Sümerler aynı zamanda, devrim yaratan, tekerleğin ve sabanın mucitleri olarak da bilinirler, Sümerler, ağaç, yapı taşları ve metal gibi ihtiyaç duydukları eşyalarla takas etmek için bereketli tahıl mahsulleri yetiştirdiler. Tekerlekli arabalar ve yazı yazmadaki becerileri onlara, uzaktaki toplumlarla ticaret yapabilme olanağını sağladı.
İlk tekerlekleri, birbirini çapraz biçimde kavrayan sağlam tahta kalaslardan yaptılar. Bu tekerlekler, başlangıçta biçimsiz ve ağırdı. Zamanla daha hafif tekerlekler yapıldı; bu tekerleklerin birçok jantı vardı. İlk sabanlar da tahtadandı ve tekerleklerinin bronzdan yapılmış kanatları vardı.?
Koşum kayışlarıyla arabaya bağlanan atla birlikte ilk savaş aracı da doğmuş oldu. Antik dünya, arabayı ve atları bu korkunç görünümüyle ilk defa tanıyordu. Sonra M.Ö. 2.000 yılında Mezopotamya’da görülen araba, giderek Sami ırkından Hiksosların akınıyla Mısır’a girince, Firavun’un ordusunda, 1917’de ilk müttefik tanklarının Alman askerleri üzerinde yarattığı paniğe benzer bir korku yarattı. Mısırlılar hayvan gücü olarak henüz öküz ve eşekten yararlanıyorlardı. Ancak tecrübeden çabuk ders almayı bildiler. İstilâcıları ülkeden atar atmaz bu yeni savaş aracını kullanmaya başladılar. Öyle ki. Mısır tarihinin en parlak dönemi olan Yeni İmparatorluk’tan kalan belgeler, Firavun’u gelecek kuşaklara savaş arabasının üstünde, bir eliyle dizginleri tutar, ötekiyle de düşmanı yere serer biçimde gösterebilmiştir.
Bunu izleyen on yüzyıl boyunca, araba, savaş alanlarında fetih aracı olarak hizmet etti. Asurlular, M.Ö. 1.000 yıllarında bir sürücünün kullandığı, iki savaşçıyı çeken çift at koşulmuş arabaları sayesinde dünyaya egemen oldular. Asur’un ünlü kralları Surgon ve Assurbanipal birçok şehirleri, güçlü savaş makineleri halini alan arabalarıyla kuşattılar. Bu arabaların, tekerlekleri üzerine oturtulmuş ağır koçbaşlarıyla şehir kapılarına saldırdılar.