Bugün ki makalemizde ö harfi ile ilgili deyimleri ve anlamlarını derledik. Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan deyimler hem yazılarımıza hem de konuşmalarımıza derinlik katar. Bu nedenle alfabemiz’de bulunan A’dan Z’ye kadar harf harf deyimleri ve yanında anlamı ile hazırladık. İşte Alfabemizin ilk harfi olan “Ö” harfi ile başlayan deyimler..
Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Deyim, belli bir kavramı, belli bir duygu ya da durumu dile getirmek için birden çok sözcüğün bir arada, seyrek olarak da tek bir sözcüğün yan anlamında kullanılmasıyla oluşan sözdür.
Deyimler çok büyük bir oranda mecaz anlamda kullanılır ancak gerçek anlamda kullanılanlara da rastlanmaktadır. Deyimi oluşturan sözcüklerin kimileri gerçek anlamını yitirerek mecaz anlam kazanırlar. Mecazlı anlatım, söze güzellik ve akıcılık katar.Türkçe, deyimler bakımından çok zengin bir dildir. Deyimler, göz önüne kuvvetli imgeler getiren sembollü sözlerdir. Halkın dikkatli ve zeki görüşlerinden doğmuştur.
Öbür dünya : Dinsel inanca göre, ölüm sonrasında insan ruhunun başka biçimde yaşayacağına inanılan yer, ahiret.
Öç almak (öcünü almak, çıkarmak) : İntikam almak, kendine yapılan bir kötülüğe karşılık, kötülük yapmak.
Ödü kopmak (patlamak) : Beklenmedik bir şeyin etkisiyle çok korkmak.
Ödün vermek : Bir şey elde etmek, ya da uzlaşma sağlamak için bir şeyler vermek, taviz vermek.
Öfkeden ateş püskürmek : Çok öfkelenmek, öfkeden gözünün akı kırmızılaşmak.
Öfkesini almak (çıkarmak) : Haksız yere birisine kızarak öfkesini çıkarmak.
Öğüt vermek : Nasihatte bulunmak.
Öküz (öküzün) altında buzağı aramak : Aslı olmayan nedenlerle suç veya suçlu aramaya kalkmak.
Öküz öldü, ortaklık ayrıldı (bozuldu, bitti) : İki ortak veya taraf arasındaki yakınlığın dayandığı sebep yok olunca, bu yakınlık da kalmadı.
Öküz trene bakar gibi bakmak : Anlamadan, aptal aptal, bön bön bakmak.
Ölçüp biçmek : Bir konu üzerinde enine boyuna düşünmek, hesaplamak.
Ölçüyü kaçırmak : Yeme içmede ya da davranışlarda aşırıya gitmek, eleştiri konusu olmak.
Öldürseler kanı akmamak : 1. Çok inatçı olmak. 2. Soğukkanlı olmak, duygularını belli etmemek.
Ölenle ölünmek : Birisinin ölümünden sonra yaşamaktan zevk almamak.
Ölmüşlerinin canı için : Ölmüşlerin ruhlarının rahatlığı için anlamında kullanılır.
Ölü fiyatına (yok pahasına) : Çok ucuza, değerinden çok düşük bir para karşılığında.
Ölü mevsim : İşin ya da alışverişin durgun olduğu aylar, mevsim.
Ölüm kalım (dirim) meselesi (savaşı) : Yıkımı ya da mutlu yaşama sonucunu doğuracak olan durum.
Ölüm döşeği : Hastalığı ağır olmak, ölmek üzere olmak.
Ölüm fermanı : Bir kimsenin muhakkak öldürülmesi gerektiği hususunda hareket ya da karar.
Ölüm sessizliği : Çok sessiz olma.
Ölümle burun buruna gelmek : Ölümle sonuçlanabilecek çok büyük bir tehlike ile karşılaşmak.
Ölümlü dünya : Bir gün ölüp terk edeceğimiz dünya.
Ölümü göze (gözüne) almak : Yapmak istediği iş uğruna ölmekten korkmamak.
Ölümüne susamak (ölüme koşmak) : Ölümü kendi üzerine çekecek tehlikeli bir davranışta bulunmak.
Ölüp ölüp dirilmek : 1. Karşılaşılan her tehlikeyi büyük korkular içinde atlatmak. 2. Tehlikeli bir hastalık geçirmek.
Ölür müsün, Öldürür müsün? : Zor ve can sıkıcı bir durumda duyulan çaresizlik. İnsana, ‘Ya ben ölüp kurtulayım, ya da onu öldürüp kurtulayım’ dedirtecek durum.
Ömrübillah : Hayatı boyunca, hiçbir zaman.
Ömrü vefa etmemek : Bir amacı gerçekleştirmeye ömrü yetmemek, istediğini göremeden öldü.
Ömrüne bereket : Ömrün uzun olsun, sağol, varol.
Ömür adam :1. Hoş, sempatik, insanın ilgisini çeken, değişik düşünce ve davranışları olan kişi. 2. Gülünç, tuhaf adam.
Ömür törpüsü : İnsanı yıpratan sıkıntılı, üzücü, yorucu iş, sıkıntı veren kişi.
Önayak olmak : Bir işe önce kendi başlayıp, sonra başkaları da onu takip etmek. Başkalarını teşvik ve idare etmek.
Öne sürmek : 1. Üzerinde görüşülmek üzere bir düşünce belirtmek. 2. Başta eyleme geçmesi için birisini önermek. 3. Siper yapmak.
Önüne arkasına (ardına) bakmamak : İyice düşünmeden, sonucunu hesaplamadan, düşüncesizce davranmak.
Önüne bir kemik atmak : Kötü birine küçük bir çıkar sağlayarak, onu susturmak, oyalamak, vakit kazanmak.
Önüne geçmek : 1. Engel olmak, yolunu kesmek. 2. Önünde yer almak.
Önüne geleni kapıp ardına geleni tepmek : 1. Kendi çıkarını düşünüp, geri kalan her şeyi çiğnemek. 2. Herkesi incitmek, herkese saldırmak.
Öp babanın elini : Beklenmedik, elverişsiz bir durum karşısında ‘şimdi ne olacak’ anlamında kullanılır.
Öp (öpüp) de başa (başına) koymak : Memnunlukla kabul etmek, şükretmek, seve seve kabul etmek. Kendisine yapılmış olan bir yardımı büyük bir iyilik saymak.
Öperken ısırmak : Güler yüz göstererek can yakmak, hırpalamak.
Örneğini almak (çıkarmak) : Kopya ederek benzerini çizmek, benzerini yapmak.
Örnek almak : 1. Birinin davranışlarını ölçü kabul edip, kendi davranışlarını ona göre ayarlamak. 2. Biçimini çizmek.
Örtbas etmek : Bir durumun duyulmaması ve ortalığa yayılmaması için gerekli önlemleri almak, olayı kapatmak.
Örümcek bağlamak : 1. Bir şey ya da yer, uzun süreden beri kullanılmamış olduğundan tozlanmış ve örümcek ağlarıyla sarılmış olmak. 2. Üstünde örümcek ağı bulunmak.
Örümcek kafalı : Çağdaş gelişime ayak uyduramayan, hiçbir şekilde yenilikleri kabul etmeyen, eskiye körü körüne bağlı olan, tutucu.
Öteki beriki : Olur olmaz kimseler, kim oldukları bilinmeyenler.
Öve öve göklere çıkarmak : Bir kimseyi çok fazla övmek.
Övünmek gibi olmasın : Söylediklerimle övündüğüm sanılmasın, kendimi övmek için söylemiyorum, deneyimlerimden yararlanılsın diye söylüyorum.
Özen göstermek : 1. Çok güzel olması için çaba göstermek, 2. Titiz, dikkatli davranmak.
Özenip bezenmek : Bir işi ayrıntılarına varıncaya kadar titizlikle ele almak.
Özrü kabahatinden büyük (olmak) : Suçunu bağışlatmak için söylediği söz, belirttiği özür, suçundan daha büyük suç olmak.
Özü sözü bir (olmak) : Düşünce ve davranışları aynı olan, içi dışı bir.
Özür dilemek : İşlediği bir suç ya da yaptığı bir yanlıştan dolayı bağışlanmasını istemek.