İpliği pazara çıkmak : Ne olduğu anlaşılmak, yaptığı kötülükler çevresi tarafından anlaşılmak ve bu yüzden küçük düşmek.
İpsiz sapsız : 1. İşsiz, güçsüz. 2. Kimsesiz. 3. Birbirini tutmayan anlamsız, yersiz söz.
İpten kazıktan kurtulmuş : Kaba, azgın, her türlü kötülüğü yapabilecek kişi, serseri.
İradesi elden gitmek : Hareketlerini denetleme gücünü kaybetmek.
İsabet ettirmek : 1. İstenilen yere atmak, ulaştırmak. 2. Rast getirmek.
İskambil kağıdından yapılmış olmak : Hileli olmak, içinde hile bulunmak.
İskelete dönmek : Çok zayıflamak, bir deri bir kemik kalmak, kurumak.
İsmi var, cismi yok : Adı biliniyor ama kendisi bilinmiyor, kendisi yok.
İstanbul kazan, ben kepçe : Bir şeyi veya bir kimseyi aramak için İstanbul’un (şehrin) her yerini dolaşıp durmak.
İstanbul’un taşı toprağı altın : İstanbul’da para kazanmanın ve zengin olmanın bir çok yolu var.
İstavroz çıkarmak : Hristiyanların yemin ederken veya bir şeyden korktuklarında Allah’a sığınmak için tapınma işlemi, haç çıkarmak.
İstediği gibi at koşturmak (oynatmak) : Keyfince , istediği gibi davranmak.
İstemem, yan cebime koy : Söz ve davranışlarıyla istemez görünür ama verilirse memnun kalacağı belli oluyor.
İstifini bozmamak : Aldırış etmemek, durum ve davranışını değiştirmemek.
İstihareye yatmak : Herhangi bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak için, belirli duaları okuyup iki rekat namaz kıldıktan sonra uykuya dalmak.
İş açmak : Kendisini sıkıntıya düşürecek bir işe girmek, sebepsiz yere kendisini güç duruma düşürecek bir işe sebep olmak.
İş başa düşmek : Kendi işin kendi görme zorunda kalmak.
İş bilmek : Becerikli olmak, bir işi yapabilecek yetenekte olmak.
İş buyurmak : Yapılacak bir iş için emir vermek.
İş çevirmek : Dolambaçlı, gizli amaçlar güderek iş yapmak.