- Ateş gibi yanmak
ateşi yükselmek: ‘alnı, yanakları ateş gibi yandığı hâlde vücudu tir tir titriyor, dişleri birbirine çarpıyordu.’ -h. Taner.
- Ateşler içinde yanmak
1) hasta çok ateşli bir durumda olmak; 2) mec. bir şeye fazlasıyla tutulmak.
- Bağrı yanmak
1) üzüntü çekmek, çok acı duymak: ‘en büyüğünü kaybeden halk sanatkârının birkaç mısrası ile türkü bize bağrı yanan anadolu’nun feryadını getirecek.’ -b. R. Eyuboğlu. 2) çok susamış olmak.
- Başı nâra yanmak
başkası uğruna büyük bir zarara uğramak.
- Bıçak kemiğe dayanmak
çekilen sıkıntı artık katlanılamayacak bir duruma gelmek: ‘bıçak kemiğe dayandı mı başkaldırır, canını sakınmaz, hakkını ister.’ -a. Ağaoğlu.
- Biber gibi yanmak
1) deri, göz vb. çok acımak; 2) çok üzülmek, dertlenmek.
- (birinden, bir şeyden) ağzı yanmak
bir şeyden veya kişiden büyük zarar görmek: ‘ağzım yanmıştı bir kez şişman kadından, biz etine buduna aldanmıştık.’ -m. İzgü.
- (birinin) ateşine yanmak
bir kimse yüzünden zarara uğramak.
- Canı yanmak
1) çok acı duymak; 2) acı bir deneme geçirmek; 3) bir işte zarar görmek.
- Ciğeri yanmak
çok acı ve sıkıntı çekmek, büyük bir acıya uğramak, yüreği yanmak.
- Derdine yanmak
kendi durumuna üzülmek.
- Dert yanmak
derdini sızlanarak anlatmak: ‘müşteriler ay başında borç ödeyeceklerine tevfik’e dert yanıyorlar.’ -h. E. Adıvar.
- Dili yanmak
1) üzüntü ve eziyet çekmek, zarara uğramak: ‘otobüs yolculuğundan bir hayli dilim yandı.’ -b. R. Eyuboğlu. 2) bıkmak, nefret etmek: ‘şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek.’ -b. R. Eyuboğlu.
- Duygu uyanmak
bir duygu oluşmak.
- Işıl ışıl yanmak
parlamak: ‘gözleri ışıl ışıl yanan bir kara kedi gibi pusudaydı.’ -k. Korcan.
- İçi yanmak
1) çok susamak; 2) büyük bir acı, sıkıntı vb. nedenlerle çok üzülmek: ‘sanki ağlayan ve en çok içi yanan o değildi.’ -t. Buğra. 3) bir şeye karşı büyük bir özlem duymak: ‘biliyorum içiniz vatan aşkıyla yanıyor, aynen benim gibi.’ -m. İzgü.
- İçin için yanmak
1) ateşin yanması sürmek, farkına varılmadan yanmak: ‘pamuk için için yanıyor, zaman zaman küçük parıltılar çıkarıyordu.’ -a. Kutlu. 2) mec. dışa vurmadan çok üzülmek.
- İçinden yanmak
çok istemek, sabırsızlık göstermek: ‘yanımızdan bir ayak evvel kaçmak için içinden yanıyor.’ -h. E. Adıvar.
- Kapıya dayanmak
1) gelip çatmak: ‘kış kapıya dayandı, daha kömür alamadık.’ -r. N. Güntekin. 2) bir şey elde etmek için bir yeri, bir kimseyi zorlamak, göz korkutmak: ‘bereket versin ki padişahın cellatları kapıya dayanmadılar.’ -i. O. Anar.
- Kor gibi yanmak
1) çok parlamak: ‘gözleri kor gibi yanan ve bir ölüden daha sarı olan diğer bir yaralı yatıyordu.’ -y. K. Karaosmanoğlu. 2) büyük üzüntü çekmek.
- Marmara çırası gibi yakmak (yanmak)
perişan etmek, mahvetmek veya perişan olmak, mahvolmak.
- Midesi ekşimek (kaynamak, yanmak)
yeni yenilmiş yiyeceklerden ötürü midede rahatsızlık duymak: ‘şu midesi ekşimese hayat da ekşimeyecek onun için, ama ne yapsın?’ -n. F. Kısakürek.
- Nârına (nâra) yanmak
ateşine yanmak: ‘bizim çocukluğumuz, söğüt ağacından düdük yontmakla geçerken bir gün ele avuca sığmayan bir arkadaşın nârına yandık.’ -b. R. Eyuboğlu.
- Par par yanmak
yüksek ateşi olmak; bir yanıp bir sönmek; ışıl ışıl parlamak.
- Sütten ağzı yanmak
bir olaydan gerekli dersi alarak uyanık davranmak.
- Şap gibi yanmak
ortada kalmak, destek bulamamak.
- Yalaz yalaz yanmak
yüksek ateş içinde bulunmak: ‘kendisinin bizzat itiraf ettiği gibi yalaz yalaz yanıyordu.’ -e. E. Talu.
- Yüreği yanmak
1) çok acımak: ‘nahit onu yorgun, kederli ve umutsuz, sitem yüklü görmüştü. Yüreği yanmıştı.’ -t. Buğra. 2) felakete uğramak.
Yanmak İle İlgili Deyimler ve Anlamları
Paylaş