Büyük ve alimler’den Mevlana Celaleddin Rumi sözleri ve nasihatları ile hayatınıza yön verecek altın değerinde sözleri derledik. İnsan için faydalı olan bilgi, bilgilerin en üstünüdür, en güzel rehberdir. Bu çalışmamdaki amaç, toplumda ortaya çıkan bozulmanın durulması adına, ‘bir damla’ olabilmektir.
30 Eylül 1207’de doğmuştur. Babası Belh şehrinin ileri gelen bilginlerinden Türk asıllı Hüseyin Hatibi’nin oğlu Bahaeddin Veled’dir.
Moğol istilasından kaçarak babasıyla birlikte Larende (Karaman) gelmişlerdir. I. Alaaddin Keykubat zamanında Konya’ya yerleşmiştir. Babasının ölümü üzerine büyük medreselerde ders vermeye başladı. 12 Aralık 1273 tarihinde Konya’da vefat etti.
Hz. Mevlânâ’dan Öğütler
✿ Öldüğüm gün, tabutum yürüyünce bende bu düny derdi var sanma.
✿ Bana ağlama, yazıklar olsun, vah vah deme. Şeytanın tuzağına düşersen işte vah vahin sırası o zamandır, o zaman yazıklar olsun denir.
✿ Cenazemi gördüğün zaman, ayrılık deme.
✿ Benim buluşmam, görüşmem o zamandır.
✿ Beni mezara koyunca elveda demeye kalkışma. Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
✿ Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret.
✿ Güneşle aya, batmadan ne vakit ziyan gelir ki? Sana batma görünür ama o doğmadır, parlamadır. Mezar hapishane görünür ama canın hapisten kurtulmasıdır.
✿ Yere hangi tohum ekildi de bitmedi, yetişmedi? Niçin insan tohumuna gelince bitmeyecek, yetişmeyecek zannına düşüyorsun?
✿ Hangi kova, kuyuya salındı da dolu olarak çekilmedi?
✿ Can Yusuf’u, kuyuya salındı da dolu olarak çekilmedi mi?
✿ Can Yusuf’u kuyuya düşünce niye ağlasın?
✿ Bu tarafa ağzını yumdun mu o tarafa aç.
✿ Çünkü artık haya huyun, mekânsızlık âleminin boşluğundadır.
✿ “Ölüm günümde, tabutum giderken, ben de bu dünyanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme.
✿ Cenazemi görünce, Âh ayrdık, ah ayrılık!’ deme. Çünkü benim ölüm günüm, sevgilime kavuştuğum ve buluştuğum bir gündür.
✿ Beni kabre indirip yalnız bıraktıkları zaman ‘Veda, Vedir deme. Çünkü kabir, cennetler topluluğunun bir perdesidir. Batmayı, toprağa gömülmeyi gördün ya, sen şimdi doğmayı, tekrar dirilmeyi düşün. Güneşe ve aya batmaktan bir ziyan gelir mi? Bu hâl, sana batmak gibi görünürse de aslında doğmaktır. Mezar, insana karanlık, dar bir hapis yeri gibi görünür; hakikatte mezar, ruhun hürriyete kavuştuğu yerdir.
✿ Hangi tane, hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Şu hâlde insan tanesi hakkında neden şüpheye düşüyorsun?
✿ Hangi kova, kuyuya indirildi de dolu çıkmadı? Can Yusuf niçin kuyuda feryâd etsin dursun? Bu tarafta, bu maddi dünyada ağzım kapayınca, o tarafta, öteki dünyada aç, çünkü senin manevi feryatların, haykırışların, mekân-sızlık âleminin fezasmdadır.”
Ömür Kavgalarla Gürültülerle
Didinmelerle Tükenmektedir
✿ “Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmede, gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip durmaktadır.
✿ Sen aklını başma al da ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say. Bak bakalım bugünü de hangi sevdalarla harcıyorsun?
✿ Gâh cüzdanını, keseni para ile doldurmak kaygısı ile gâh iyi yemek içmek endişesi ile ömür geçip gitmede, sayı ile verilen her nefes de kesilmede…
✿ Ölüm bizi, birer birer çekip alıyor. Onun heybetinden akılların beti benzi sararıp durmada…
✿ Ölüm yolda durmuş bekliyor. Efendi ise gezip tozma sevdasmda.
✿ Ölüm, kaşla göz arasında, onu hatırlamaktan bile bize daha yakın.
✿ Fakat gaflete dalanın aklı nerelere gitmede, bilmem ki…
✿ Teni besleyip geliştirmeye bakma, çünkü o sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen, gönlünü beslemeye bak. Yücelere gidecek, şereflenecek olan o.
✿ Bu leşe, yağlı ballı şeyleri az ver. Çünkü tenini besleyen, nefsani arzulara düşüyor, sonunda rezil olup gidiyor,Rûha, mânevi gıdalar ver. Yağlı ballı düşünüş, anlayış buluş yiyecekleri ver de gideceği yere güçlü kuvvetli gitsin.” (Divan-ı Kebîr, 1/823)
Dirilik İstiyorsan Ölmeden Evvel Öl
✿ “Sen, nice zamandan beri can çekişmektesin, bela ve ıstırap görmektesin, fakat hâlâ perde arkasındasın, hâlâ hakikati sezemiyorsun. Bizim için esas gaye, acil olan şey, yaşamak değil ölmektir. Sen ise bir türlü ölemedin.
✿ Şunu iyi bil ki ölmedikçe can çekişmen bitmez. Merdiven olmadıkça dama çıkamazsın. Ölmeden evvel ölmediğin için, can çekişmen uzayıp gitti.
✿ Ey akıllı kişi, sevgiliyi, örtüsüz, hicapsız görmek istiyorsan, ölmeden evvel öl, böyle kendi isteğinle ölümü seç de seni sevgiliden ayıran perdeyi, yırt at.
✿ Fakat bu ölüm, seni mezara götüren ölüm değildir. Seni değiştiren seni insanlığa, aşka, nûra götüren ölümdür.” (Mesnevi, VI/723-728)
Şu Toprak Perdesinin Ardında Gizli Bir Âlem Var
✿ “Ey benim canım, şu toprak perdesinin ardında, gizli bir yaşayış, gizli bir âlem var. Gayb perdesi ötesinde yüzlerce Yusuf-ı Kenân var.
✿ Bu beden, bu ten ortadan kalktı, gitti, ortada yalnız can kaldı. Ten fânidir, ölmüştür, fakat can bâkîdir, ebedî olarak yaşayacaktır.
✿ Eğer, bu hâlin nasıl olduğunu anlamak, tatmak istersen her gece kendine bak. Sen, uykuya dalınca ten ölmüş gibidir; can ise rüya aleminde, cennet bahçesinde uçup duruyor.
✿ Ey ilâhi sevgi, sen öyle güzelsin, öyle hoşsun ki! Ey Allah’ım, sen ne büyük bir varlıksın! Ne eşsizsin, sen ne âlemsin, bunca zamandır sana münâcaatta bulunuyorum. Sayısız eserlerini, kudretini, yaratma gücünü hissediyorum. Söylüyorum, bitiremiyorum. Bu övüşlerden sen, yüzlerce defa daha üstünsün.” (Divan-ı Kebir, V/2573)
“Biz”siz Yolculuk, Benlikten Kurtuluş
✿ “Bize, Hak yolunda “biz”siz olarak bir yolculuk nasip oldu. O yolculukta “biz”siz olduğumuz için gönlümüze bir ferahlık geldi.
✿ Biz, o dostun gamı ile can verdik de onun gamı, bizi bizden kurtardı. “Biz”siz olarak doğurdu.
✿ Siz, sakın bizi yâd etmeyin, buna lüzum yok. Çünkü biz, bizsiz olduğumuzdan, kendimiz rüzgâr kesilmişiz de her yerde eser dururuz.
✿ Biz, bizsiz kalıyoruz da her zaman sevinç içindeyiz, mutluyuz. Bu sebeple daima, bizsiz olalım, bizsiz kalalım diyoruz. Kapdarın hepsi de yüzümüze kapanmıştı; biz, bizden, benlikten kurtulunca kapıların hepsi de açıldı.” (Divan-ı Kebir, I/128)
Rûhun Köşkü
✿ “Şu tenimiz, rûhumuzun bir köşküdür. Orası, bir tepe, bir yıkık yer değildir. Rûhumuz bizim biricik dostumuz, yârimizdir. O bize hiçbir zaman yabancı olmaz.
Bu Fâni Dünyaya Bağlanıp Kalma
✿ “Ey gönül, bu fâni dünyaya, bu toprak yurda neden bağlanıp kalmışsın? Bu ağıldan dışarı çık, çünkü sen, can âleminin kuşusun.
✿ Sen, naz âleminin sevgilisisin, sen sır perdesi altında oturanlardansın. Bu fâni yerde ne diye oturuyorsun?
✿ Kendi hâline bak da ne olduğunu öğren, suret âlemine hapsolmaktan kurtul, manalar çemenliğine sefer et.
✿ Sen kutsal âlemin kuşusun, ünsiyet, dostluk meclisinin nedimisin; sen bu değersiz yerde kalırsan, sana yazıklar olur.
Sen, bu cihanda hakiki mutluluk, devlet arama, bulamazsın. İki cihanın selametini, ona candan kul olmaklığından iste.
✿ Aşk sözünü bırak, zira o bir geçit yoludur, bir köprüdür. Sen elinden geldiği kadar Allah’a kulluk et, iyi bir insan ol.” (Divan-ı Kebir, Bu şiir eski bir yazmadan bulundu.)
Allah’ım, Her Şey Senin Eserindir,
Senin Yarattığındır
✿ “Senin aşkınla kararsız olan kişi, sana kavuşunca, seni gönlünde bulunca karar bulur, huzura erer. Böylece, ayrılık dikeninle gönlü yaralanan kimse senin gül bahçene ulaşır da mutlu olur.
✿ Şu dünyada görülen güller, susamlar, bütün çiçekler, bütün gül bahçeleri şenindir, senin yarattıklarındır. O günlerin, çiçeklerin solmaları, ölmeleri, senin sonbaharının hırçınlığmdandır. Onların topraktan başkaldırmaları, tekrar hayata kavuşmaları, neşeli neşeli oynaşmaları da senin ilkbaharının eseridir.
✿ Gerek yeryüzünde, gerekse göklerde bulunan canlı cansız her varlık, her şey, her zerre, âşıkların canları ve gönülleri gibi senin aşkına düşmüşler de kararsız olmuşlardır. İçlerinden yanıyorlar, koşuyorlar.
✿ Yarattıklarının hepsi de senin aşkınla yaşarlar, sevdana taparlar. Bütün âlem senin kudretli elindedir. Onlar,
bazen senin düşkünlerin, mestlerin olurlar; bazen de senin humarındadırlar (sarhoşluktan doğan sersemlik).
✿ Varlıkların hepsi de senin sevdana kapılmış, alt üst olmuşlardır. Neşeyi de kederi de senden almışlardır. Ne yazık ki her şeyi sen yarattığın halde, yarattıkların senden habersizdirler.
✿ Yarattığın eserlerde senin sanatım sezmek, hadiselerde takdirini, hikmetini müşahede etmek ne tuhaftır! Mukadderata boyun eğerek, şikâyet etmeden senin tecellilerini beklemek ne hoştur!
✿ Seni gönülde hissedince, senin sevgine ulaşınca, ölü ömrü, pörsümüş teni, donuk canı ne yapayım? Sayılı iki üç günlük ömür ne işe yarar?” (Divan-ı Kebir, V/2256)
Her Şey Sana “Benim Gibi Ol” Demektir
✿ “Aşk uğrunda, pervane ateşe atıldı, alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp yakılıyordu da, ‘Sen de benim gibi ol.’ diyordu.
✿ Yağı konmuş, fitili tutuşturulmuş kandil, kırık boynu ile hem yanıyor, hem de yavaş yavaş, yumuşak yumuşak ‘Sen de böyle ol.’ diyordu.
✿ Mum hem yanıyor hem de ağlıyordu. Kendini ateşe, ıstıraba vermişti. Fakat gözyaşları dökerken etrafa ışık saçıyordu. Bana da ‘Benim gibi ol, sen de böyle yan yakıl, böyle eri tüken.’ demekte idi. Mum: ‘Bu dünyada kazanç elde etmek için, yararlanmak için altınlar, gümüşler saçan! Bunlar sana ne fayda sağlar? Manevi kâr elde etmek istiyorsan benim gibi yanmaya, erimeye bak.’ diye söyleniyordu.
✿ Derya, eteğini incilerle doldurmuş, baş köşeye çekilmiş, içindeki incileri belli etmemek için kendisini müte-vazi göstermeye kalkışıyor, bana ‘Gösterişten kaçm, sen de benim gibi ol.’ demek istiyordu.
✿ Bahçede bulunan gül, yanağını, yüzünü, tozlardan, kirlerden arındırmış, gömleğini yırtmış, gülüyor, dikenlerin verdiği acılara, kederlere sabrediyor, adeta, ‘Ey insanoğlu, Sen de benim gibi ol.’ diyordu. Sus, sabret, dağdaki şu kayaya bak da ibret al. O bile hiçbir şey söylemiyor, o bile susmakta fakat ağlamakta… Adeta o da ‘Ey insanoğlu sus, ağla.’ demek istemekte.” (Divan-ı Kebir, IV, 2041)
Sen Büyük Bir Âlemsin
✿ “Sen, bedenin her zerresinde bir feryâd duy, bir inilti işit. Çünkü sen, büyük bir şehirsin, hem de bir şehir değil belki binlerce şehirsin.
✿ Senin bedeninde cüzlerin hepsi susuyorlar ama senin gizli şeylerini görüyorlar ve çalışmalarım senden gizlemiyorlar. Onlar, bütün gün ‘Gel bakalım, senin neyin var?’ diye coşup köpürüyorlar.
✿ Sen, ölümsüz, uçsuz bucaksız bir deryasın. O deryada sayısız balık var. Bilgisizlik yüzünden sen de bulunan değerleri, meziyetleri reddetme. Ne diye inkâr edip duruyorsun.
✿ Evet, görünüşte, senin bedeninde bulunan hücreler susmada ama onların hepsi de gizli gizli işler yapıyorlar, senin haberin olmadan çalışıp duruyorlar. Hepsi de kalleşçesine varlığınla kumar oynuyorlar.
✿ Hepsi de hem görünüyor hem gizli… Hepsi de birbirini yemekle meşgul, birbirlerinin hem avı, hem avcısı…
✿ Bedeninin bütün zerreleri sana sesleniyorlar; diyorlar ki: ‘Sana ne oldu? Bütün işittiğin, söylediğin sözler, boş . sözler… O sözlerde dostluktan, Allah sevgisinden hiç bah- ı sedilmiyor.’ —
✿ Varlığın sonbahar gibidir. Fakat o sonbaharın içinde bir ilkbahar gizlidir. İçindeki ilkbahar canlanınca gönül bahçesi içten içe güler durur.
Sen, ezelde mana balından yediğin hâlde ne diye şu fâni dünya mumunun etrafında pervane gibi döner durursun? Ne diye kanatlarım yakarsın? Bilmiyor musun sen, kendin nûrdansın, Hak nûrundansın; sen nârdan, şeytanın yaratıldığı ateşten değilsin.” (Divan-ı Kebir, VI/2821)
Ev Dumanlarla Dolmuştu
Bir Pencere Açtılar da Duman Çıktı Gitti
✿ “Dünya âleminde, başlarına gelenlerden ötürü yüzlerine vururlar, yüzlerini yırtarlar, dövünüp dururlar, fakat gaflet uykusu sona erince görürler ki yüzlerindi dağınık yarası bile yokNerede o, bizimle sütle bal gibi kaynaşan, nerede o, bizimle su ile yağ gibi bir türlü uzlaşamayan? Şimdi gerçekler belirdi, uyku da geçti, hayal de… Şimdi huzur var, emniyet, istirahat var. Ne ‘biz’lik kaldı, ne ‘ben’lik…
✿ Şimdi ne ihtiyar var, ne genç, ne esir var, ne de haydutlar… Ne yumuşak var, ne sert kaldı, artık ne mum var, ne demir… (Divan-ı Kebir, Terciler, 43)
✿ Bir renklilik, bir safta yürünmüş birlik (vahdet) var.
✿ Bedenden uçup gitmiş, bedenden kurtulmuş bir can var.”
Gök Kapılan Geceleyin Açılır
✿ “Ey kardeşim, bir gecelik de olsa uyumazsan ne olur? Mum gibi diri olsan, kıvılcım gibi uyumazsın….
✿ Gök kapıları geceleyin açılır, talihler, bahtlar uyanır. Sen de ay gibi uyuma da talih yıldızın parlasın, güzelleşsin.
✿ Sen gökyüzüne mensup bir kişi isen, elbette o âleme, gökyüzüne özlemin vardır. Bu kirli dünyada, gökyüzünden aşağüarda kalamazsın. Yücelerden başka yerlerde yatıp uyuyamazsın.
✿ Geceleyin yürü ki, yollar geceleyin alınır, menzillere geceleyin varılır. Eğer sen, eşsiz padişahı istiyorsan onun yoluna düşmüş, sefere çıkmışsan seferde uyumaman gerekir.
✿ İyi insanlar, bahtlı kişiler, Allah’ın merhameti ve sevgisi gölgesinde uyurlar. Kardeş, sakın sen de başka bir yerde uyuma.” (Divan-ı Kebir, VI/2932).
Allah’ın Nuru Gelince
Kabir Bir Gül Bahçesi Olur
✿ “Ey karanlık geceyi uykuda geçiren mümin! Dua etmek zamanı geldi. Haydi kalk! Ey kötülük etmeyi âdet edinmiş nefis! ibadet etme, iyilik etme zamanı geldi.
✿ Pencereden bak, tevbe kapısını aç. Evi tertibe koy, düzelt, haydi durma, bizim nöbetimiz geldi.
✿ Suçtan, kötülüklerden neden temizlenemiyorsun? Günahlardan ellerini yıka, yüzüne su vur, abdest al, namaza durma zamanı geldi.
✿ Seni mezara koydukları lâhitte, yüzünü kıbleye döndürdükleri zaman, hayatta şu karşında duran kıbleyi hatırlarsın. Fakat namazım kılmadığın, kazaya bıraktığın için, içinin yanmasından eline ne geçer?
✿ Sen, şimdi hayatta iken bu kıbleden bir nûr, bir ışık ara, elde et de o nûr, o ışık, senin kabrini aydınlatsın, ışıtsın. Çünkü Allah’ın nûru gelince kabir, bir gül bahçesi olur.” (Divan-ı Kebir, ı/6n)Hz. M evlana’dan
Oğlu Sultan Veled’e Öğütler
Gizli aşikâr her işte Allah’tan korkmak, Az yemek, az uyumak, az konuşmak ve her türlü kötülüklerden kaçınmak. Oruca ve namaza devam etmek. Devamlı olarak şehevî ve süfli arzulardan uzak durmak. Kötülerle ve cahillerle düşüp kalkmamak. Salihlerin (iyi kimselerin) sohbetinde bulunmak. Zira insanların en hayırlı olanı, başkalarına faydalı olanıdır; sözün en hayırlısı ise, az ve manalı olanıdır.
Ey Oğul!
Sana şunları öğüt ediyorum: Her durumda ilim, edep ve takva üzerinde bulun! Her zaman geçmiş din bilginlerinin eserlerini inceleyerek, Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat yolundan ayrılmamayı vazife edin. Fıkıh (İslam hukuku) ve Hadis öğren, câhil sofulardan olma. Namazı her zaman cemaatle kıl, fakat imam olmaya hevesli olma. Şöhret isteme, zira şöhret âfettir. Makama bağlı olma. Mahkemede hâkim huzuruna (haksız yere) çıkma. Kimseye kefil olma. Halkın işlediği işlere karışma. Halktan kopup uzlete çekilme. Çok söz dinleme. Çok söz işitmek kalbe nifak verir. Doğru sözü inkâr etme. Onun söyleyenleri ve sahiplen çoktur. Az söyle ve az ye. Halkın kötülük ve eğriliklerinden, arslandan kaçar gibi kaç ve kenara sığın.