Kasların alışkın olmadığı şekilde çalıştırılması, kardio egzersizleri ve ağırlık çalışmaları vücutta laktik asit birikmesine neden olur. Düzenli egzersize alışmış olan kasların oksijen ihtiyacı dengelendiğinden, laktik asit üretimi az miktarda olur.
Kaslar, kas lifleri denilen, uzun ince liflerden oluşmaktadır. Her bir kas, ne yaptığı ve nasıl yaptığı konusunda ayrı özelliklere sahiptir. Kaslar tutulduğu zaman, laktik asit adı verilen bir asit salgılar. Üretilen laktik asit kaslardan alınarak karaciğere taşınır ve yeniden enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere parçalanır. Bu yoğunlukta laktat yapım ve yıkımı arasında bir denge vardır ve bu şekilde egzersiz glikojen depoları boşalana kadar sorunsuz bir şekilde sürdürülebilir. Ayrıca asit, tıpkı bir zehir gibidir, kaslarımızı yorgun hissettirerek, kendimizi yorgun hissetmemize neden olurlar. Yorgun kaslarımızdan, laktik asiti atarsak, çalışmaya tekrar devam edebiliriz. Ama tabii ki biz egzersiz yaparken ve vücudumuz pek çok toksin üretirken, normal yollardan laktik asidi vücudumuzdan atamayız.
Yani, egzersiz yaptıktan sonra kendimizi yorgun hissetmemizin sebebi, bir çeşit zehirlenmeden kaynaklanır. Sporcunun vücudu üretilen laktik asidin enerjiye çevrilmesi için alışkın bir bünyeye de sahipse ve hücreleri laktik asidi karaciğere taşıyabilecek düzeyde yeterliyse burada DAYANIKLILIK – DİRENÇ dediğimiz kavram oluşur. Karaciğere enerji olarak taşınamayan ve vücutta birikerek kalan laktik asidin ileri aşamada kana karışması ile içerisinde laktik asit olan kanın beyne ulaşması neticesinde beynin sinir sisteminde yorgunluk hissi oluşmaya başlar.
Her ne kadar vücut bu yorgunluğa ihtiyaç duysa da, dinlenmeye de aynı şekilde ihtiyaç duyar. Dinlenme sırasında vücut, artık maddeleri dışarı atar, hücreler kendini yeniler, beyindeki sinir hücreleri kendini şarj eder ve eklem yerleri egzersiz sırasında kullandığı yağı geri kazanır. Vücudumuz ve kaslarımız için egzersiz ne kadar gerekliyse, dinlenmek de bir o kadar gereklidir.