Uykuya yatmak
uyumak için yatmak.
Uykuya varmak
1) uyumak: ‘yemek biter bitmez ali sol elini yastık yaptı, hemen uykuya vardı.’ -y. Kemal. 2) mec. sükûnet, sessizlik, hareketsizlik içine girmek: ‘etrafı kapatan dik, sivri dağlar duman ve bulut sarılı kocaman başlarını birbirine dayayarak çoktan uykuya varmışlardı.’ -r. H. Karay.
Uykuya dalmak
uyumaya başlamak: ‘sonunda uykuya dalınca, ay ışığı uyuyan denizcilerin mutlu yüzlerini apak aydınlattı.’ -halikarnas balıkçısı.
Uykusuz kalmak
uyuyamamak: ‘benim de mi düşüncelerim olacaktı / ben de mi böyle uykusuz kalacaktım?’ -o. V. Kanık.
Uykusunu almak
uykusunu tam olarak uyumak.
Uykusu kaçmak
1) uyumak amacıyla yatmışken herhangi bir sebeple uyuyamamak: ‘bir olta nasıl yapacağım diye uykularım kaçtı.’ -s. F. Abasıyanık. 2) kaygılanmak, tedirgin olmak.
Uykusu gelmek
uyuma isteği duymak.
Uykusu derin olmak
uykusu ağır olmak.
Uykusu bölünmek
yeterince uyumadan uyanmak veya uyandırılmak.
Uykusu başına sıçramak
1) uyuyamadığı için sersemleşmek; 2) uykusunu iyi alamadığından hırçınlaşmak: ‘eğer bu patırtıdan, ikinci uykusu başına sıçrayan imam aşağı koşmasa iki kadın, avluda, saç saça, baş başa dövüşeceklerdi.’ -h. E. Adıvar.
Uykusu ağır olmak
uykudan zor uyanmak.
Uykusu açılmak (dağılmak)
uykulu durumu geçmek: ‘aşağıdan bir şeyler dedilerse de uykusu açılmış olan nöbetçi hekim anlayamadı.’ -m. Ş. Esendal.
Uyku vermek (getirmek)
uyuma isteği duyurmak, uyutucu özelliği olmak: ‘sıkılıyorum, uyku veriyor bu tür konuşmalar artık bana.’ -a. İlhan.
Uyku tutmamak
uyuyamamak: ‘ikisini de uyku tutmamıştı. Yan yana uzanmış, yorganı çenelerine kadar çekmiş, gözleri sonuna kadar açık dertlerine yanmışlardı.’ -a. İlhan.
Uyku nedir bilmeden
dinlenme imkânı bulamadan.
Uyku kestirmek
kısa bir süre uyumak: ‘ben de bu sayede biraz uyku kestirip kuvvetimi telafi ettim.’ -a. Gündüz.
Uyku gözünden akmak
çok uykusu gelmek: ‘yorgunsun, uyku gözlerinden akıyor.’ -a. Gündüz.
Uyku dağıtmak
uyumasına engel olmak: uykumu dağıtmak için birkaç fincan kahve içtim.
Uyku çekmek
iyice uyumak: ‘erken yattığı gamlı gecelerde geniş kanepenin üstünde uykusunu çekiyordu.’ -m. Ş. Esendal.
Uyku basmak (bastırmak)
çok uykusu gelmek: ‘ikimiz de esniyorduk, uyku bastırıyordu.’ -o. C. Kaygılı.
Tilki uykusuna yatmak
uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak.
Tilki uykusuna vermek
uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak: ‘muzafferiyeti sonuna kadar yudum yudum içebilmek için kendimi tilki uykusuna verdim.’ -f. Celâlettin.
Gözüne uyku girmemek
uyuyamamak, uykusuz kalmak: ‘uykum kaçınca aklım bir şeye takılır ve o takıntıyı savuşturuncaya kadar gözüme uyku girmez.’ -b. Felek.
Gözünden (gözlerinden) uyku akmak
çok uykulu olmak: ‘şilteye diz çökmüş, uyku akan gözlerini parmaklarıyla açıyor, uyumayayım diye ninni söylüyordu.’ -r. N. Güntekin.
Gözü uyku tutmamak
uyuyamamak: ‘o gece aşağı sazan’ın gözünü uyku tutmamıştır, birçok pencerede ışık vardır.’ -r. N. Güntekin.
Gaflet uykusundan uyandırmak
bilgisizlikten, idraksizlikten kurtarmak: ‘sanki orhan veli’nin okuyucuyu gaflet uykusundan uyandırmak için yazdığı mısra rakı şişesinin içindeymiş gibi.’ -s. F. Abasıyanık.
Gaflet uykusuna dalmak (yatmak)
1) dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk içinde olmak; 2) idraksizlik, bilgisizlik, aymazlık içinde olmak.
Ebedî uykuya dalmak
ölmek: ‘bu mezarda iki harp ve aile kahramanı ebedî uykusuna dalmıştı.’ -a. Gündüz.
(Bir iş) uykuda olmak
yürütülmemek, olduğu gibi durmak.