M harfi ile başlayan atasözleri ve anlamları hangileridir? Açıklamalı olarak sıralanmış ve kolayca kavramanız için m harfi ile ilgili başlayan atasözü sözlüğünü derledik. Anlamlarıyla beraber başlayan m harfinin atasözü listesi.
Her ülkenin tarihi, kültürü, dili ve atasözleri var. Atasözleri, kültürümüzde oldukça önemlidir. Atasözleri, geçmişte edinmiş tecrübelerden yola çıkarak söylenmiş özlü sözlerdir. Kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Ayrıca Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Kimi atasözü gerçek anlamı ile kullanılırken kimisi de mecaz anlamı ile kullanılmıştır. Ancak bütün atasözlerinin ortak amacı ders vermektir. Atasözleri ve deyimlerin birbirleriyle ortak ve birbirinden ayrılan bazı özellikleri vardır. Birbirleriyle ortak olan en önemli özellikleri, her ikisinin de toplum tarafından ortak olarak benimsenen ve kullanılan kalıplaşmış sözler olmalarıdır.
İşte alfabe sırasına göre tek tek harflerle Atasözü ve anlamları…
Mahkeme kadıya mülk değil.
Bu dünyada hiçbir iş ve makam insanlar için sürekli değildir. Hiçbir kimse, bulunduğu kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalmaz. Bir süre sonra bu işe başkası getirilir, kendisi ayrılır.
Mal adama hem dost, hem düşmandır.
İyilik ve hayır yapabilmek için insana mal gereklidir. Üstelik mal insana rahat bir yaşayış sağlar. Mal, bu açılardan bakılınca insana dosttur. Varlığın, dünyalığın kıskananı, göz dikeni çok olur. Bu yüzden anlaşmazlıklar çıkar, kan bile dökülür. Üstelik mal kişinin azmasını kolaylaştırır. Bu açılardan bakılınca da mal insana düşmandır.
Mal canın yongasıdır.
İnsan hayatını ancak malla sürdürebilir. Ağacı dış tehlikelerden koruyan nasıl kabuğu ise, insanın başına gelecek zorluklardan korunmasıda malla mümkündür. Bu açıdan bakılınca mal canın bir parçası gibidir. Malına zarar gelen kimse, canından bir parçası gidiyormuş gibi üzülür.
Malım seni vereyimde mi kötü olayım, vermeyeyimde mi kötü olayım?
Kişiler kendilerine ait önemli ve gerekli eşyalarını bir başkasına emanet verirken çokça düşünmelidir. Çünkü verilen emanet herhangi bir şekilde geri gelmeyecekse ve bu emaneti veren kişi için sorun teşkil edecekse, arada anlaşmazlıklar, ciddi kavgalar veya daha büyüyen olaylar oluşabilir. Bir anda arkadaşlık, bir anda aile olmak kavramları yok olabilir. Bu yüzden bir kişiye ihtiyacımız olabilecek bir eşyamızı verirken iyi düşünmeli, ona göre hareket etmeliyiz.
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
Kış, giderayak şiddetli geçer. Bundan dolayı mart ayında şiddetli soğuklar olur. İnsanlar dışarı çıkamaz. Kışın sonuna gelindiğinden odun, kömürde azaldığı için kazma, kürek saplarını yakacak duruma düşülür.
Martta yağmasın, nisanda dinmesin.
İnsanoğlu hayatını yaşamak için idame ettirmek için önündeki engellere hazırlıklı olarak çoğu amacına girişimde bulunur. Bu girişim öncesinde ön hazırlık yapmak amacıyla veya doğru zamanı yakalamak için vakit kazanmak istediğinde olası kötü durumların bu süreçte değil, amacını gerçekleştirdikten sonra olmasını ister. Bunun için dualar eder, çevresindekileri uyarır ve Allah’a yalvarır. İşe başlamadan önce başa gelecek kötü süreç bu işin daha kötüye gitmesine kişilerin istek ve şevklerinin kırılmasına neden olur. İş kazanıldıktan sonra başa gelecek kötü olaylar hayat akışını diğerine göre çok etkilemez bir durum olur.
Maşa varken elini ateşe sokma (el ateşe sokulmaz).
Her işin bir ehli vardır, insan, bütün işlerimi kendim yapacağım diye düşünmemelidir. Başka birine yaptırabileceğimiz tehlikeli işe kendimiz girmemeliyiz.
Mayasız yoğurt çalınmaz (tutumaz).
Bir ağaç bir çekirdekten, bir harman bir kucak tohumdan meydana gelir. Çok para kazanabilmek için, azda olsa elde bir sermaye olması gerekir. Yoktan var kılan sadece Allah’tır. Kul, gerekli sebeplere sarılmak zorundadır.
Maymun yoğurdu yemiş, artığını ayının yüzüne sürmüş.
Açıkgöz kimseler, işledikleri suçu başkalarının, hele bön kişilerin üstüne yıkmayı bilirler.
Mazlumun ahı, indirir şahı (yerde kalmaz).
İnsan gücüm var diye haddini aşmamalı, kimseye zulüm etmemelidir. Zulüm eden kimse mutlaka yıkıma uğrar. Zulüm gören kimsenin bedduası, padişahı tahtından indirir.
Merhametten (iyilikten) maraz doğar.
Merhamet bazen ilaçtır, bazende hastalık. Bazı kimseler, kendilerine acıyıp iyilik edenlerin başını derde sokarlar yada bu iyiliği kötüye kullanırlar.
Mescide gerek olan meyhaneye haramdır.
İnsanın kendisine ve sahip çıktığı yere gerekli olan şeyi yabancıya vermesi doğru değildir. / Bir yer için gerekli olan şey, görevi onunki ile çelişen yer için zararlıdır.
Meyveli (mevye veren) ağaç taşlanır.
İşe yaramaz, niteliksiz, silik insanlarla kimse ilgilenmez. Daha ziyade bilgili, becerikli kimselerle uğraşılır, onlara sataşılır.
Minareyi çalan kılını hazırlar (kılıfına uydurur).
Kolay kolay gizlenemeyecek kadar büyük bir suç işleyen kimse, bunun ortaya çıkmaması için gerekli önlemleri daha önceden alır.
Minnetle gül koklama, dikeni sancar seni.
Yapılacak bir işi zoraki yapan insanlar bu hoşnutsuzluğunun sonunda ya çevresindeki kişileri kırar yada o işten zarar ile ayrılır. Bize buyurulan yada rica edilen görevleri severek, karşımızdaki insanın niteliğine göre ölçerek layıkı ile yerine getirmeli, doğru insanlara yakışır şekilde davranmalıyız.
Mirasa “nereye gidiyorsun?” demişler “esip yağmaya, sürüp savurmaya” demiş.
Erdemsiz ve niteliksiz insanların eline yorulmadan veya uğraşmadan gelen mal, mülk, para ve benzeri miraslar kıymet bilinmeden hunharca harcanır. Saçılıp savrularak kıymeti bilinmez. Oysa ki; onu o hale getirmeye çalışan insanlar ne emekler harcamışlar, ne kadar yorulmuşlardır. Miras, densiz insanlara son hazırlar. Sonuç olarak kişiye değil bu malın çokluğuna bahane bulunur, “mal azdırdı” denir. Aslında durum kesinlikle bu değildir.
Misafir kısmetiyle gelir.
Ev sahibi misafiri yük saymamalıdır. Müsafirin geldiği evde ya yiyecek bulunur yada beklenmedik bir yerden o sırada yiyecek gelir. Her insan kendine ait rızkı yiyeceğinden, misafirde kendi rızkını getirir: Yediğine bereket gelir yada yapacağı dua ile birkaç katının ev sahibine gelmesini sağlar.
Misafir on kısmetle gelir; birini yer dokuzunu bırakır.
Konuksever milletimiz inanır ki misafir, ev sahibine fazla bir gider yüklemez. Allah, konuğun yediğinden kat kat fazlasını, kulumu ağırlıyor diye, ev sahibine verir.
Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
Bir eve misafir olunca, insanın gönlünden, ev sahibinin kendisini iyi şeylerle ağırlaması geçer. Oysa ev sahibi ona ancak evinde bulunanı ikram edecektir.
Misafirin umduğu, ev sahibine iki öğün olur.
Zararlı olarak nitelendirilebilecek misafirlerimiz elbette bulunur. Bu erdemsiz kişiler gittikleri yerde çok daha fazlasını ararlar. Belki de evinde veya başka bir yerde bulamayacakları kadar isterler, bunun hakkında dileklerde bulunurlar. Oysa ev sahibi misafirini doyurmak için bir günde yiyeceği tüm nimetleri önüne serer. Bu yüzden misafirliğin süresi 3 gün olarak anılmıştır.
Misafirlik üç gündür.
Dinimize ve onunla şekillenen geleneğimize göre misafirlik hakkı üç gündür. Misafir bir yerde üç gün kalırsa ne ev sahibi bunu fazla bulur, nede misafir uzun kaldım diye üzülür. Üç günden sonrası her ikisi içinde çekilmez olur. Misafir, samimi bir arkadaş ise, üç günden sonra konuk gibi davranmaktan vazgeçmeli, ailenin bir ferdi gibi hareket etmeli ve ev sahibine yardımcı olmalıdır.
Mızrak çuvala sığmaz (girmez).
Güneş gibi ortada olan ve insanların dikkatinden kaçmayan birşeyi saklamanın mantıklı bir açıklaması olamaz. Çünkü herkesin gözü önündeki gerçekler örtpas edilemez.
Muhabbet iki baştan.
Birbiriyle ilişkisi bulunan iki kimsenin iyi geçinebilmeleri için yanlız birinin iyi olması yetmez; ötekininde iyi olması gerekir. Bir sabanı iki özükün çekmesi gibi, görev ve sorumlulukları karşılıklı olarak bölüşmek gerekir.
Mühür kimde ise Süleyman odur.
İnsanın sözü ve buyruğunu geçerli kılan, kendisinde bulunan yetkidir. Yetki, basit bir sözü bile etkili kılar. Bir işte kime yetki verilmişse baş odur. Söz onda biter. Onun buyruğu geçer.
Mum dibine ışık vermez.
Bir kimse, başkalarına bol bol yaptığı yardımı kendi yakınlarına yapmaz. / Kadri yüce, üstün ahlak ve nitelikleri olan kimsenin kıymetini yakın çevresi pek takdir etmez. Bir insan olarak bazı konularda onlar gibi davrandığı için “bizim gibi biri, oda yiyip içiyor, oturup kalkıyor” diye düşünürler. Dağın görkemini görmek için ona uzaktan bakmak gerekir.
Mum dibine karanlık.
Güç, mal ve para sahibi dünya insanları bu gücünü stok yapmaktan ziyade çevresindeki insanlara yedirir. Hiçbir zaman akıllarına aileleri veya yarın sıkıntıya düştüklerinde ona kol kanat gerecek insanları düşünmezler. Mumda çevresini ışıtır ancak sonunda oda eriyecek, ışık vermediği dibine gelecek ve sönecektir.
Mürüvvete endaze olmaz.
İnsanlara düşen, hayır ve iyilikle birbiriyle yarışmaktır. Yardım ve iyilik için ölçü, sınır yoktur. Kişi, yapabildiği ölçüde çok yardım ve iyilikte bulunabilir.