- (Birinin) keli görünmek
tkz. kusuru ortaya çıkmak. - (Birinin) keli kızmak
öfkelenmek. - (Birinin) kellesini uçurmak
kafasını keserek koparmak. - (Birinin) kellesini vurdurmak
öldürtmek: ‘atı kimin evinde, kimin elinde bulursa onun kellesini vurduracakmış.’ -y. Kemal. - Hem kel hem fodul
yetenekli olmadığı hâlde üstünlük taslayanlar için kullanılan bir söz. - Keleş keleş sırıtmak
pis pis gülmek: ‘asker kaçağı vatan hainlerinin keleş keleş sırıtan yüzlerini hayalliyordu.’ -o. Kemal. - Kelle götürmek
gereksiz bir aceleyle gitmek, koşturmak, acele davranmak: ‘işi besbelli acele imiş. Bir koşturur ki sanırsın kelle götürüyor.’ -r. N. Güntekin. - Kelle koltukta gezmek
gözünü budaktan esirgememek. - Kelle koparmak
olumsuz ve başarısız bir durum sonunda işe, göreve son vermek. - Kelle koşturmak
gereğinden çok acele etmek. - Kelle kulak yerinde
1) kanlı canlı ve iri yapılı olan; 2) gösterişli, itibarlı sayılan: ‘aralarında yaşlı başlı, kelle kulak yerinde, efendiden adamlar da var.’ -r. N. Güntekin. - Kellesinden olmak
can vermek, ölmek: ‘kimi kellesinden olur padişah olayım derken, kimi de yaka paça oturtulur tahtına.’ -t. Oflazoğlu. - Kellesini koltuğuna almak
ölümü göze almak: ‘kelleyi koltuğun altına almışız, memleketteki pisliği kanımızla temizlemeye karar vermişiz.’ -y. K. Karaosmanoğlu. - Kelleyi koltuğun altına almak
kellesini koltuğuna almak. - Kelleyi vermek
canını feda etmek. - Pişmiş kelle gibi sırıtmak
dişlerini göstererek yersiz ve aptalca gülmek: ‘işi döndürüp dolaştırıp hicviyelere getiriyor ve onları pişmiş kelleler gibi sırıta sırıta okuyorlardı.’ -o. C. Kaygılı.
Kel ile ilgili Deyimler ve Anlamı
Paylaş