(Bir şeye) gölge düşürmek
Anlamı : bir şeyin değerini veya ününü azaltacak işler yapmak: ‘bu iki yazarın usta hikâyeci vasıflarına gölge düşürmüştür.’ -a. Ş. Hisar.
(Birini veya bir şeyi) gölgede bırakmak
Anlamı : ondan daha üstün bir düzeye yükselmek, ondan çok daha başarılı olmak: ‘enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde.’ -s. M. Alus.
Gölge düşmek
Anlamı : bir şey üzerine karaltı inmek, üzerine gölge gelmek.
Gölge etmek
Anlamı : 1) ışığa engel olmak; 2) mec. engel olmak; 3) mec. gereksiz yere rahatsız etmek: ‘gölge etme, başka ihsan istemem.’ -diyojen.
Gölge gibi
Anlamı : varlığını belli etmeden, gizlice: ‘bunlar yekdiğerlerine tutunarak birer gölge gibi duvara siftine, inleye, ıkına orada duran arabalara tırmanmaya başladılar.’ -a. H. Müftüoğlu.
Gölgede (gölgesinde) kalmak
Anlamı : adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak: ‘önce akranlarının gölgesinde kaldı, sonraları kendinden sonra yetişen şairler gölge ettiler önüne.’ -n. Cumalı.
Gölgesine sığınmak
Anlamı : birinin emri altına girmek: yakınları bağışlatınca da ayaklarına kapanarak gölgesine sığınmıştı.
Gölgesine yatmak
Anlamı : daha önce elde edilen para, makam, ün vb.ne sığınarak zaman geçirmek veya bundan yararlanmak: ‘o, büyük aktörlüğün gölgesine yatmış, günlerini stüdyolara telefon etmekle geçiriyor.’ -a. İlhan.
Kendi gölgesinden korkmak
Anlamı : çok korkak olmak, bir sakınca söz konusu olmayan işlere girişmekten bile korkmak.