İş çığırından çıkmak : 1. İşin amacından sapıp, düzeltilmesi zor bir duruma gelmek. 2. Doğru ve uygun olan yoldan ayrılmak.
İş çıkarmak : 1. Verimli çalışıp, çok iş bitirmek. 2. Gereksiz, güç bir duruma düşmek.
İş inada binmek : Bir işi yapmakta direnmek, bütün zorlukları yenmeye gayret göstermek.
İş işten geçmek : Geç kalındığı için artık o işi yapma imkanı ortadan kalkmak. 2. Yapılan yanlış bir davranış ya da hareketten dönememek.
İş sarpa sarmak : İş, içinden çıkılması zor bir duruma girmek.
İş var : 1. bu şey yararlı olabilir, işe yarar anlamında kullanılır. 2. Bu kişi iyi, verimli, yararlı işler yapabilir.
İşe karışmak : Bir meseleye el koymak, müdahale etmek.
İşe koyulmak : Bir işe başlayıp devam etmek.
İşi ağırdan almak : 1. Bir işi yavaşlatıp geç bitmesine sebep olmak. 2. Bir işi yapmakta isteksiz görünmek, acele etmemek.
İşi Allah’a kalmak : Yardım edecek kimsesi kalmamış, çaresiz bir durumda olan. Allah’tan başka kendisine kimse yardım edemez durumda olmak.
İşi azıtmak : Ölçüsüz hareketlerde bulunmak, aşırılık göstermek, köyü ve yanlış işlere başlamak.
İşi başından aşmak (aşkın) : Çok yoğun işi olmak, büyük iş yükü olmak.
İşi bitmek : 1. İşi, çalışması sona ermek. 2. İşe yaramaz duruma gelmek, bitkin düşmek.
İşi çocuk oyuncağına çevirmek : İşi ciddiye almamak.
İşi düşmek : 1. Birinin yardımına muhtaç olmak. 2. Bir yerde yapılacak işi bulunmak.
İşi iş olmak : İşi yolunda olmak.
İşi pişirmek : 1. İşi olumlu sonuçlandıracak hazırlıkları tamamlamak. 2. Flört etmek.
İşi rast gitmek : İşleri yolunda gitmek.
İşi sağlama (sağlam kazığa) bağlamak : İşin aksamadan yapılması için tüm önlemleri almak.
İşi tatlıya bağlamak : Bir işi, bir konuyu, olumlu ve sevindirici bir çözüme ulaştırmak.
İşi tıkırında olmak : İşi istediği gibi, işleri düzenli yürümek.
İşi (işleri) yolunda olmak : İşi istediği gibi, memnunluk verici şekilde düzenli yürümek.
İşin içinde iş var : Bu olayda herkesin bilmediği başka bir şey var, işin iç yüzü başka anlamında kullanılır.
İşin içinden sıyrılmak (çıkmak) : Güç ve zorlu bir durumdan kendini kurtarmak.
İşin rengi değişmek : Konu başka bir biçimde gelişmek.
İşine gelmek : Çıkarına, amacına, düşüncesine uygun olmak.
İşini bilmek : 1.Nereden, nasıl yararlanacağını bilmek. 2. Görevini yapma bilincini taşımak. 3.Yapacağı iş için gerekli bilgiye sahip olmak.
İşini görmek : 1.İşini, görevini yapmak. 2. Başkasının yapması gereken işi yapmak. 3. Başka bir nesnenin göreceği işi yapacak nitelikte olmak. 4. Dövmek veya öldürmek.
İşkembeden atmak (söylemek) : İnandırıcılıktan uzak sözler söylemek.
İşkillenmek : Şüphelenmek, vesveseye düşmek.
İt ite (buyurur), it de kuyruğuna : Tembel, uyuşuk kişiler, kendilerine verilen görevleri başkalarına yaptırmaya çalışır ve bu yüzden iş zamanında bitmez. (Bir işin yapılmayıp başkalarına bırakılması durumunda söylenir.)
İti an, çomağı (taşı) eline al (hazırla) : İstenmeyen biri geldiğinde söylenen yarı şaka, yarı gerçek bir sözdür.
İtimadı kalmamak (sarsılmak) : Birine artık güvenmemek.
İtiraf etmek : Başkalarının bilmesi sakıncalı olan bir gerçeği saklamaktan vazgeçip söylemek, suçunu açıklamak.
İyi etmek : 1. Doğru uygun davranışta bulunmak. Hastayı iyileştirmek. 3. Birini dolandırmak, soymak. 4. Kumarda yenmek.