Kendimizi roket ve mekiklerin var olduğu bir çağda yaşadığımızı düşündüğümüzde, roketlerin aslında yeni bir keşif olduklarının farkına varmamız gerekir. Ama roket düşüncesi aslında eskidir. İnsanoğlunun uzaya uzanan derin yolculuğunda, roketlerin yeri tartışılmazdır. Dışarıdan bakıldığında oldukça komplike gözüken yapıları, aslında hiç de karmaşık değildir. Roketleri Çinliler bulmuştur ve 800 yıldan fazla bir süre önce fişek olarak kullanmışlardır. Roketler daha sonra Hint ve Arap ülkelerinde bilinir hâle gelmiştir.
Roketlerin yapılması için oldukça ileri düzey fizik ve uzmanlık gerektiği düşünülmektedir, halbuki roketlerin çalışma sistemleri incelendiğinde, anlaşılması gayet basit temel fizik prensipleri karşımıza çıkar. Batı Avrupa’daki ilk kayıtlan M.S. 1256 yılındadır. Tüm uzay yolculuğu, yüksek miktarda yakıt tüketen roketlere bağlıdır. Yüksek enerjili yakıtlarını bir odacıkta yakar ve yanan gazlar bir burna sevk edilir. Gazlar, burundan çıkarken roketin uzaya gitmek için ihtiyaç duyduğu itme gücünü sağlar.
Roketler, temel olarak yer çekimi kuvvetinden kurtulmayı amaçlar. Bu sebeple bir roketin havalanması için yer çekiminden kurtulması gerekir. Eğer roket üzerine herhangi bir kuvvet etki etmezse, roket doğal olarak hareketsizlik durumunu korur. İşte burada devreye roket motoru girer. Motorun görevi rokete onu hareket ettirecek gücü sağlamaktır. Bazı roketler, karoserin likit hidrojen ya da likit oksijenle yakılmasıyla çalışır ama bu çok büyük dikkat gerektirir. Diğer roket tipleri kontrollü bir patlamayla katı yakıt yakarlar.