Martin Luther, Almanya’dan gelen Katolik bir rahipti. 1510 yılında Katolik Kilisesi’nin merkezi Roma’yı ziyaret etti ve büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Papa’nın büyük bir lüks içinde yaşadığını gördü.
Kilisenin refah ve güçle şişirildiğinin farkına vardı. Luther, 1517 yılında, kilisenin, pişmanlık dolayısıyla affetme yetkisini insanlara parayla satmasına dair, 95 tane karşı iddiadan oluşan listesini Witten-berg Kalesi’nin kapısına astı.
Fikirleri Kuzey Avrupa’da, çok hızlı bir şekilde yayıldı. Almanya’daki soylulardan eski dini yeniden şekle sokma konusunda kendisine yardımcı olmalarını istedi. Bu hareket Papa’yı alarma geçirdi ve Papa, Luther’in bir kâfir olduğunu bildiren bir bildiri yayınlanmasını emretti.
Reform’un Getirdiği Savaşlar
Reform’un etkileri Avrupa’daki diğer devletlerde görülmeye başladığı zaman, beraberinde kanlı mücadeleleri de getirmiştir. Krallıkla prensler arasında yaşanan Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) bu durumun en büyük örneğidir. Katoliklerle Protestanlar arasındaki dini savaşların alevlenmesini sağlamıştır.
O dönemlerde Avusturya’ya ait olan Bohemya’da başlayan olaylar, Avrupa’nın birçok yerine yayılmıştır. İsyancılar, 1619 yılında Viyana’yı yağmalamış ve ardından Avusturya’da bir ayaklanma başlatmıştır. Bunların amacı kralı tahttan indirmek ve yerine Kalvinist bir prensi geçirmekti. Bu olayların sonucunda kral karşı bir harekete geçmiş ve Bohemya ordusunu Prag yakınlarında yenilgiye uğratmıştır. (1620)
Korkunç bir intikamla Bohemya’nın yerli soylu sınıfı idamlarla susturuldu. Çek toplumu başsız kaldı. Ülke sistematik olarak Katolikleştirildi ve Almanlaştırıldı. Kalvinistler ülke dışına sürüldüler.
Bu olaylardan sonra daha da şiddetlenen savaş, 1625-1629 yılları arasında Danimarka’da da etkisini gösterdi. Protestanlar acımasızca katledildiler. Buna benzer olaylar İspanya’da da meydana geldi. 1635-1648 yılları arasında Fransa, İsveçlilerin de desteğini alarak; İspanya’ya savaş açtı. Bu savaşlar neticesinde İspanya büyük kayıplar yaşadı.
30 yıl boyunca süren ve Avrupa’yı kasıp kavuran bu savaşlar, 1648 yılında yapılan Westphalia Anlaşması’yla sona erdi. Bu durum, Papa X. Innocentius’u oldukça sinirlendirmişti ve Papa bu antlaşmayı tanımadığını bildirmişti. Bu yeni gelişme her ne kadar Papalık tarafından son derece rahatsız edici karşılansa da, Hristiyanlığın yerini Avrupalılık almaya başlayacaktır.
Reform ve yarattığı etki, Almanya’yı birçok farklı alanda etkilediği gibi; nüfus bakımından da son derece olumsuz etkilemiştir. Reform savaşlarından önce yaklaşık 21 milyon olan ülke nüfusu, savaşlardan sonra 13 milyona kadar düşmüştür. Ayrıca bazı önemli kentler de yıkılmıştır. Böylesine kötü ve kargaşa dolu bir ortamda önemli sorunlar meydana gelmiştir. Açlık ve buna bağlı olarak yapılan yağmalar, ticaretin tamamen durması, ortaya çıkan salgın hastalıklar; Almanya’yı her yönden felakete sürüklemiştir. Yoksullaşan halk, Avrupalı devletler tarafından aşağılanan bir ırk olma kaderiyle karşı karşıya kalmıştır.
İçeride bu sıkıntıları yaşayan Almanya, dışarıda da Danimarka, Hollanda, İsveç ve Fransa gibi devletlerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. 17. yüzyılın başında büyük bir güç olarak varlık gösteren Avusturya, Reform savaşlarından sonra bu gücünü büyük ölçüde yitirmiş ve sıradan bir devlet konumuna gelmiştir. Bu sıkıntıları sadece Almanlar değil, diğer Avrupalı devletler de yaşamıştır.
İspanya, ülke içinde Katolonya ve Portekiz isyanlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır.
İngiltere, bir taraftan din savaşlarının içerideki etkileriyle boğuşurken; diğer taraftan da İrlanda ve İskoçya’yı denetimi altında tutmaya çaba göstermiştir.
Polonya ve Litvanya ise, Rusya tarafından darmadağın edilmiştir.
Sonuç itibarıyla neredeyse tüm Avrupa, 17. yüzyılda yaşanan ve oldukça kanlı geçen bu dini çatışmaların faturasını çok ağır ödemek zorunda kalmıştır.