Tarih öncesi yaşayan insanlar iklim şartlarından dolayı çok büyük bir alana yayılarak mağaralarda ve ağaçların kavuklarında hayatlarını sürdürmüşlerdir. Bu nedenle tarih öncesi zamanda insanlar, vahşi doğadan bitki ve hayvanlarla yiyecek ihtiyaçlarım karşılıyorlardı. Avlanıyorlar, balık tutuyorlar, meyve, kök bitki ve diğer bitkisel hazır besinleri topluyorlardı.
Mevsimler değiştikçe kamptan kampa göç ediyorlardı. Yaşadıkları coğrafî bölgelerde bulunan hayvan ve bitkiler hakkında bilgi sahibi olmuşlardı. Yazının icadından önceki dönemde insanoğlunun geçim kaynağı avcılık ve toplayıcılıktı. Yani insanlar doğada hazır buldukları şeyleri tüketiyorlardı. Bunun sonucu olarak ise yer değiştirmek zorunda kalıyorlardı. Dünyanın ilk çevre bilimcileri onlardı. Genellikle taş ve odundan aletler yapıyor, küçük aile gruplan hâlinde yaşıyor ve kabile toplantılarında diğer gruplarla bir araya geliyorlardı. Küçük gruplar halinde yaşayan bu insanlar, avladıkları hayvanlar başka bölgelere göç ettiklerinde ve toplanan meyveler bittiğinde yaşamlarını devam ettirebilmek için yiyecek bulmak zorundaydı. Tüm zamanlarını yiyecek aramakla geçirmiyorlardı. Duygularını kaya ve mağara resimlerinde ya da yaptıklan insan ve hayvanlara ait kabartmalarla da ifade ediyorlardı.
10.000 yıl önce Buzul Çağının bitiminden sonra bazı avcı ve toplayla toplumlar, bitki dikmeye ve küçük sürüler hâlinde hayvan beslemeye başladılar. Bu değişim öncelikle Orta Doğu da başladı. Bu bölgedeki insanlar, tüm yıl boyunca küçük yerleşim yerlerinde yaşıyorlardı.
Zamanla tohumlarının besin değeri yüksek olan, kolay saklanan ve hasat zamanında tekrar kullanılabilen arpa ve buğday gibi tahıllara, fasulye ve mercimek gibi hububatlara bağımlı hâle geldiler. İnsanoğlunun topladığı bu ilk ürünler kendiliğinden yetişen yabani buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllardı. Daha sonraki dönemlerde bu tohumları ıslah ederek planlı bir tarıma geçmişlerdir.