Temizlik yapmak
1) temizlemek; 2) mec. öldürmek: ‘ovadaki islam köylerinde nasıl temizlik yapılacağını müzakereye koyuldular.’ -ö. Seyfettin. 3) mec. zararlı şeyleri yok etmek.
Temize havale etmek
1) uzayıp giden bir işi bitirivermek; 2) yiyeceği yiyip bitirmek; 3) argo kısa yoldan çözümlemek, çabucak bitirmek.
Temize çıkmak
Huk. aklanmak: gazete kendi evin, temize çıktığın gün gelmezsen küserim bak. -a. İlhan.
Temize çekmek
Bir yazının karalamasını temiz olarak yazmak: bizim yazarımız temize çektikten sonra romanı elinde dolaşır dururdu kapı kapı. -n. Cumalı.
Temiz tutmak
Bir şeyi kirletmeden, bozmadan kullanma, temiz olmasına özen göstermek.
Namusu temizlenmek
Bir işin içinden kendi saygınlığını yitirmeden çıkmak: öyleyse evvela, senin istediğin dava görülmüş olur. Yani hırsız olmadığın meydana çıkar. Namusun temizlenmiş olur. -ö. Seyfettin.
Kendini (birini) temize çıkarmak (çıkartmak)
Huk. aklandırmak: sonra kendini büsbütün temize çıkartmak için üstünün ve eşyasının aranmasını istedi. -r. N. Güntekin.
Kanı temizlenmek
Öldürülenin arkasından, öldüren kişi veya yakınlarından birini öldürerek öç almak.
İşi temizlemek
Sorunu çözmek.
Toz almak
Bir yerin tozunu temizlemek.
Sütten çıkmış ak kaşık gibi olmak
Temiz, saf olmak.
Silip süpürmek
1) evi, ortalığı temizlemek; 2) ne var ne yoksa hepsini yemek: büyükdere’den yanına bir sepet kiraz aldığı vakit, sandalda bütün kirazı silip süpürür. -s. Birsel. 3) ne var ne yok hepsini alıp götürmek veya yok etmek: bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son ümitlerini de silip süpürmüştü. -e. E. Talu.