Sözünü esirgememek (sakınmamak) : Karşısındakine dokunacağını bilse bile , doğru bildiğini, düşündüğünü söylemekten geri kalmamak.
Sözünün eri olmak : Verdiği sözü ne olursa olsun yerine getiren bir kişi olmak.
Su dökmek : Küçük abdest bozmak.
Su dökünmek : Yıkanmak, duş almak.
Su gibi akmak : 1. Zaman hızla geçmek. 2. (Para, yiyecek vb.) Bol bol gelmek.
Su gibi bilmek (okumak) : Yanlışsız bilmek veya okumak.
Su gibi ezberlemek : Yanlışsız okuyabilecek kadar ezberlemek.
Su götürmez : Kesin, kuşkusuz, tartışmasız.
Su içinde kalmak : Çok terlemek, su gibi ıslanmak.
Su katılmadık (katılmamış) : Kendine özgü olan durumu koruyan, başka bir etkiyle değişmemiş, bozulmamış olan.
Su koyuvermek (salıvermek) : 1. Sözünde durmamak, cıvıtmak. 2. Beklenen görevi yapmamak.
Su yüzüne çıkmak : Bir süre örtülü kalmış bir iş veya sorunun aydınlanması, belli olması.
Sucuk gibi ıslanmak (olmak) : Çok ıslanmak, su ya da ter nedeniyle iç çamaşırına kadar ıslanmak.
Sudan çıkmış balığa dönmek : Karşılaştığı bir iş, durum ya da konu karşısında ne yapacağını bilememek, çok şaşırmak.
Sulu sepken : Yağmurla karışık yağan kar.
Sululuk etmek (yapmak) : Yerli, yersiz, yakışıksız sözler söylemek, şakalar yapmak.
Surat asmak : Darılmak, kaşlarını çatıp yüzüne dargınlık vermek.
Surat (suratı) bir karış : Somurtkan, üzgün, asık suratlı.
Suratı çarşamba pazarına dönmek : Canının çok sıkıldığı yüzünden belli olmak.
Suratına çarpmak : Bir şeyi kabaca vermek ya da bir sözü tekrarlamak.
Suratından (yüzünden) düşen bin (yüz) parça : Bir şeye canı sıkıldığı her halinden belli olmak, yüzü çok asık olmak.