Yol ile ilgili deyimler ve anlamları. İçinde ve anlamında yol veya öfkelenmek kelimesi geçen deyimler hangileridir? Yol deyimi ile ilgili sözler nelerdir?
Birçoğumuz deyimlerle ilgili bazı sözler veya cümleler bulmaya çalışmaktayız. Bugün’de yukarıdaki başlık altında sizler için deyimler derledik. Evvela Deyimin tanımını yapmakla başlamakta fayda vardır. Deyimler çok büyük bir oranda mecaz anlamda kullanılır ancak gerçek anlamda kullanılanlara da rastlanmaktadır. secdem.net
Bazı durumların ifade edilmesinde zorluk yaşandığında, anlamların yetersiz kaldığı anlarda etkili bir anlatım aracı olarak deyimleri kullanırız. Çoğunlukla gerçek anlamından ayrı bir anlam taşıyan, en az iki sözcükten oluşan kalıplaşmış söz ya da sözcük grupları.eş. Kimi deyimlerde, asıl anlamlarından tamamıyla sıyrılmazlar. Yerine göre asıl anlamından da alınabilir, daha başka bir anlama da gelebilir. Bunu cümle içindeki kullanılış şeklinden anlarız.
- Yol açmak
1) yol yapmak; 2) kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek; 3) kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bir kişinin geçmesi için insanları kenara çekip yol vermek; 4) mec. bir olayın sebebi olmak: ‘seniha’nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı.’ -y. K. Karaosmanoğlu. 5) mec. davranışlarıyla başkalarına örnek olmak: ‘bize yol aç, erkân göster; yollar aç bize de, biz de adam sırasına girelim.’ -k. Korcan. - Yol almak
Yolda ilerlemek: ‘hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu.’ -r. N. Güntekin. - Yol aramak
Çare bulmaya çalışmak. - Yol ayrımına gelmek
1) yolların birbirinden ayrıldığı yerde bulunmak; 2) mec. farklı düşünce, görüş ve ülkü yüzünden birbirinden ayrılmak: ‘seksen iki yılı birlikte yürümüş, yol ayrımına gelmişlerdi nihayet.’ -a. Kulin. - Yol bulmak
Çare bulmak. - Yol çizmek
Bir konuda plan yapmak: ‘bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra her gün bunun aksine hareket ederiz.’ -a. Ş. Hisar. - Yol gitmek
Yolda ilerlemek. - Yol görünmek
Gitmek gerekmek. - Yol göstermek
1) kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek: ‘elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu.’ -n. Araz. 2) mec. ne yapılacağını, nasıl davranılacağını öğretmek: ‘biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız diye yol gösterirler.’ -m. Ş. Esendal.
- Yol gözlemek
1) bir şeyin olmasını ummak; 2) bir kimsenin gelmesini beklemek. - Yol iz bilmek
1) gideceği yolu ve yeri bilmek; 2) görgülü davranmak. - Yol kesmek
1) geçmesine engel olmak, durdurmak: ‘senin yolunu kesecek, engel olacak değilim.’ -m. Yesari. 2) ıssız yerlerde soygunculuk yapmak; 3) motor vb. hızını azaltmak, devrini düşürmek: ‘motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor.’ -z. Selimoğlu. - Yol şaşmak
Esk. yol çatallaşıp karışmak. - Yol tepmek
Çok uzun bir süre yürümek: ‘adam onca yolu tepip buraya dek gelmiş.’ -t. Oflazoğlu. - Yol tutmak
Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak. - Yol vermek
1) geçmesine izin vermek: ‘hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi.’ -a. İlhan. 2) hızını artırmak; 3) işten çıkarmak, işine son vermek: ‘mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler.’ -o. Kemal. - Yol vurmak
Esk. yol kesmek. - Yol yakınken
Sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden: ‘bizimle birlikte gelmesinler. Yol yakınken başlarının çaresine baksınlar.’ -m. Ş. Esendal. - Yol yapmak
1) yol oluşturmak: ‘geçen köylünün, arabanın, sürünün izi buraları yol yapmıştır.’ -r. H. Karay. 2) kandırmaya çalışmak, avutmak. - Yol yürümek
Yolda gitmek. - Yola çıkmak
1) araca binmek üzere yolüstünde durmak; 2) bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek: ‘yola öğle yemeğinden sonra çıktık.’ -s. Kocagöz. 3) herhangi bir şeyi esas almak, oradan başlamak: ‘bir roman konusundan yola çıkarak salâh birsel’in ‘dört köşeli üçgen’iyle orhan kemal’in ‘murtaza’sı arasında bir akrabalık kuruverdi.’ -s. İleri. - Yola dizilmek
Yol kenarında sıralanmak: ‘başında bir tavus tuğ gibi çamlar / yollara dizilmiş tığ gibi çamlar’ -z. Ö. Defne. - Yola düzülmek
Gidilecek yere doğru yola çıkmak: ‘güneş doğarken yola düzüldük.’ -r. Mağden. - Yola gelmek
İstenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak. - Yola getirmek
Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek: ‘her karşısına çıkışta ona nasihat eder, bazen sert söyler, bazen tatlı tatlı yola getirmeye çalışır.’ -h. Pulur. - Yola gitmek
Yolculuğa çıkmak. - Yola revan olmak
Esk. yola çıkmak. - Yola vurmak
Hlk. 1) yolcu etmek, uğurlamak; 2) yola koyulmak. - Yola yatmak
Yola gelmek: ‘birden kabarırsın, sonra yola yatarsın.’ -h. R. Gürpınar. - Yola (yollara) düşmek
Yola çıkmak, yol almaya başlamak: ‘yâre gidecek günümdür / düşem yollara yollara’ -erzurumlu emrah. - Yola (yoluna) koyulmak
Yola düzülmek: ‘rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk.’ -h. E. Adıvar. - Yolda kalmak
Kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak. - Yoldan çevirmek
Gideni durdurmak, gitmesine engel olmak. - Yoldan çıkmak
1) belli bir yol izleyen taşıtlar herhangi bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak; 2) mec. doğru yoldan ayrılmak. - Yolunu tutmak
Bir yere doğru gitmeye başlamak: ‘bir süre sonra, kara kış gelince bakmış ki olacak gibi değil, güneyin yolunu tutmuş.’ -t. Halman. - Yolunu sapıtmak
Doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak: ‘feride, senin kaşların lakırtılarına benziyor, güzel güzel, ince ince başlıyor fakat sonra yolunu sapıtıyor.’ -r. N. Güntekin. - Yolunu kesmek
Engel olmak, engellemek: ‘yani şüphelendiği müşterilerin yolunu kesmiyor, uzaktan uzağa onları takip etmekle nefsini köreltiyordu.’ -n. Hikmet. - Yolunu değiştirmek
Gittiği yoldan ayrılarak başka yola geçmek: ‘aradan uzun seneler geçer, o kadını sokakta gördüler mi yollarını değiştirirler.’ -ö. Seyfettin. - Yolunu bulmak
1) gereken çareyi bulmak: ‘bir yolunu bulduğu hâlde onları mektepten atmaya çoktan karar vermişti.’ -r. N. Güntekin. 2) argo yasal olmayan yollardan kazanç sağlamak. - Yolunu bilmek
Yöntemini biliyor olmak. - Yolunu beklemek (gözlemek)
Gelmesini beklemek: ‘ben merak ederdim, gece yarılarına kadar yolunu beklerdim.’ -m. Ş. Esendal. - Yolunda gitmek (yürümek)
Olumlu gelişme göstermek: ‘ticareti yolunda gidiyordu.’ -ö. Seyfettin. ‘dikkat ve dirayetiyle her işin yolunda yürümesini temin etmişti.’ -o. Aysu. - Yoluna sapmak
Başvurmak: hile yoluna saptı. - Yoluna koymak
İstenilen biçime getirmek, düzene koymak: ‘arkadaşının mektebe alınması işini o hafta içinde yoluna koymuş.’ -a. Ş. Hisar. - Yoluna girmek
İstenilen, gerekli olan biçimde gelişmeye başlamak: ‘göreceksin, bu konaktan çıkar çıkmaz her şey öyle bir yoluna girecek ki! Bütün uğursuzluklar bu evden geliyor.’ -y. K. Karaosmanoğlu. - Yoluna çıkmak
1) karşılamaya gitmek; 2) yolda karşısına çıkmak. - Yoluna can (canını) vermek
Birinin uğruna ölmek. - Yoluna baş koymak
Bir amaca, bir gayeye yönelmek, bütün varlığıyla kendini vermek. - Yolun açık olsun
Yolculara söylenen bir iyi dilek sözü. - Yolu (yolunu) şaşırmak
Yanlış yola sapmak: ‘yollar ıssızdı, el ayak çekilmişti, sokaklarda yolu şaşırdım.’ -halikarnas balıkçısı. - Yolu almak
Yolun sonuna varmak. - Yolu açmak
Yolda geçişi önleyen engelleri kaldırmak. - Yolu açık olmak
Bir iş, önünde engel olmamak. - Yolsuz kalmak
Parasız kalmak. - Yolları tutmak
Geçecek kimselere engel olmak, bırakmamak. - Yolları ayrılmak
İki kişi veya topluluk arasında görüş, düşünce ayrılığı ortaya çıkmak, ayrı görüş ve düşünceleri benimsemek: ‘hayata beraber başladığımız / dostlarla da yollar ayrıldı bir bir’ -c. S. Tarancı. - Yollara dökülmek
Kalabalık hâlde yolda olmak: ‘ihtiyar annemle büyük dayım, uslanmak bilmeyen okul kaçağını aramak için yollara dökülmüşlerdi.’ -r. N. Güntekin. - Yoldan (yolundan) kalmak
Gidilmek istenen yere gidememek.