Heyecan ile ilgili atasözleri ve anlamları. İçinde veya anlamında heyecan, telaş kelimesi geçen atasözleri hangileridir? Heyecan ile ilgili olan atasözleri nelerdir?
Atasözlerinin kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmez. Atalardan günümüze kadar ulaşan, belirli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan (anonim) düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir. Atasözleri, geçmiş kuşaklardan süzüle süzüle günümüze kadar gelmiş özellikleri sözün içerdiği anlama göre değişir. Atasözü pek çok dalda eğitici yol gösteren, öğüt veren kalıplaşmış sözlerdir.
İçi pır pır etmek:
Bir şey yüzünden çok heyecanlanmak yada çok tedirgin olmak.
Yerinde duramamak:
Sürekli hareket etmek, kıpırdanmak, sabırsızlanmak, içi içine sığmamak, eyleme geçmek için telâş içinde dolaşmak.”Gelecekleri haberini alınca ne yapacağını şaşırdı; yerinde duramıyor, sağa sola koşturup duruyordu.”
Yel yeperek yelken kürek:
Telâş içinde, çok acele olarak, heyecanla.
Yüreği oynamak:
Ansızın heyecanlanmak veya korkmak, tedirgin olmak.
Yüreği küt küt atmak:
Korku ve heyecandan yüreği hızlı hızlı çarpmak.
Yüreği hop etmek:
Bir olay karşısında birdenbire korkup heyecanlanmak.
Yüreği kalkmak:
Heyecanlanmak.”Tekne sallandıkça yüreği kalkıyordu.”
DEYİMLER
Etekleri tutuşmak: çok telaşlanmak
“Öğleden sonra vali yine kıza köpüre arayınca komiser Zihni ‘nin etekleri iyice tutuştu.” -M. İzgü.
Etekleri zil (ıslık veya çalpara) çalmak
1) çok sevinmek: “İlk mektebe gittiği gün Gülsüm’ün sevincinden etekleri zil çalıyordu.” -R. N. Güntekin. 2) alınan sevinçli bir haber üzerine telaşa ve heyecana kapılmak.
Kalbi ağzına gelmek
yüreği ağzına gelmek: “Kendisi de her fırsat düştükçe bunlarla yan yana harp ettiğini söylerken âdeta kalbi ağzına gelmiş gibi olurdu.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
Kalbi dayanmamak
1) aşırı heyecan, üzüntü, yorgunluk veya herhangi bir hastalık yüzünden kalbi durmak, ölmek; 2) yüreği dayanmamak.
Kalbi çarpmak
1) kalbi çok vurmak; 2) çok heyecanlanmak; 3) yüreği çarpmak.
Heyecana kapılmak
aşırı derecede heyecan, coşku duymak: “Ne zaman böyle büyük makineler görsem kolay kolay tarif edilemeyen bir heyecana kapıldığımı duyuyorum.” -B. R. Eyuboğlu.
Heyecana getirmek
heyecanlandırmak, heyecanlanmasına sebep olmak: “Nağmeler ve hanende sesleri, uslu ve evcimen halkı heyecana ve galeyana getiriyordu.” -A. Ş. Hisar.
Heyecana gelmek
heyecanlanmak, heyecan duymak.
Eli ayağı (ayağına) dolaşmak
şaşırmak, telaşlanmak: “Hastasını muayene ederken başında bulundular mı, hele söz söylediler mi eli ayağı dolaşır, ya kalbi bulamaz ya nabzı şaşırır.” -A. İlhan. “Şaşkınlıktan eli ayağına dolaşarak pencerelere koştu ve orada gördüğü manzara karşısında donakaldı.” -E. Şafak.
Heyecana düşürmek
heyecanlandırmak: “Adına ve şimdi gördüğüm şahsiyetine zaten hayran olduğum büyük askerin bu alakası beni heyecana düşürmüştü.” -İ. A. Gövsa.
Heyecan vermek
heyecan duymasına sebep olmak: “Göz kamaştırıcı bir mücevher, kuyumcuya heyecan verir.” -S. Ayverdi.
Heyecan duymak
heyecanlanmak.
Eli ayağı titremek
korku, sinir vb. sebeplerle heyecanlanmak.