- (birine) Meydan Dayağı Çekmek
Herkesin İçinde Veya Çok Dövmek. - (birine) Meydanı Dar Etmek
Birini Çok Sıkıntıya Sokmak, Her Yönden Sıkıştırmak. - Foyası Meydana (ortaya) Çıkmak
Bir Olay Dolayısıyla Bir Kimsenin Kötü Niteliği Ortaya Çıkmak: ‘Utanmazlık Siyasetinin Veya Utanmaz Siyasinin Önünde Sonunda Foyası Meydana Çıkar.’ -B. Felek. - Mal Meydanda
Bir İşin Gizli Bir Yönünün Olmadığını Belirten Bir Söz. - Meydan Açmak
Sebep Olmak: ‘Bu Hareket, Daha İleride Kim Bilir Ne Boğuşmalara Meydan Açacaktır?’ -R. N. Güntekin. - Meydan Almak
Esk. Gelişmek, Yayılmak, Geniş Ölçüde Olmak. - Meydan Bırakmamak
Fırsat Vermemek: ‘Ona Ağız Açmaya Meydan Bırakmadım.’ -R. N. Güntekin. - Meydan (birine Veya Bir Şeye) Kalmamak
Fırsat Bulamamak: ‘Bu Beladan Kurtulabilmek İçin Bir Çare Düşünmeye Meydan Kalmadan Ali, Bir Gece Kasabaya Girdi.’ -M. Ş. Esendal. - Meydan Bulamamak
Fırsat Bulamamak. - Meydan Dayağı Atmak
Kalabalık İçinde İyice Dövmek. - Meydan Dayağı Yemek
Kalabalık İçinde İyice Dayak Yemek: ‘Vallahi Meydan Dayağı Yesem Bu Kadar Perişan Olmazdım.’ -R. N. Güntekin. - Meydan Okumak
Korkmadığını, Çekinmediğini Açıkça Bildirmek, Kavga Veya Yarışmaya Çağırmak: ‘Hülasa Yüz Türlü Yüzmek Bilir, Dalgıçlara Meydan Okurdu.’ -R. H. Karay. - Meydan Vermemek
Kötü Bir Durumun Gerçekleşmesi İçin İmkân Veya Zaman Bırakmamak: ‘Sonra Sultanın Cevabına Meydan Vermeden Döndü.’ -Ö. Seyfettin. - Meydana Atmak
Ortaya Çıkarmak. - Meydana Çıkarmak
1) Açıklığa Kavuşturmak, Ortaya Çıkarmak, Belli Etmek: ‘Marifetlerini Birer Birer Meydana Çıkarıyor.’ -R. H. Karay. 2) Bularak Ortaya Çıkarmak. - Meydana Çıkmak
1) Ortaya Çıkmak, Görünmek: ‘İşte Galip, Böyle Bir Muhitte Herkesi Şaşırtan Büyük Bir Kabiliyetle Meydana Çıkıverdi.’ -A. H. Çelebi. 2) Belli Olmak: ‘Şafak Serinliği İçinde Onun Yükselmesini Seyrederken İlk Tahminimizde Yanılmadığımız Meydana Çıktı.’ -H. S. Tanrıöver. 3) Yetişmek, Büyümek: ‘Altınyaprak Şirketi Bizim Son Ekmek Kapımızdı, Bundan Sonra İş Bulabileceğim Şüpheli, Kardeşlerim Daha Meydana Çıkmış Sayılmaz.’ -R. N. Güntekin. - Meydana Dökmek
Hepsini Sergilemek, Ortaya Dökmek. - Meydana Düşmek
Bir İş Yapmak İçin Kendini Ortaya Atmak. - Meydana Gelmek
1) Olmak, Oluşmak: ‘Kum Tanelerinden Meydana Gelen Yazıları Okumaya Çalışan Bünyamin Bir Hayli Zorlandı.’ -İ. O. Anar. 2) Ortaya Çıkmak: ‘Müspet Ve Realist İlmî Araştırmaların Meydana Gelebilmesi İçin İstatistik Bir Zarurettir.’ -N. Hikmet. - Meydana Getirmek
Olmasını Sağlamak, Oluşturmak: ‘Yaşlandıkça Gençleşen Bir Adam Yalnız Verdiği Eserlerden Değil Bundan Sonra Meydana Getireceklerinden Dolayı Mühimdir.’ -İ. A. Gövsa. - Meydana Koymak
Yapıp Ortaya Çıkarmak, Göstermek. - Meydana Vurmak
Belli Etmek, Ortaya Çıkarmak: ‘Beşikten Beri Ruhlarına Akıtılan Düşmanlığı Meydana Vurmak İçin Tam Fırsatı Bulmuşlardı.’ -Ö. Seyfettin. - Meydanda Bırakmak
1) Açıkta, Evsiz Barksız Bırakmak; 2) Ortada, Herkesin Gözü Önünde Bırakmak. - Meydanı (birine Veya Bir Şeye) Bırakmak
1) Savunduğu Şeyden Vazgeçmek: ‘Çok Güzel Görünen Bir Şey Var Ki O Da İki Tarafın Da Meydanı Bırakıp Kaçmamalarıdır.’ -M. Ş. Esendal. 2) Yarışmadan Çekilmek. - Meydanı Boş Bulmak
Kendisini Engelleyecek Kimse Görmeyerek Aşırı Davranışlarda Bulunmak. - Ok Meydanında Buhurdan Yakmak
1) Geniş Bir Yeri Yetersiz Bir Şeyle Isıtmaya Çalışmak; 2) Önemli Bir İş İçin Yetersiz İmkânlardan Yararlanmaya Çalışmak.
Meydan ile ilgili Deyimler ve Anlamı
Paylaş