Bazı insanlar vardır ki doğduğu zamana ait değildir. Çağların ötesinde yaşarlar. Onlar ışık olur çevresini aydınlatırlar. Bu nedenle sizler için Hz. Ebubekir (r.a.) insanoğlunu aydınlatacak bazı nasihat sözleri sizler için derledik. Bu çalışmamız da ki amaç, toplumda ortaya çıkan bozulmanın durulması adına, ‘bir damla’ olabilmektir. Umarım faydalı bir bilgi olmuştur sizler için…
Orhan Gazi devri Osmanlı velilerindendir. Bu evliya bilinen adıyla Geyikli Baba yada Baba Sultan adı ile bilinir. İranlıdır. Sonradan Anadolu’ya geçti. (Hicri sekizinci asır.) Bursa’da Keşiş Dağı’nda yatar. Sultan Orhan, sandukasının üstüne türbe, zaviye ve cami yaptırdı. Dağda geyiklerle düşer kalkar ve onlarla konuşurdu.
Geyikli Baba’nm Orhan Gazi’ye Öğütleri
Babası Osman Gazi’den devraldığı devlet emanetini daha da ilerilere götüren Orhan Gazi, topraklarında yaşayan halkının manevî terakkisini de sağlamak üzere ülkesinin her tarafını tekke ve zaviyelerle donatmıştır.
Zamanın Hak dostlarından biri olan ve Uludağ’ı kendine mekân eyleyen Geyikli Baba’nm manevî sahadaki şöhretini duyan Orhan Gazi, haber gönderip kendisiyle halleşip duasmı almak ister. Ancak dağda geyiklerle dolaşan bu Allah dostu: Sakın Orhan da bana gelmesin!” diye haber göndererek yapılan daveti kabul etmez, reddeder.
Davetinin kabul edilmemesine üzülen Orhan Gazi, merak edip hayretle sebebim sordurunca, Geyikli Baha’dan şu hikmetli cevabı aldı:
“Dervişler basiret ehlidir. Ehl-i kalptir. Terli yerince hareket etmeleri zaruridir. Aksi halde istikametten inhiraf ederlerse, duaları makbul olmaz. Sizler ise, ümmetin emanetçilerisiniz. Bu durumda sizler, serhad askeri, bizler de dua askeriyiz. Zaferler, duâ askerleri ile serhad askerlerinin müşterek gayretleri neticesinde elde edilir. Bu muvaffakiyete ulaşma istikametinde serhad askerleri, nasıl harp ilmi ile ve cesâretle teçhiz ediliyorlarsa; duâ askerlerinin de dünya meyil ve muhabbetinden uzak tutulmaları zaruridir. Dolayısıyla korkarım ki, benim sizin yantnıza gelişimle vâki olması muhtemel olan atıyye ve ikramlar, dervişlerimizin kalplerine dünya muhabbeti sokar ve ukbâ muhabbetini azaltır. Böylece siz de, biz de zarar görenlerden oluruz…”