(bir işe) dört elle sarılmak (yapışmak)
bir işe büyük bir özen ve önem vererek girişmek: ‘sen bize dört elle sarılırsan zarar etmezsin.’ -r. N. Güntekin.
(birinin) gırtlağına sarılmak
peşini bırakmamak, musallat olmak: ‘şimdiye kadar bana iki paralık faydan dokundu mu ki her gün alacaklı gibi gırtlağıma sarılıyorsun!’ -r. N. Güntekin.
(birinin) yakasına sarılmak
istediği şeyi almak veya dövüşmek için birini bırakmamak, zorlamak.
Boğazına sarılmak
üstüne yürümek: ‘tam boğazına sarılacaktım, yere düştü, bir daha kalkamadı.’ -r. H. Karay.
Eline ayağına kapanmak (sarılmak, düşmek)
birine çok yalvarmak.
Eline eteğine sarılmak
çok yalvarmak.
Eteğine düşmek (sarılmak)
yalvarıp yakarmak.
Kâğıt kaleme sarılmak
hemen yazmaya başlamak: ‘partinin kurulacağını duyunca kâğıda kaleme sarılmış, korkunç bir telgraf yazmıştı.’ -y. Z. Ortaç.
Kaleme (kaleme kâğıda) sarılmak
hemen yazmaya başlamak: ‘hemen kaleme sarıldı. Bir hafta her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi.’ -h. E. Adıvar.
Sarılıp kundaklanmak
yoğun etki altında kalmak: ‘çünkü bir bakmışım ki hep başkalarının fikirleriyle sarılıp kundaklanmışım.’ -e. Işınsu.
Ümüğüne sarılmak
bir iş için birini çok sıkıştırmak.