kullanılmıştır. Ancak bütün atasözlerinin ortak amacı ders vermektir. Atasözleri ve deyimlerin birbirleriyle ortak ve birbirinden ayrılan bazı özellikleri vardır. Birbirleriyle ortak olan en önemli özellikleri, her ikisinin de toplum tarafından ortak olarak benimsenen ve kullanılan kalıplaşmış sözler olmalarıdır.
İşte alfabe sırasına göre tek tek harflerle Atasözü ve anlamları…
Gabbe içerden olunca, kapı tırkaz tutmaz.
Dünyada çok çıkarcı ve zarar verici insan mevcut. Bu tip kişiler eğer içimizden ise ne yaparsak yapalım onlarında ortak bulunduğu konuları asla düzeltemeyiz. Çünkü bu insanlar bize yapıcı gözükürken içimizde beslenen kötü niyetli insanlardır.
Gafike kelam, nafile kelam.
Çevresinde olup bitenlere karşı duyarsız olan, gaflet uykusundaki kimseye söz kar etmez. Böylelerine boş yere söz anlatmaya çalışmayın.
Gammaz olmasa tilki pazarda gezer.
Kötü niyetli insanlar her düşündüklerini yapamıyorsa, bunun nedeni diğer insanlardır. Gizli, yasadışı yollarla çıkarını sağlayan kişi, yakayı ele vereceğinden korkmasa bu işleri açıktan açığa yapar.
Garip kuşun yuvasını Allah yapar.
İddiasız, kendi halinde sessiz sessiz yaşayan insan, ne sevimli insandır. Kimsenin işine karışmayan, kimseyi kıskanmayan, kendi halindeki insanı Allah darda bırakmaz.
Gavura kızıp oruç yenmez.
Başkasının sizi ilgilendirmeyen tutumuna kızarak çok önemli olan görevinizi yapmamanız doğru değildir.
Gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıcını çalar (sallar).
İnsan, inançları ayrı da olsa, birbirlerini sevmeselerde geçimi sağlayan kimsenin yanlısı olur, ona hizmet eder.
Gelene gidene rahmet okutur (gelen gideni aratır).
Beğenmediğimiz ve bundan dolayı işten, yönetimden ayrılmasını arzu ettiğimiz bir kişi yada kişilerin yerine çoğu zaman öyleleri gelir ki, insana “nerede öncekiler?” dedirtirler.
Gelene git denilmez.
Kendiliğinden bize gelen misafiri kabul etmemek inançlarımızla ve geleneklerimizle bağdaşmaz. / Kendiliğinden gelen güzel birşey geri çevrilmez.
Gelin bindi deveye gör kısmeti nereye.
İnsanlar bir akıbet için bir yola girdiklerinde sonlarının ne olacağı kestirseler bile tam olarak bilemezler. Bu gibi durumlarda işimizi şansa bırakmaktan öte hiçbir şey yapamayız. Herşeyi doğru yaptıktan sonra hayırlısı ne ise onu beklemekten başka yapacak pek birşey kalmaz.
Gemisini kurtaran kaptan.
İnsanın gerçekten bir işin ehli olup olmadığını, o işte hatırı sayılır bir tecrübe geçirmesiyle anlaşılır. Yetenekli, becerikli adam, herkesin ne yapacağını şaşırdığı karışık bir ortamda bütün tehlikeleri atlatarak işini iyi bir sonuca ulaştırır.
Gençler sadık olmak ister, yapamazlar. Yaşlılar, sadık olmamak ister, yapamazlar.
İnsanlar yıllandıkça, yaşlarını aldıkça ve erdem niteliğine doğru ilerledikçe daha vicdanlı, daha yapıcı olurlar. Bu gelişim süreci onların çok daha insaflı ve daha az art niyetli olmalarını sağlar. Gençler kaybettiklerini yeniden bulabilecekleri düşüncesiyle heran herşeyden kolayca geçebilirler. Fakat yaşı ilerlemişler bu tereddüt ve riske girmeyi yeğlemeden, çevresindekileri kaybetmemek için doğru olanı düşünür, onu uygularlar.
Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir (anlaşılır).
İnsan gençliğinden zamanını gereği gibi değerlendiremez. Gençlik, bir bakıma delilik gibidir. İhtiyarlayınca, yapılacak birçok şeyleri vaktiyle yapmamış olduğunu görür. Ama artık bunları yapacak gücü ve zamanı kalmamıştır. O vakit, gençliğin ne kadar değerli olduğunu anlar. Ne çare ki iş işten geçmiş olur. Sağlık konusunda da durum böyledir.
Gençlikte para kazan (taş taşı), kocalıkta kur kazan (ye aşı).
Kişi, kırk yaşına gelmeden önce işini yoluna koymalı, hayatta yer edinmelidir. İnsan gençliğindee çalışıp para biriktirmelidir ki, ihtiyarlayıp çalışmadığı zaman onunla rahat rahat geçinsin.
Geniş gününde dar gezen, dar gününde geniş gezer.
Dünya halinde sıkıntı ve keder çeken insanlar sabırlı davrandıkları taktirde bu sabırlarının mükafatlarını alırlar. Etrafa saldırıp daha çok kendilerine zarar vermediklerinde, daha akıllı ve mantıklı düşündüklerinde bu durumlarını elbette düzeltebilirler. Önemli olan bu sabrı gösterebilmekten geçer.
Gevşek tükürüğün sakala zararı vardır.
Tıpkı bu atasözümüzde olduğu gibi hazırlıksız ve önemsizce yapılan tüm işler üstümüze, başımıza bulaşabilir. Kötü görünmemize, kimi zaman kişiliğimizi zedelememize neden olan bu hareketlerimizden kaçınmalı, daha doğru ve düşünerek hareket etmeliyiz.
Gidilmeyen yer senin değildir (olmaz).
Gidemediğimiz, yararlanamadığımız yer, malımız olsa bile bir işe yaramaz. Böyle bir yerin bizim olmasıyla olmaması arasında ne fark vardır?
Gidipte gelmemek, gelipte görmemek (bulmamak) var.
Uzak bir yere giden kimse, ayrıldığı yere bir daha dönebilir; belki orada ölür. Dönebilsede ayrılırken bıraktığı yakınlarını bulamayabilir; onlarda ölmüş olabilirler. O halde vedalaşırken bunu hatırlamak ve helalleşmek gerekir.
Gittiğin yer kör ise, gözünü yumda bak.
Akıbetinin ne olacağını bilmediğimiz durumlarda erdemli insanlar gibi davranmalıyız. Sonunu ve gidişatını bilemediğimiz durumlarda daha yavaş hareket etmeli, kalıcı ve yapıcı olmalı, çok fazla çırpınmadan manevi olarak sonumuzu görmeye çalışmalıyız.
Göğe direk, denize kapak olmaz.
Bu dünya düzeninde iyilerde vardır, kötülerde. Zararlı nesnelerde vardır, zararsızlarıda. Fakat ilginçtir, Allah abes (boş, gereksiz) birşey yaratmamıştır. İnsan bundan ibret almalı, hem gereksiz, hemde gerçekleştirilmesi hayale bile sığmayan şeylerle uğraşmamalıdır.
Göl yerinden su eksik olmaz.
İyiliğin bulunduğu ortamda iyilik, kötülüğün bulunduğu ortamda kötülük bolca bulunur. Aksini beklemek bizi hayal kırıklığına uğratmaz, aslında gerçekleri tekrar hatırlatır.
Gön yufka yerinden delinir (ip inceldiği yerden kopar).
Tabaklanmış, işlenmiş derinin incelen, aşırını hırpalanan yerindene delinmesi gibi, her işte sıkıntı en çürük yerinden patlak verir. Örneğin, ciğerinden rahatsızlık geçirmiş olan kişi, zayıf düşse hemen ciğerlerinden hastalanır. Toplumsal olaylarla da durum böyledir.
Gönlün sevdiği, ya kürklü olur ya kepenekli.
İnsanlar her ne durumda olurlarsa olsunlar öncelik içindeki niyetlerden geçer. Niyeti zengin olmak isteyen kişiler durumu daha iyi, varlıklı insanları örnek alır, onların yanında bulunur veyahut bayansa bu tip insanlar ile evlenmek isterler. Kalbi temiz insan arayan kişiler ise, karşısındaki çoban bile olsa, durumu vakti çok kötü dahi olsa bu gibi insanların yanında bulunur. Bu artık zamanımızda çıkar meselesi olduğundan bunun doğruluğunu kestirebilmek için her iki insanıda tanımak gerekir.
Gönlün yazı var, kışı var.
İnsan ruhunda bazen açılma, bazende daralma olur. Açılmaları bahara, daralmalarıda hüzünlü kış mevsimine benzetebiliriz. İnsan kimi zaman neşeli, iyimser, yaşama sevinci ile dolu olur; kimi zamanda bunalmış, kötümser, bezgin.
Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.
İnsanın gönlü çabuk kırılır. Bundan dolayı bir kimsenin, hele dostlarımızın gönlünü kırmamaya dikkat etmeliyiz. Kırılan gönül kolay kolay onarılmaz. Bu yüzden, eski dostluk bir daha, o içtenlikle yenilenemez.
Gönül ferman dinlemez.
İnsanlar emirle sevip, emirle nefret etmezler. Sevgi bir coşku selidir, yatağında istediği gibi akar. En yüksek yerden yasak emride gelse gönül sevdiğinden vazgeçmez.
Gönülden gönüle (kalpten kalbe) yol vardır (kalp kalbe karşıdır).
İnsanların kalpleri bileşik kaplar kanununu andırır. Birbirine açık bir kanalcıkla bağlı olan kaplardan birine hangi sıvı konulursa, diğer kaplara aynı sıvı geçer. Kalplerde bu özelliği taşır. Birbirine bir takım duygularla bağlı olan iki kimseden biri, öteki için ne düşünüyorsa oda beriki için aynı şeyi düşünür.
Gönülsüz namaz göğe (göklere) ağmaz.
Kulluk bilinci ve coşkusu ile yapılmayan ibadetin Allah katında hiçbir değeri yoktur. İçten gelen bir duygu ile kılınmayan namaz kabul olmaz. Bunun gibi, isteksiz yapılan işten hayır gelmez.
Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır yada baş.
İnsan bir işe gönlünü vermez, onu severek yapmaz ise bu işten hayır gelmez. İsteksiz yenilen yemek nasıl insana dokunursa, istenmeyerek yapılan işte öylece kötü sonuç verir.
Gören gözün hakkı vardır.
Çarşı ve pazardan birşey alınca bunları mümkün mertebe gizlemeliyiz. Çünkü alan vardır, alamayan vardır. Öte yandan yiyecek yada imrenilecek birşey görene o şeyden vermek gerekir.
Görenedir görene, köre nedir köre ne?
Gözü olan herkes birşeylere bakar. Fakat bakmak demek, her zaman görmek demek değildir. Bakmak fiili ile görmek fiilinin anlamları farklıdır. Bundandır ki, bazı gözler için “göz değil budak deliği” denilmiştir. Demekki önemli olan baktığını görmektir. Bundan dolayı herşey görebilen kimse için anlamlıdır. Göremeyen için hiçbir şey anlam taşımaz.
Görmemişin çocuğu olmuş, tutmuş şeyini (pipisini, çükünü) koparmış.
Bazı erdemsiz ve niteliksiz insanlar, sonradan sahip olduğu şeyleri çok fazla kıymete bindirirler. Zaten sahibi olduğu şeyin, sanki başkaları tarafından hiç sahibi olmadığını veya olamayacağını düşünürcesine abartırlar. Bu abartma onları hem ortamda görgüsüz durumuna düşürür, hemde sahip olduğu şeylere çok önem veren, kimseyle paylaşmayan ve ketum insanlar havasına sokar. Bu gibi insanlara bu atasözümüz söylenir ve kullanımı oldukça da popülerdir.
Görünen dağın ardı yakındır.
Sonunu kestirebildiğimiz ve sonucunu gördüğümüz olayların ardında beklediklerimiz bize daima yakındır. Çünkü beklediğimiz bu durum bize o kadar yakındır ki, sonunu görebiliyoruzdur.
Görünen köy kılavuz istemez.
Ortada apaçık duran bir gerçeği açıklamak gerekmez. Erdem sahibi insanların hiçbir şekilde yardım istemeden ve öğüt dinlemeden sonuçları görmesi bu yüzdendir. Sonucunu herkesin gördüğü olayların gidişatının akıllı kişiler bu şekilde değiştirebilir ve kendisi için daha yararlı bir hale sokabilir.
Göz görmeyince gönül katlanır.
İnsan, yakınında bulunan sevdiği kimse ile sık sık görüşmeden edemez. Ama bu kişi uzak bir yere giderse görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır. / Yiyip içtiğimiz şeylerin hangi koşullarda üretilip doldurulduğunu görmediğimiz için onları temizmiş gibi kabul ederek tüketiriz.
Göz, mideden büyüktür.
Allah insanları nefisleri ile yaratmış, herkesi bu nefisin sesine göre sınamaktadır. Ancak çoğu zaman kişiler bu nefsine yenik düşer. Gözleri aç davranırlar. Gördüleri ve istedikleri şeylere tok olsalar yada ihtiyaçları olmasa bile onu isterler. Bu doğada her canlıda bulunmaktadır. Önemli olan biz insanların buna karşı dirençli olarak erdemli insanlar olabilmesidir.
Gözden ırak olan, gönüldende ırak olur.
Sevgi ve dostlukların devam edebilmesi, insanların birbirleriyle sürekli karşılaşmalarına ve ilişki içinde olmalarına bağlıdır. İnsan, çevresindeki arkadaşlarını sık sık arar. Ama uzaktaki arkadaşını o kadar sık arayamadığından yavaş yavaş unutur.
Göze göz, dişe diş.
Karşısındaki kişi yada kurumlara cephe alan insanlar en sert haliyle intikam alacağı zaman tüm gücünü ve imkanlarını kullanırlar. Bu güç onlara bu davalarını kazanmalarını sağlayan en büyük unsurdur. Bunu birde aksi durumlarda kullanan maddi varlıklı, kötü niyetli kişilerde mevcuttur. Bu psikolojik yada fiziksel savaşa göze göz, dişe diş adı verilir ve en tanınan atasözlerimiz arasında yer alır.
Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz.
Hep çıkar peşinde koşan kişi, tehlikeden uzak kalamaz. Sonuç olarak peşinden gittiği isteklerinin sonunda her zaman başına dert açar ve bu isteklerinden gelen çıkarları ile gidenler birbirine eşit değildir, gidenler her zaman daha büyük olur.
Gülme komşuna, gelir başına.
İnsan başkasının başına gelen üzücü bir durumla alay etmemelidir. Gün olur, öyle bir yıkım kendisininde başına gelir ki; “ben bunun gibi bir olayla dalga geçmiştim” der. İnsanların başındaki felaket yada musibetleri alay konusu etmek yerine destek çıkmalıyız. Aynı yada benzer olayları yaşadığımızda bu dostlarımız da bize destek çıkacaktır.
Gülü seven dikenine katlanır.
Sevdiğimiz yada elde edeceğimiz kişi ve nesnelerin bir kusuru bulunabilir. İnsan, sevdiği kimse ve sevdiği iş yüzünden gelecek sıkıntılara katlanır.
Gün doğmadan neler doğar.
İnsan, içinde bulunduğu durum ne kadar kötü olursa olsun hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamalıdır. Yaşadığı mutluluğun devamından da güvende olmamalıdır. Yarın karşısına neler çıkacağını kimse bilemez. Kötü bir durum birgün sonra düzelebilir; iyi bir durum kötüleşebilir. Kim bilir, daha neler olur.
Gün ola harman ola.
İstediğimiz veya beklediğimiz şeyler için sabretmesini öğrenmeli, onu beklemeliyiz. Bir günün ardından yarın için hesaplar yapmamalı, istediklerimizi veya iyi yada kötü beklentilerimizi bekleyerek görmeliyiz. Gelişme kaydedilmeden hayaller kurmamalı, doğru yoldan sapmamalıyız.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Herkesin bildiği bir gerçek inkar edilemez, yalan yanlış sözlerle değiştirilemez, örtpas edilemez.
Güneş giren eve doktor (hekim) girmez.
Güneş insanlar için çok büyük bir enerji kaynağıdır. Günümüzü aydınlatan, besinlerin büyümesini sağlayan, mikropları dezenfekte eden, bu dünyayı ısıtarak yaşanılabilen bir gezegen olmasını sağlayan ve en önemlisi insanların D vitamini ile kemik gelişimini sağlalaması, güneşin bizim birinci dereceden ihtiyacımız olan Allah vergisi bir kaynak olmasını sağlar. Öyle ki; Antartika ve denki bölgelerde 6 ay güneşin olması ve diğer 6 ayın olmaması insanların gelişimi açısından çok can alıcı bir değer kazanmaktadır. Belirli yaş aralığındaki çocuklar, güneş görmeyen bu dönemde, solar (güneş enerjisi) niteliğindeki ışıkların önünde hergün belli saatlerde kalarak bu ihtiyaçlarını yapay olarak sağlamaktadır. Güneşin kıymetini bilmeli, evimize girerek doğal ve steril ortamın yaratılmasını sağlamalıyız.
Güneş görmeyen eve doktor girer.
Ev, güneş almalıdır. Güneş, vücudu güçlendirir. Birçok mikropları öldürür, birçok hastalıklara iyi gelir. Güneşsiz evde hastalık eksik olmaz.
Güvenme dayına, ekmek al yanına.
İnsanlar yaratılış itibariyle yanında bulunan insanlara güvenmek isterler. Fakat yanımızdaki bu insanlara sonuna kadar güvenmemeli, bunu belli etmeden önlemlerimizi almalıyız. Aksi halde aklımıza gelen kötü şeyler başımıza geldiğinde yarı yolda kalmış oluruz. Bunun önüne geçmek için kimseye belli etmeden, kendimiz için gidişatımızı garanti altına almalı, daha sonra kötü durumlar ile karşılaştığımızda önlemli olmalıyız.
Güvenme dostuna, saman doldurur postuna.
Kişiler çok güvendiği dostlarını her şekilde denemelidir. İyi dost ticarette ve yolda belli olur, bu unutulmamalı, dosta güvenmeden önce belli kriterlerde test edilmelidir. Yoksa dost olarak güvenilen kimse arkamızdan kuyu kazar, bizi avlar.
Güvenme varlığa, düşersin darlığa.
İnsan, varlıklı durumuna güvenerek har vurup harman savurmamalı, tutumlu olmalıdır. Buna dikkat etmeyen kimse, işlerin iyi gitmediği ve çalışamadığı zamanlarda darlığa düşer.
Güzele bakmak sevaptır.
Atalarımız bu sözü gerçekten sevap işleyeceğiz maksadıyla söylememiştir. Bazıları bu sözü gerçek dini bir kavram olarak algılasa da; gerçekte iş bu şekilde değildir. Güzel bir işi başardığımızda, güzel bir durum yarattığımızda ve insanlara da yararlı ise, onu izlemek, onun hakkında iyi düşünmek, rıza dilemek sevaptır. Kısaca bu atasözümüzü bu şekilde anlatabiliriz.
Güzellik, tabiatın kadına ilk verdiği ve ilk geri aldığı hediyedir.
Allah insanları yaratırken gücü erkeğe güzelliği ise kadına vererek hayatları oluşturur. Kadınların yaşaması için erkeklerini gücüne ihtiyacı vardır. Erkeklerin yaşaması için güzelliğine kapılacağı bir kadına ihtiyacı bulunur. Fakat bu verilenleri yıllar zamanla geri alır. Bu atasözümüzde olduğu gibi kadına mahsus değil erkeğede mahsustur.