- Açıklık getirmek
bir konu veya sorunu anlaşılır duruma getirmek.
- Açmaza getirmek (düşürmek)
düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak.
- Ağız kalabalığına getirmek
1) birini gereksiz sözlerle şaşırtmak; 2) ilgisiz sözler söyleyerek asıl konudan uzaklaştırmak.
- Ağzından burnundan getirmek
1) huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak: ‘siz buraya bizi eğlendirmeye mi geldiniz yoksa ağzımızdan burnumuzdan getirmeye mi?’ -o. C. Kaygılı. 2) pişman etmek için uğraşmak.
- Aklına getirmek
1) hatırlatmak; 2) olabileceğini düşünmek: ‘ve birdenbire o kendini, şimdiye kadar gelmediği, böyle olacağını aklına bile getirmediği bir yerde buldu.’ -n. Hikmet.
- Altını üstüne getirmek
1) bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak; 2) söz veya tutumuyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek: ‘insanın gözü bir şey görmedi mi dünyanın altını üstüne getirmeli.’ -z. Selimoğlu.
- Aman dedirtmek (amana getirmek)
karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, zor durumda bırakmak: ‘galiba bu sene soğuk aman dedirtecek.’ -r. H. Karay.
- Anasından emdiği sütü burnundan getirmek
birine bir iş yaptırırken çok sıkıntı çektirmek: ‘hiç belli olmaz insanoğlu! Bir gün anadan emdiği sütü burnundan getirir.’ -b. R. Eyuboğlu.
- Ardını almak (getirmek)
bitirmek, tamamlamak.
- Ateh getirmek
bunamak: ‘sen sahiden budalaymışsın dostum hem adamakıllı ateh getirmişsin.’ -r. H. Karay.
- Ayağına getirmek
sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak.
- Bela getirmek
kötülüğe, felakete uğratmak: ‘yurtlarına bela getiren bu kadını, ayıplamıyor kentin uluları.’ -a. Erhat.
- Bezginlik getirmek
usanmak, bıkmak.
- Bin dereden su getirmek
birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek, dil dökmek: ‘rıfat paşa gibi terbiyeli bir zat bile bin dereden su getirir, harp siyasetimizi methederdi.’ -y. K. Karaosmanoğlu.
- Bir araya getirmek
toplamak: ‘gurbet duygusu sevgi ile ayrılık ve birleşme özlemini bir araya getirir.’ -m. Kaplan.
- Bir biçimine getirmek
1) çözüm yolu bulmak: ‘ne olur bir biçimine getir/ yak şu linyiti çıtır çıtır’ -b. R. Eyuboğlu. 2) sırasını, fırsatını bulmak, punduna getirmek, en uygun durumunu yakalamak: ‘bir biçimine getirip benimle samim’e de veriştiriyormuş.’ -s. Birsel.
- (bir işi) aceleye getirmek
bir işi üstünkörü, özenmeden yapmak: ‘boşanma işlemleri devam ederken ev arama işini aceleye getirdiğime bin pişmanım.’ -e. Şafak.
- (bir şeye) kanaat getirmek
kanmak, aklı yatmak, inanmak: ‘artık kâmuran’ın ömrümün en büyük aşkı, geleceğime bir tek hâkim kudret olduğuna kanaat getirdim.’ -h. E. Adıvar.
- (birine) söz getirmek
1) birinin eleştirilmesine sebep olmak, bir kimseye söz gelmesine yol açmak; 2) bir kimseye söz gelmesine yol açmak: ‘hâlbuki bu münasebetsiz dedikodular mektebe de söz getirmeye başladı.’ -r. N. Güntekin.
- Boğuntuya getirmek
argo birini bunaltıp şaşırtmak yolu ile kendisinden, bir iş veya mal karşılığı olarak çok miktarda para çekmek.
- Burnundan getirmek
yaptığına pişman etmek: ‘hele onu bir elime geçireyim, görürsün, burnundan getireceğim.’ -h. Topuz.
- Canını burnundan getirmek
çok yormak, fazla çalıştırmak: ‘bize soluk aldırmaz, canımızı burnumuzdan getirir.’ -y. Kemal.
- Cinnet getirmek
bir an için delilik belirtisi göstermek: ‘ayol, duydunuz mu? Fahim bey cinnet getirmiş.’ -a. Ş. Hisar.
- Çalımına gelmek (getirmek)
uygun zaman veya durumu ele geçirmek: ‘sanki demek istediğim bir çalımına gelseydi seni de yüzdürürdü.’ -m. Ş. Esendal. ‘yıldız, çalımına getirdikçe ateş ediyordu.’ -a. Gündüz.
- Çırpıya getirmek
bir sıra veya çizgi üzerine getirmek.
- Çocuk dünyaya getirmek
çocuk doğurmak.
- Çocuk oyuncağı hâline getirmek
yeteneksiz kimselerin karışmasıyla bir işi değerinden düşürmek.
- Dalgınlığına getirmek
birinin dalgınlığından yararlanıp kendi isteğini gerçekleştirmek: ‘bir dalgınlığına getirip dışarı kaçıyor.’ -m. Ş. Esendal.
Getirmek ile ilgili Deyimler ve Anlamı
Paylaş