Özellikle büyüklerimizin yemekten sonra bol bol içtiği, gündüzleri dışarıda buluşan gençlerin de bardak bardak içerken sohbetlerini koyulaştırdıkları, memleketimizde çok sevilen bir içecektir çay. Çay, çok değişik bitkilerin yapraklarının, çiçeklerinin, köklerinin, gövdelerinin, kabuklarının, tohumlarının kaynatılması veya haşlanması sonucu ortaya çıkan içecektir. Çay, Anadolu topraklarında çok tüketilse ve bize “Türk içeceği” gibi gelse de anavatanı Çin’dir. Çince bir kavram olan çay, bilimsel olarak Camellia Sinensis olarak adlandırılmaktadır.
Tarihi kayıtlara göre bundan en az 3.000 sene önce Çin’de tüketilen çay, önceleri ilaç yapımında kullanılmış, sonra çay yapraklarının kuru ya da yaş haldeyken haşlanması sonucu demlenerek günlük bir içecek halini almıştır.
Yüzyıllar boyunca yavaş yavaş çevre ülkelere yayılan çay, özellikle Asya kıtasında son derece popüler bir içecek haline gelmiştir. Çay, tüccarlar sayesinde ancak 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa ve Anadolu’ya ulaşmış, örneğin 1453 yılında İstanbul’u fethedenmet, hayatı boyunca ne çay ne de kahvenin tadını bilmemiştir.
Çin’de içilmeye başlanan ve artık diğer ülkelere yayılım gösteren çayın yolculuğu ilk dönemde: Kore, Japonya ve Vietnam üzerine olmuştur. İnsanlar bu ülkelerde çay içiyorken, çayın neredeyse bir diğer piri olan Hindistan’da çay hala medikal amaçlarla kullanılıyormuş.